восемь

296 55 67
                                    

y/n: medya size
bir şeyi anımsattı mı?

tüm gücüm çekilmiş
gibi hissediyorum,

her şeyin sonunun geldiği o an, belki de yeni bir şeylerin başlangıcı olabilirdi. yaşananları telafi edemez veya geçmişten silip atamazdı belki ama yeni alternatifler sunabilirdi. bu kaosta yer alan oyuncuların ise tek yapması gereken, isyan etmeden bekleyip oyun kurucunun onlara göstereceği fırsatlara birer şans vermekti.

sağ kalan iki oyuncu, yani hoseok ile jimin, pembe saçlı ölü çocuğun birer kolunun altına girmiş ve onu taşımaya çalışıyorlardı. hepsinin saçları ve giysileri sırılsıklam olmuş, bu yüzden de üzerlerindeki şeyler ağırlık yapıyor ve yürümelerini zorlaştırıyordu. ancak pes etmiyordu her ikisi de. oyunun kuralları arasında böyle bir seçenek yoktu çünkü.

"h-hoseok-ah... ben daha fazla dayanabileceğimi san... sanmıyorum..." hem ağlayan hem konuşan jimin, fazlasıyla perişan olmuştu. yaşananları aklı almıyordu artık, iflas etmek üzereydi. inanamıyordu bunca şeyin başlarına geldiğine. keşke, diyordu, keşke bunların hepsi bir rüya olsa. 

"gücünün tükendiğinin farkındayım jimin. ancak az kaldı, şu ilerideki çimenlik alana gidip ağacın altına oturacağız tamam mı? sabaha kadar birilerinin bizi bulmasını beklemekten başka çaremiz yok. inan bana, bunların hepsini atlatacağız..." 

bunca şeyi söylerken, tüm vücudu ıslandığı için üşüyor ve titriyordu hoseok. dizleri sarsılıyordu. arada bir düşecek gibi oluyor, diğer taraftan kendisine destek olan jimin sayesinde yeniden toparlanıyordu. birbirlerine verdikleri teselliler olmasa, belki de şimdiye çoktan yaşamış olacakları zihinsel çöküş yüzünden öleceklerdi.

düşe kalka çimenlik alana varmış ve ağacın gövdesine yaslanarak çökmüşlerdi yere. seokjin'i yine ortalarına almış ve öylece sarılmışlardı birbirlerine. onun için ne kadar üzülüyor olsalar da hem yeniden canlanacağına inanıyor hem de ellerinden hiçbir şey gelmediği için üzülüyorlardı. ellerindeki tüm kozlar alınmıştı sanki. her taraftan rakip takımın oyuncularıyla sıkıştırılmış ve yalnız kalmış kaleciler gibi hissediyorlardı fazlasıyla.

üzerlerindeki ağırlık yapan ceketlerini çıkarmış ve yalnızca ince birer tişört ile pantolonlarıyla kalmışlardı. her şekilde feci derece hasta olacaklardı zaten. ya da belki de hiçbir şekilde etkilenmeyeceklerdi bu durumdan. hiç belli olmazdı böyle şeyler, sonuçta herkesin yapısı bir tutulamazdı.

her ikisi de başını ortalarındaki seokjin'in omzuna yaslamış, karşılarındaki denize bakıyorlardı dolu gözlerle. sadece birkaç gün öncesine geri dönebilmek istiyorlardı. seokjin'in kazasından önceki günleri fazlasıyla özlemişlerdi. bu hayatı hak etmemişlerdi. yalnızca canları yanıyordu.

burnunu çeken hoseok, saçlarından damlayan sudan irkildi ve gözlerini yumup yeniden açtı. "tüm gücüm çekilmiş gibi hissediyorum," diye mırıldandı. "sevdiğim adam ikinci kez ölmüş bir şekilde yanımda böylece otururken, hiçbir şey yapamamak çok acıtıyor. ona olan sevgimi doğru düzgün gösteremediğim için o kadar pişmanım ki jimin... sence son anında aklına gelmiş miyizdir? sence bizden ayrı kaldığı için son anında bir çocuk gibi ağlamış mıdır?"

"aklına geldiğimize eminim," diye yanıtladı jimin. "son gecesinde onunla birlikte olan iki kişiyi unutabileceğini sanmıyorum. hem belli de olmaz hoseok, basübadelmevt olayı yeniden gerçekleşip onu bize geri kazandırabilir. öyle değil mi?"

"neden olmasın," diye mırıldandı hoseok. "neden olmasın..."

  三  

gün doğana kadar seokjin'e sarılarak uyumuş, uyandıklarında da yol kenarına geçip herhangi bir aracın onları fark etmesi için beklemeye başlamışlardı. bu bekleyiş yarım saat veya daha fazla sürmüştü belki. ancak sonunda birileri onların halinden anlamış ve aracına almayı kabul etmişti. ardından onları jimin'in yaşadığı bölgeye kadar bırakmış ve kendi yoluna devam etmişti. 

iki canlı ve bir ölü oğlan, araçtan indikten sonra güç bela yürüyerek jimin'in evine varmışlardı. eve adım atar atmaz kendilerini güvende ve bir parça da olsa mutlu hissetmeleri bir olmuştu. daha sonrasında jimin ile hoseok sırasıyla banyoya girmiş, ardından seokjin'in üzerindeki ıslak kıyafetleri de kuru olanlarıyla değiştirmişlerdi. sonsuz bir uykuda olan pembe saçlı oğlanı salondaki koltuklardan birine yatırmış, kendileri de basit yemekler hazırlayıp karınlarını doyurmuşlardı.

başlarına gelenleri hepsinin kabullenmiş gibi bir hali vardı. ölünün arkasından ağlanmaz, lafını artık onlar da benimsemişti. belki de seokjin'i bir ölü olarak görmüyor ve saatler sonra yeniden uyanacağına inandıkları için üzülmüyor veya ağlamıyorlardı. denizin dibini boylayan ve bir kamyonun karşısında ezilen her iki arabayı da, denizin derinliklerine gömülen telefon, cüzdan veya diğer bütün eşyalarını da umursamaz olmuşlardı. dünya malında gözü kalmamıştı artık her ikisinin de. 

şu anda iki çaresiz çocuğun tek isteği, seokjin'in yeniden canlanması ve aralarına dönmesiydi.

saatler hızla akıp giderken, ortalık da derin bir sessizliğe bürünmüştü. akşam altı buçuk civarıydı. hoseok ile jimin, televizyonu açıp haberlere bakma gereksinimi duymuşlardı. çünkü seokjin'in artık medyaya düştüğünden kesinlikle eminlerdi ve belki de günlerdir haberleri takip edemedikleri için durumun ciddiyetinden haberleri de yoktu. 

yedi gün yirmi dört saat haber yapan bir kanalda durduklarında, spikerin ağzından çıkan şu sözler her iki gencin de yüreğine su serpmişti.

yaklaşık bir hafta önceki trafik kazasında yaşamını yitiren kim seokjin kaldırıldığı hastanenin morgundan kayboldu. hastanenin, merhumun kaybolduğu gece her şeyi kayıt altına alan tüm kameralarına bakıldığında ise, kim seokjin'in herhangi bir izine rastlanamadı. ancak herkesi korkutan bir gerçek de şu ki; kayıtlarda hastanenin giriş katındaki pencerelerin içeriden ve kendiliğinden açıldığı görülüyor. hastane görevlilerin söylediğine göre, böyle bir şey neredeyse imkânsız.

dudaklarının kenarında oluşan ince gülümseme eşliğinde, emin olmak adına başka bir kanalın haberini açtılar. 

şehrin ve hatta ülkenin her yerinde ölüsü aranan kim seokjin'den hâlâ haber alınamıyor. kaybolduğu gece bulunduğu hastanenin penceresinin içeriden bir güç tarafından açılması da olaya gizemli bir boyut kazandırıyor. eğer kim seokjin'e veya ona dair herhangi bir bilgiye rastlarsanız, *** nolu iletişim hattımızdan ve *** isimli mail hattımızdan bize ulaşabilirsiniz.

haberlerden duydukları şeylerle heyecanlanan her iki genç de çığlık atarak birbirlerine sarıldılar. "tanrım," dedi hoseok. "işler bundan daha iyi gidemezdi!" 

"şükürler olsun," diye destekledi onu jimin. "üzerimizden büyük bir yük kalktı."

çocukların bu denli sevinmesinin ardında yatan sebep ise şöyle açıklanabilirdi. seokjin kameralara yakalandığı halde bile kimse onu göremiyorsa, bu onun bundan sonra hiçbir fotoğraf veya videoda da çıkmayacağı anlamına geliyordu. yeni kazandığı bu özellik hem onu ve sevdiklerini büyük bir beladan kurtarmış, hem de işleri biraz da olsa yoluna koymuştu.

çünkü şu andan itibaren seokjin, ülkenin her yerinde aransa bile sorun olmazdı. nasıl olsa ellerinde onun hastaneden kaçtığına veya kaçırıldığına dair hiçbir kayıtları yoktu. hastaneye henüz kaydı geçmemiş ve seokjin'in adına bir cenaze töreni bile düzenlenememişti. ki şu andan itibaren en basitinden saç renginin bile bambaşka olduğu göze alınırsa, kim onu çocukların ellerinden almakta hak iddia edebilirdi?

yüreklerini rahatlatan bu haber ile saat daha akşamın yedisi olmasına rağmen ve zamanın daha çabuk geçmesi adına, uyuma kararı almışlardı. jimin kendi odasına çekilirken, hoseok ise koltukta öylece uzanan seokjin'in yanına öylece kıvrılmıştı. 

hoseok biliyordu, seokjin ona yeniden geri dönecekti.

bölüm sonu







basübadelmevt | 2seokWhere stories live. Discover now