34-43

1.4K 33 3
                                    

Sabah çok yorgun ve argın bir şekilde uyandılar,sanki hiç uyumamış gibi,birbirlerine bakıp aynı anda,"Saat kaç" diye sordular,saat 11:30'du,normalde saat 9 dendimi tüm aile uyanırdı,geç kalkmışlardı,hatta çok geç kalkmışlardı. O sırada Hatice teyze adeta bir kurtarıcı gibi yetişmişti,sabah kahvaltıda yenmeyen börekleri getirmişti,tüm aile oturup kahvaltı yaptılar.Kahvaltıdan sonra Doğukan İzmir'e geri dönmek için hazırlığa başlar,Fulya odaya girer
Fulya:Hayırdır?
Doğukan:İzmir'e gidiyorum,birşeyler istiyor musun?
Fulya:Yok,
Doğukan:Seni de götüreyim mi?
Fulya:Yok işim var benim bugün
Doğukan:Pekala,o zaman sana kolay gelsin
Doğukan şehire iner,biraz alışveriş yaptıktan sonra tarifesinin bittiğini hatırlar,bayiye girip her zaman kullandığı tarifeden ister
Kasiyer:34 lira 43 kuruş
Doğukan şaşırır,normalde paket daha ucuz olduğu için değil de 43 kuruşa şaşırmıştı,şaşkınlıkla elini cebine attı ve cebinden 50 tl çıkardı,kasiyer aldı ancak parayı kabul etmedi,paranın üstünde yazı olduğunu söyleyip parayı geri verdi,Doğukan parayı aldı,paranın üzerinde kan kırmızısı renkte 3443 yazıyordu,arkasını çevirdiğinde,parada asılı bir kız şeklinin olduğunu gördü,üzerinde İbranice bazı şeyler yazıyordu,bir anda etraftan o korkunç ses duyulur, "NEŞT KULKAPA LAKHYAS" ,etrafına bakar herkesin yüz ifadesi çok ciddidir,bu kişiler ağızlarını hareket ettirmeden ses çıkartıyorlardı,ne zaman konuşsalar karınları hareket ediyordu,Doğukan yeniden paraya bakar,para sanki hiç ellenmemiş gibi,yepyenidir,kasiyere baktı
Kasiyer:İyi misiniz?
Doğukan:Teşekkürler,sağolun,ne kadar?
Kasiyer:29 tl
Doğukan bir 10'luk birde 20'lik çıkartıp verir,dışarı çıkar ve İzmir'deki arkadaşlarıyla görüşmek üzere yola çıkar,orada biraz vakit geçirdikten sonra akşamüstü Ödemiş'e doğru yola çıkar,Ödemiş'in dağlarındayken,yolda arabası durmuş iki kişi görür,yardıma ihtiyaçları vardır,Doğukan arabadan iner ve yardıma koşar,arabayı itmeye başlarlar,bayır yukarı,araba yokuşu yavaş yavaş çıkmaya başlar,yokuşun tepesine geldiklerinde Doğukan yanında kimsenin olmadığını fark eder,arkada kaldılar diye düşünerek arkasına bakar,o iki kişi arkasında da yoktur,önüne bakar,önünde siyah bir keçi vardır. Doğukan,korkar ve kendi arabasına doğru koşar,arabayı çalıştırır,yokuşu çıkar,yokuşun tepesine geldiğinde,o siyah keçiyi yine görür,keçi ağızını hareket ettirmez ancak keçiden "Akşama Davetsiz Misafiriniz" sesi gelir,keçi sonrasında ormanlık araziye doğru gidip gözden kaybolur.Garip olaylar devam etmektedir.Topukçınar'a geldiğinde gece olmuştur,Arif uyumuş,Fulya eşini beklemektedir
Fulya:Ne oldu,ne geç kaldın?
Doğukan:Yok birşey ya
Fulya:Var birşey var,baksana! yüzün bembeyaz olmuş,anlat bakalım ne oldu?
Doğukan:Dağ yolunda bir araba durmuş onu tepeye ittirdik
Fulya:...Mi yoksa yine o beyazlı kadını mı gördün?
Doğukan:Hangi beyazlı kadın?
Fulya:Bir tane var ya asılı duruyormuş mu neymiş,o
Doğukan:Yok ya daha neler,iyice paranoyak yaptın beni,yakında tımarhaneye tıkarsın bir de tam olur
Fulya:Sanada şaka yapmaya hiç gelmiyor,ben yatıyorum
Doğukan:ben bir duş alıcam ondan sonra yatıcam,iyi geceler sana
Doğukan duşa girer,aklı hala o yolda gördüğü keçidedir,onun korkusu Doğukan'a yetmezmiş gibi bir de Doğukan'ın zar zor unuttuğu ama sağolsun Fulya'nın hatırlattığı o asılı kadın vakasıda eklenince Doğukan iyice korkmaya başladı,Fulya uyumadan önce duşu alıp onunla birlikte konuşarak uyuyacaktı,çünkü Doğukan eşinin yanında kendini güvende zannediyordu,çünkü Fulya "Asılı kadın,karnından konuşan insanlar,ağızını açmadan Türkçe konuşabilen keçi" görmüyordu,zavallı Doğukan,oysa ki Fulya henüz daha bugün mutfakta bulaşık yıkarken tabağın üzerinde kalan İbrani alfabesiyle yazılmış bir yazı gibi durmuş kırmızı bir leke görüp,o lekeyi çıkartamamış,sinirlenip tabağı yere atıp kırmıştı,daha korkuncu bu olaydan tam tamına 34 dk. Sonra yatak odasına gittiğinde birçok eşyanın ve yorganın yere düştüğünü,kapalı kitapların açıldığını görmüştür,ilk başta Doğukan odayı toplamadan çıktı diye düşünüp "Hadi bugünlük ben toplayayım" dedi ve eşyaları topladı,kitaplara gelince ise hepsi 43. sayfada açık olunca biraz korktu tabi ama kitaplarıda kapattı.Fulya'nın,Doğukan'dan tek farkı,bu olayları dışa vurmuyordu,biz dönelim Doğukan cephesine,banyodayken hiç istemese de kendisine "bir cin musallat olabilir mi?" Diye içinden sordu,sonra kendi kendisine cevap verdi "Saçmalama Doğukan! Cinlerin hiç işi gücü yok sana musallat olacaklar,paranoyaklaşma" böylece kendisini teselli etmiş oldu,bu arada sondaki cümleye bayıldım.
İşini hızlıca bitirdi,giyindi ve yatak odasına gitti,Fulya daha uyumamıştı,yatakta oturuyordu,Doğukan gelince o da yattı,Doğukan yatağa oturdu
Doğukan:Fulya,benim sana söylemem gereken birşeyler var
Fulya yataktan kalktı ve yine oturur pozisyonu alıp Doğukan'a uykulu gözlerle baktı
Doğukan:Ben çok garip hissediyorum şu sıralar ya,bilmiyorum belki köy havasından olabilir,garip garip şeyler görüyorum,konuşan keçiler...
O sırada yatak odasının kapısında bir siyahlık oluşur,kapıda duran kişi,Fulya'dır,Doğukan,eşine doğru bakar,arkasına bakar,kapıya bakar,Fulya kapıdadır
Doğukan:Sen uyumadın mı ya?
Fulya:Senin kombiyi kapatmak gibi huyun olmadığı için onu kapatmaya gittim
Doğukan,çok kötü hisseder
Fulya:Tekrardan İyi geceler
Doğukan yatar ve dolaba doğru döner,döner dönmez o siyah keçiyi görür,çığlık atacakken kendine hakim olur ve içinden gözlerini kapatıp Nas-Felak okur,gözlerini hiç açmadan uykuya dalar 💤
Onlar uykuya daladursun bizim davetsiz misafirler çoktan eve ulaşmışlardı bile,sadece insanın en savunmasız olduğu anı yani uyku anını bekliyorlardı,onlar uyuyunca rüya şarına girdiler,Doğukan bir tuvalettedir,dar bir tuvalette,tuvaletin camından dışarı bakar,dışarısı kapkaranlıktır ve kar yağıyordur,yaz ayında kar,camdan kafayı kaldırıp kapıya doğru bakar,babasını görür,babası ona kollarını açmış gülümser bir vaziyette duruyordur,Doğukan her adım atışında babasının yüzü düşmeye başlar,Doğukan  babasının yanına gelince duraksar,babasının gülümsemesi korkunç bir hal alır,elini uzatır,o beyaz giyinimli yüzü belli olmayan kadın "Neşt Kulkapa Lakhyas" diyerek Doğukan'ın babasını duvardan geçirir,Doğukan korkudan arkasını döner,camdan dışarı bakar,dışarda binlerce beşlide milyonlarca asılı kadın vardır,Doğukan diz çöküp titreyerek ağlamaya başlar...
Fulya ise ıpıssız bir ormandadır,ilerler ilerler,terk edilmiş bir köye gelir,köyde dolaşır ancak hiçkimseyi göremez tam umudunu kesmişken at üzerine binmiş beyazlı bir erkek görür "Dur gitme bekle!" Dese bile atlı erkek ormanın içine doğru girer,uzun süre takip eden Fulya,yorulur ve dinlenmek için ağaca yaslanır,ağaca yaslandığı sırada bir yılan tıslaması duyar,ağaçtan yılan sarkıyordur,kaçmak için arkaya döner,ne görsün çukur,içinde insan kemikleri,insan uzuvları dolu bir çukur bir de ne görsün oğlu Arif'in en sevdiği tişörtü,kafayı kaldırıp köye doğru bakar,köyün orada çok kalabalık bir siyah gölgeler sürüsü vardır,kaçmak için adım atmasıyla çukura düşmesi bir olur,ama nasıl olur,çukur önünde kalmıştı,oysa ki o arkaya doğru koşmuştu,çukurun üzerine topraklar atılıyordu...
O sırada  u ikili uyandılar,evlerinin duvarlarında birbirlerini takip eden farklı şekiller vardı"נכלשכחטפיס" duvardaki yazılar önemli değildi,Arif önemliydi,eğer eve bir hırsız girdiyse ona zarar vermiş olabilirdi,maalesef Arif odasında yoktu,bahçede 4 adet siyah giyimli kişi gördü Doğukan "Hey" diye bağırıp bahçeye çıktılar,bahçedeki çukura gittiler,çukurdaki Arif'tir
Doğukan:Hadi oğlum uzat elini der 
Arif,babasına ve annesine bakar,onları duymaktan baktıkları cümleyle "Neşt Kulkapa Lakhyas" diyerek çukura çeker...

Haset 2:Cin Tuzağı Where stories live. Discover now