Legend Of The Night Owl

22.3K 469 42
                                    

Bu hikayeyi çok tatlı biri için yazıyorum ve beğenilmesini umuyorum. Damla, bu hikaye senin için ve umarım beğenirsin...

Kitapçıyı kapatmama sadece on beş dakika kalmıştı. Aslında yıllarca burada kalıp evimi burası yapabilirdim ama kitapçının sahibi buna asla izin vermezdi. Burada çalışmama izin verdiği için bile şanslı sayılırdım.

Burada, ihtiyacım olan her şey vardı. Bana ayrılan bir masa, bilgisayarım ve bir sürü raf dolusu kitaplar... Yaşlanıp ölmek için en ideal yerdi benim için. Anlayacağınız üzere ben, kesinlikle büyük bir kitap tutkunuydum.

Akşamları pek fazla müşteri olmuyordu burada. Zaten insanların kitapları o kadar sevdiği de söylenemezdi. Birmingham'da, çalıştığım kitapçıya bazen genç kızlar geliyor, gençlik kitapları alıyorlardı. Bazen ise öğrenciler geliyorlar ve onlardan istenilen kitapların burada olup olmadığını soruyorlardı. Ben de insanların sorularını cevaplıyor ve istediği kitapları bulmalarına yardım ediyordum. Bunun karşılığında, ise her hafta buradaki kitaplardan bir tane alma hakkı kazanıyordum. Burada parayla çalışmıyordum tabii ki. Haftalık ücretim bir kitaptı. Bence gayet kârlı bir anlaşmaydı.

İçeri birinin girdiğini müjdeleyen kapı zilini duyduğumda başımı kaldırdım ve içeri giren kişiye baktım. Bu yirmili yaşlarında bir adamdı. Normalde buraya yirmili yaşlarda bir adam gelmezdi. Buna ilk defa şahit oluyordum.

Kapının üzerinde, şangırdayan zile, kafasını kaldırıp baktı. Bu zilden hiç hoşlanmamış gibiydi. Sonra zili boş verip masamın önünde durdu. "Müşteri çekmeye mi yoksa müşteri kaçırmaya mı çalışıyorsunuz?"

"Hiçbiri," dedim. Ayağa kalktım ve en iyi yapmacık gülümsememi takındım. Bu adamda beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Üzerindeki siyah kıyafetlerle kesinlikle ürkütücü görünüyordu. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Yüzündeki yapmacık gülümsemeyi silerek işe başlayabilirsin. Çok komik oluyorsun," dedi yarım ağız gülümseyerek. Ardından etrafına bakındı. "İstediğim kitabı bulabileceğini sanmıyorum. O yüzden kendim arayacağım."

"Çabuk olsanız iyi edersiniz," dedim ve telefonumun saatine baktım. Şimdi sadece on dakika kalmıştı. "Burayı kapatmama sadece on dakika kaldı."

"Demek bizim Cris dükkanını küçük bir kıza bırakacak kadar ürkmüş durumda," dedi. Neyden bahsettiğini hiç ama hiç anlamamıştım. Tabii küçük kız kısmında benden bahsettiğini ve patronumu tanıdığını çözebilmiştim.

Yerdeki kutuyu karıştırırken onu izledim. Siyah saçları dağınık bırakılmıştı. Sakalları bir haftalık gibi duruyordu ve yüzüne çok yakışıyordu. Dudakları aralıktı ve gözleri, çok önemli bir iş yaparmışcasına kitaplara odaklanmıştı. Gözleri, kahverenginin en güzel tonlarından oluşmuş gibiydi. Üstünde siyah bir tişört, siyah bir deri ceket ve siyah bir pantolon vardı. Tamamen siyahlara bürünmüştü. Ama siyah, onun yüz hatlarına ve vücuduna mükemmel bir uyum sağlıyordu.

Kutudan, tatmin olmuş bir şekilde, bir kitap çıkardı. Islık çalarak, masamın önüne yürüdü ve kitabı masaya bıraktı. "Ne kadar?"

Kafamı eğip kitaba baktığımda, üzerinde hiçbir şey yazmadığını ve sadece siyah renginden oluştuğunu gördüm. Uzun zamandır burada çalışıyordum ama bu kitabı hiçbir zaman görmemiştim. Ama sonuçta almak istiyordu ve ben de ona bu kitabı satacaktım. Kitabı tutup arkasını çevirdim. Arkasında etiket falan yoktu. "Ne kadar olduğu hakkında hiçbir fikrim yok, bayım."

"O kitabı alacağım..." diyerek ellerini masanın üzerine sertçe koydu ve bana doğru eğildi. Gözleri yaka kartımı buldu ve birkaç saniye orada dolandıktan sonra yüzüme odaklandı. "Juliet."

Dilini dişlerinin arasına alarak güldü. Ardından tekrar ıslık çaldı. Ama bu sefer ıslık, Lawson'ın Juliet şarkısındaki müziğin aynısıydı.

Islığı kestiğinde ciddi bir havaya büründü. "Bu kitabı istiyorum, Juliet. Kafandan istediğin rakamı da belirleyebilirsin. Ama bu kitabı alacağım."

"Tamam o zaman," diyerek boğazımı temizledim. "Ne kadar istiyorsan o kadar ver."

Masanın üstüne bir yüzlük bıraktı ve kitabı eline aldı. "Seninle iş yapmak güzeldi, Juliet."

Kitapçıdan çıkmak için yürümeye başladığında, boynunun sağ kısmındaki dövmeyi fark ettim. Kocaman bir baykuş dövmesiydi bu. Kendi gibi karanlıklara bürünmüş ve korkutucu bir baykuş...

Kapıyı araladı ve kapının üstündeki zil, şangırdadı. Bu sefer bunu önemsemedi ve omzunun üstünden bana baktı. "Dikkatli ol, Juliet. Karanlık, artık senin için güvenli değil."

Kapıdan çıkarak beni kitapçıda yalnız bıraktı. Gitmeden önce bana ne demeye çalıştığını açıklamalıydı! Onu durdurmalıydım. Masanın arkasından hızla çıktım ve koşarak kapıyı açıp kendimi dışarı attım.

Etrafıma bakındım ama karanlıktan başka bir şey göremiyordum. Çoktan karanlığa karışmış olmalıydı. Sonra bir ıslık sesi duydum. Nereden geldiğini anlayamayacağım cinstendi ama şarkıyı hemen çözmüştüm. Juliet.

Legend Of The Night OwlDove le storie prendono vita. Scoprilo ora