chapter 5: the loved ones

467 55 11
                                    

Dean terapiden sonra, ki son kısımlarından hiçbir şey anlamamıştı, odasına çekildi. Sosyal aktivitelere katılmak istemiyordu. Hayatı boyunca böyle olmuştu bu, insan arasına karışmayı sevmezdi. Yalnızlık daha iyiydi.

Buna karar vermesi küçüklüğündeki bir olaydan sonra olmuştu. Hayatta çok fazla sevdiği yalnızca iki insan vardı. Birine adeta tapıyordu, kahramanıydı: babası. Diğeri ise, sorumlu olduğu kişiydi: kardeşi.

İkisinin yeri onda çok ayrıydı. Anne ve babası boşanmıştı ve bu olduğunda Dean sadece 4 yaşındaydı, zar zor hatırlıyordu o zamanları. Sam doğduktan birkaç ay sonraydı. Sebebini hala bilmiyordu, asla öğrenememişti.

Sam ve Dean'i babası sahiplenmişti. Görünüşe  göre annelerinin farklı öncelikleri vardı. Fakat Dean annesinin yokluğunu hiç hissetmemişti. Babası ve kardeşi ona yetiyordu. Fakat hayat adil değildi. Dean'in sahip olduğu tek şeyi elinden aldı. Ailesini.
Bir gün okuldan döndüğünde öğrenmişti acı gerçeği. Henüz 8 yaşındaydı. Polisler evinin önünde bekliyordu. Nasıl bilmiyordu ama anlamıştı Dean. Kapının önünde o üzgün yüz ifadeleriyle duran polisleri gördüğünde anlamıştı. Bir şeyler yolunda değildi.

Bu travmayı atlatması çok zor olmuştu. En azından annesi öyle diyordu çünkü Dean'in kafasında o zamanlar belirsizdi. Belki de kısa süreli hafıza kaybı falan yaşamıştı.

Sonra, klasik bir çocuk olmuştu. Okula gitmiş, ödevlerini eksiksiz yapmış ve iyi bir oğul olmaya çalışmıştı ama asla yalnızlıktan vazgeçmemişti. Yanına kimseyi yaklaştırmamıştı ve kendini bildi bileli günde üç tane hap atıyordu. Sebebini annesine hiç sormamıştı, pek sohbet eden tarzda biri değildi. Çocukluğunda geçirdiği travmayla alakası olduğunu düşünüyordu.  Doktoru da hep garip sorular sorardı. Dean onu da sorgulamazdı.

Birkaç kez kötü olaylar yaşamış ve hastanede kalmıştı. Neden hastaneye yattığını da bilmiyordu, ona göre saçmaydı fakat hiçbir zaman itiraz etmedi. Klasik bir çocuktu. Anne sözü dinlerdi. Çünkü dinlemezse iş gereksiz uzayacaktı, biliyordu.

İşte Dean, böyle biriydi. Hayatı sıradan, heyecansızdı.

Sonra Cas gelmiş ve her şeyi karmakarışık etmişti. Tam da ilaçlarını bıraktıktan sonra. Sahi Dean ilaçları neden bırakmıştı? Cas'in dediği gibi ona ihtiyaç mı duymuştu?

Garipti. Saçmaydı. Aklına yatmıyordu.

Derin bir nefes çekti içine ve düşünmemeye çalıştı. Hayatında gizli olan bir gerçek vardı ve kimse bunu dillendirecek gibi görünmüyordu. Belki de umursamaması gerekiyordu. Hayatı boyunca yaptığı gibi.

Gözlerini kapadı ve kendini uykuya teslim etti. Uykuyla uyanıklık arasındayken, ismini duydu.

"Dean," diyordu melek. "Uyu, ben burdayım. Güvendesin, güvendesin..."

when I'm with you //destiel ✔️Where stories live. Discover now