BSL -5-

9K 431 32
                                    



Duraksadı en başta. Ne diyeceğini bilemedi. Boran'ın derse hepten maruz kalacaktı kızların imalarına ama yalan söyleyemedi.

"Boran'ın." Dedi ütü yaptığı formasından gözlerini ayırmadan. Kızlar gülüşmelerine başlayınca ekledi. "Nevresimlerimi yıkadığımı görünce kendi temiz nevresimlerinden verdi. Hepsi bu." Dedi onlara kızarcasına bakarken.

Her şeye bir ima! Her şeye bir ima! Bu neydi böyle?

"Tabi canım tabi. Nasılda düşünürmüş seni!" Dedi Nihal gülerek.

"Düşünmek mi? Farkında değilsiniz galiba. Çocuk gördüğü yerde beni boğacak gibi."

Cidden öyleydi. Tamam belki bir iyi bir kötüydü ama kötü davranışları daha ağır basıyordu. Hep dalga geçiyordu kendisiyle, hep bir aşağılama derdindeydi.

"Evet seninle biraz fazla uğraşıyor ama bu da sana olan ilgisinden. Normalde Boran kimseyle bu kadar uğraşmaz. Erkekse döver, kızsa gözünü korkutup psikolojik baskı yapar." Dedi Pınar.

Böyle bir şey düşünüpte aklını Boranla bulandırmak istemiyordu. Bu sene üniversite sınavı vardı. Tamamen ona odaklıydı. Bir erkekle, aşkla, meşkle kafasını karıştırmazdı.

"Lütfen bu konuyu kapatalım."


***

"Banyo yapmışın." Dedi Boran burnunu Miray'ın saçlarına biraz daha uzatırken.

Hiddetle kafasını kaldırıp Boran'a baktı. Densiz çocuk! Yine saçma sapan konuşmaya başlamıştı.

"Ne diyorsun sen? Sanane banyomdan?" Dedi kızarak.

Miray'ı takmayıp devam etti.

"Saçların hala ıslak. İyi kurutmuyorsun demek ki."

Ellerini saç diplerine değdirdi. Islaktı evet.

"İyi de sen bunu nerden anladın?"

Görerek anlaşılmazdı ki. Çünkü alt taraflarda ve diplerde ıslaklık vardı. 

"Önceki teneffüs kısa süreli uyduğunda dokunmuştum."

Sanki çok normal bir şey yapmış gibi konuşması yok muydu? Gel de çıldırma! Miray gibi sakin bir insanı bile sinirlendiriyordu.

"Uyanıp saçıma bir şey mi yaptın dediğimde yok demiştin?" Dedi sorarcasına.

"Yapmamıştım gerçekten. Sadece dokundum." Dedi gülerek.

Sabır dileyerek önüne döndü. Hoca içeri girmişti. Ders tarihti. İşte bu sinirlerini bozuyordu Miray'ın. İki sene boyunca tarih görmemişti. Şimdi tekrardan tarihle uğraşmak zor geliyordu. Hem hiçte sevmezdi bu dersi.

Kafasını sıraya koydu ve uykuya yenik düşmeye başladı.

Boransa onun saçlarına tekrar dokunmamak için kendine zor tuttu. Dokunsa hemen uyanırdı, biliyordu. Hafif bir uykusu var gibiydi Miray'ın. Kenardan ceketini alıp Miray'ın üzerine örttü. Bununla birlikte Miray uyandı. 

"Amma hafif uykun var! Gece nasıl uyuyorsun sen böyle?" Dedi Boran homurdanarak.

Saçlarını düzeltip Boran'ın ceketini düzgünce katlayıp dizlerine koydu.

"Uyuyamıyorum desek daha doğru olur. Ne geliyorsa başıma bu hafif uykumdan geliyor." Dedi gülerek.

Boran onun gülümsemesinde kaybolup giderken konuştu. 

"Ne geliyormuş?"

"Koridordan biri geçse uyanıyorum. Yurtta ki ilk gecemde bir saat uyumak nasip oldu. Onda da on defa uyandım. En sonunda uyuyamadım."

"Koridordan geçen insanın sesini bile uykudayken nasıl duyuyorsun?"

"Kahretsin ki duyuyorum."

Hoca onlara baktığında susup önlerine döndüler.

Zil çaldığında hızla sıradan kalktı.

"Nereye?" Dedi Boran.

"Bir su alacağım. Başım çok ağrıyor." Dedi ovalarken.

"Sen otur." Diye komut verip "Barış kantinden bir su al gel hemen." Dedi.

Barış hemen sınıftan çıkarken Miray gözlerini Boran'a dikti.

"Suyumu kendim alabilirim. Senin aksine ben insanları emrim altında çalıştırmaktan hoşlanmam, Boran Kuzum!"

Boran onu sallamadan dizindeki ceketine baktı. Şimdi o ceketi Miray tekrar ona uzattığında uzun uzun koklayacaktı. Zira Miray'ın bacaklarının kokusunun sindiği bir ceketi ömür boyu yıkamazdı.

"Arkanı dön." Dedi emir veren sesiyle. Miray anlamaz bakışlarını üzerinde gezdirince Miray'ı kolundan tutup arkasını çevirdi ve saçlarını yavaş yavaş çekmeye başladı.

Bu başına çok iyi gelmişti genç kızın ve uykusunu getirmişti. Boran bunu anlayınca Miray'ın başını göğsüne yasladı ve saçlarını okşayarak çekmeye başladı. O kadar iyi gelmişti ki Miray itiraz etme cesaretini kendinde bulamadı. Bütün sınıfın onlara şaşkınlık dolu bakışlarını umursamadan kendini uykuya bıraktı. Tabii Boran'ın bütün sınıfı sessiz olması konusunda gözleriyle uyardığından habersiz bir şekilde.


***


"Bu ne oğlum?" Dedi annesi elindeki çantaya bakarken.

"Kirli çamaşırlar anne. Makine bozuktu yurtta."

Hoş kendisi çamaşırlarını makineye atmazdı hiçbir zaman. Bununla her zaman Kubilay, Atakan ya da Barış uğraşırdı.

Hafta sonu tatilinde eve gelirdi genelde. Yani gün boyu arkadaşlarıyla dışarda eğlenirken gece uyumaya eve gelirdi.

Annesi çantayı kurcalarken kirli nevresimi çıkardı. 

"E oğlum yedek nevresimi serseydin. O da kirlenince ikisini birlikte getirirdin."

"Ha o mu? O nevresim Miray'da." Dedi kafasını telefondan kaldırmadan. Telefonda bir şeyle uğraştığından annesinin sorularını çok net cevaplayamıyordu. Fakat annesi kapması gerekeni çoktan kapıp sorularını sıraladı.

"Miray mı? Miray kim oğlum? Sevgilin mi yoksa? Aşk olsun, bir sevgilin var annenin haberi yok."

Şaşkınlıkla kaldırdı kafasını telefondan.

"Ne sevgilisi anne? Sevgilim mi dedim?" Dedi kızarak. Miray'la sevgili olmak mı? Öyle bir dünya olamazdı. Tamam güzel kızdı ama çocuk gibiydi. Öyle bir kızla sevgili olmazdı. O zaten kızlarla sevgili olmazdı. Kızlar onun için tek kullanımlıktı.

"E kim o zaman oğlum?"

"Ya anne yurttan ve okuldan bir kız. Nevresimlerini yıkayınca bende gece nevresimsiz kalmasın diye yedek nevresimi ona verdim." Dedi ciddi bir tavırla. Tabi nevresimsiz kalmasının sebebi benim demedi.

"Sen ne zamandan beri bir kıza nevresimini veriyorsun?" Dedi imalı bakışlarıyla.

"Anne saçmalama. Dünyada tek kız Miray kalsa, o dediğin olmaz!" Dedi keskin sesiyle.

"Aç! Bakacağım!"

"Ne anne? Neye bakacaksın?"

"Aç kızın instagramını aç. Bakacağım." Dedi ısrarla. 

"Daha ben bakmadım. Sen neye bakıyorsun?"

"Tamam işte birlikte bakacağız."

Annesinin ısrarlı bakışlarını görünce asla yakasından düşmeyeceğini anladı. 

"Ne yapacaksın elin Miray'ını!" Diye söylene söylene arama butonuna Miray Daner yazdı. 

Miray'ın hesabı açıldığında annesi elinden telefonu alıp incelemeye başladı. Kendisi de bakıyordu göz ucuyla belli etmemek istercesine.

Yuh! Bikinili fotoğraf mıydı o? Annesinin elinden telefonu çekip aldı. İyice incelerken içini bir sinir kapladı. Ne bekliyordu? Kız İzmirliydi. Sahil kızıydı.

"Çok güzel kızmış." Dedi annesi hayranlıkla.

Güzeldi. Boran bunu inkar etmiyordu. Nasıl inkar ederdi? Taş olurdu. Bir yaz gününü andırıyordu Miray. Mavi gözleri bir denizi, beyaz teni bulutları, sarı saçları güneşi andırıyordu Boran'a.

"Öyle, güzel kız." Dedi uzaklara dalarak. Annesi onun bu haline gülümsedi. 

"Umarım bir gün bize de nasip olur tanışmak." Dedi gülerek.

"Anne! Sinirleniyorum, gerçekten." Dedi sesini yükseltirken.

"Niye sinirlendiriyorsun benim oğlumu Sevgi?"

İçeri giren babasını görünce ayağı kalktı ve sarıldı. Ailesini çok seviyordu. 18 yaşında koca adam olmasına rağmen her şeyiyle ilgilenen annesini de, bir çınar ağacı gibi desteğini üzerinden esirgemeyen babasını da seviyordu.

"Hoşgeldin oğlum."

"Hoşbuldum baba."

"Ee mesele nedir?" Dedi babası annesine bakarak. Konuyu açmaması için annesine kaş göz yaparken annesi onu hiç takmadan babasına telefonu gösterdi ve birlikte incelerlerken konuştu. 

"Bak Ömer. Boran'ın sınıf arkadaşı. Ne hoş kız değil mi?" Dedi annesi.

"Güzelmiş, evet ama ne alaka şimdi bu kız anlamadım?"

Annesi olanı biteni kısaca özet geçerken ağzı 'o' şeklini almış bir biçimde onu dinliyordu.

"Pes anne! Ayak üzeri bizi evlendirdin, üçte  çocuk yaptırdın."

"Neyse Sevgi. Gitme oğlumun üzerine. Hadi sofraya geçelim. Oğlum gelmiş. Keyifle yemek yiyelim."

Boran'dan başka çocukları olmamıştı. Allah nasip etmemişti. Çok istemişti Sevgi bir kızı olsun ama olmamıştı. O da hep ilerde bir gelini olursa onu kızı yerine koymanın hayalini kuruyordu ve bu kız neden Miray olmasındı?

***

"Şimdi sınıfın seviyesini ölçmek için bir sınav yapıyorum. Neden habersiz diye söylenmeyin! Ancak böyle ne durumda olduğunuzu anlarım." Dedi matematik hocası kağıtları dağıtırken. "Bu arada umursamamazlık etmeyin, karneye geçireceğim. Haberiniz ola!"

Son söylediğinden sonra sınıfı işte şimdi bir telaş sarmıştı. Herkes birbirine tedirgince bakıyordu. Bu kolejde öyle baba parasıyla geçmek kolay değildi. Aileler çocuklarını bu okula verirken eti sizin kemiği bizim hesabıyla veriyordu. Yani sıfır alsan aldığınla kalırdın.

"Ee Miray Hanım, şimdi gösterin hünerlerinizi." Dedi Boran geniş gülümsemesiyle.

İma ettiği şeyi anlamıştı Miray. Kopya istiyordu.

"Çok beklersiniz Boran Bey."

Boran onu hiç takmadı. Nasıl olsa verecekti. Kağıtlarını önlerine aldıklarında Miray yalnızca on dakikada yirmi soruyu bitirmişti. Hiç dişine göre değildi bu sorular. Çok daha zorlarını görmüşlüğü vardı. Kendisine rağmen gözlerini sınıfta gezdirdiğinde herkesin derin derin ofladığını gördü. Anlaşılan sınıf dökülüyordu.

"Benim kağıdımı da çözer misin, yoksa o güzel kıyafetlerinin bu sefer bahçenin ortasında yanmasına razı mı gelirsin?" Dedi Boran tehditkar bakışlarıyla.

Sinirle ona baktı. "Yapamazsın!" Dedi.

"Bak gözlerime. Yapamaz mıyım sence?" Dedi Miray'ın burnunun dibine girerken. O sırada onlara bakan matematik hocasını umursamıyordu bile.

"Allah seni benim başıma bela diye mi yolladı?" Dedi Miray hiddetle ve Boran'ın önündeki kağıdı çekti. "Ver!"

Ne güzel ver demişti öyle. Dudaklarının aldığı hal Boran'ı güldürmüş ve arzularının tırmanmasına sebep olmuştu.

"Hepsini çözmüyorum ama. Üç soruyu boş bıraktım. Tutupta benimle aynı notu almana göz yumamam." Dedi ve kağıdı Boran'ın önüne itti.

"Bu benim için yeterli."

Hoca kağıtları toparlarken zil çalmıştı. Miray yirmi dakikada ikisinin kağıdını bitirmişti. Son yirmi dakika da Boran'ın rahatsız edici bakışlarından kurtulmaya çalışmakla geçmişti.

"Neden geldiniz İzmir'den?" Diye sordu.

Miray duyduğu soruyla kafasını telefondan kaldırıp Boran'a baktı.

"Babamın burada bir otel açması gerekti ve işlerinin başına geçmek için beni de kendisiyle sürükledi." Dedi bir çırpıda.

"Annen? Avukat demiştin. Baroya mı bağlı? Yoksa bürosu mu var kendisine ait. O nasıl geldi buraya?"

"Bürosu var onun. O hep buradaydı zaten."

"Nasıl yani? O burada, siz orada?"

Hep aynı açıklamayı yapmak zorunda kalıyordu. Annesi ve babası ayrılan ilk çocuk kendisi miydi? Böyle anlattığına göre anne babasının ayrı olduğunu anlamaları lazımdı. Her seferinde dile getirmekten hoşlanmıyordu.

"Annem ve babam ben sekiz yaşındayken ayrıldılar. Daha sonra annem evlendi ve İstanbul'a yerleşti."

Boran Miray'ın gözlerinden geçen gölgeyi anlamıştı.

"Zor mu? Yani annenden ayrı yaşıyor olmak? Çünkü çok küçükmüşsün onlar ayrıldığında."

"Yani. İlk başta zorlandım ama zaman geçtikçe insan nelere alışmıyor ki!"

Bu sadece buz dağının görünen kısmıydı. Annesiyle neler yaşadığını bilseydi insanlar... Kendisini hep güçsüz görürdü ama yanılıyordu. Ne acılara göğüs germişti bu yaşına kadar. Çoğunluk taşıyamayacağı yük binerdi omzuna. Hepsinin üstesinden gelirdi bir şekilde. Ama öyle ki bu durum artık yavaş yavaş psikolojisini bozmaya başlamıştı.

"Ben çok zorlanırdım. Çünkü birbirine aşık anne ve babanın çocuğu olmak çok farklı." Dedi kendi anne ve babasını düşünürken. "Peki annenin evliliğini nasıl kabullendin?"

"Kabullenemedim hala." Dedi acı bir gülümsemeyle. "Yani aslına bakarsan evliliğini değil ama..."

Yutkundu ve gözleri doldu hemen. Dolan gözlerini daha fazla tutamadı ve bir iki damla firar etti göz pınarlarından. Alelacele silerken konuştu.


"Biz annemle yok denecek kadar az görüşürüz. Yani normal bir anne kız ilişkimiz yok. Annem ve babam ayrıldığında ben annemle kalmak istemiştim ama o beni istememişti. Mecburen babamla kalmaya başladım. Daha sonra annem tekrar evlendi ve evlendiği adamın bir kızı var. Görmen lazım. O kızla annemin arasındaki bağ... Sanki o kızıymış gibi davranıyor. Ben yokmuşum, hiç olmamışım gibi..."

Bunları uzun bir aradan sonra birine anlatıyordu. Ve anlattığı kişinin Boran olması büyük bir ironiydi. Göz yaşlarını silip sözlerine devam etti. "Biliyor musun? Annem ve babamda aşık olarak evlenmişler. Ama daha sonra anlaşamayınca. Yani ben aşksız bir evliliğin çocuğu değilim, düşündüğünün aksine. Ama demek ki bazen aşk yetmiyormuş."

Boran Miray'ın mavilerinden süzülen yaşları baş parmağıyla sildi. Boran'ın tenine değen parmağı Miray'ın vücudunun alev almasına sebep oldu. Bu okula geldi geleli bütün tabularını yıkmaya başlamıştı. İlk defa bir erkeğe kendisine bu kadar yakından temas etmesi hususunda müsade ediyordu. İtmek istedi Boran'ın elini ama yapamadı. Sadece gözlerini kapattı ve yeni yaşların akmasına izin verdi.

Tekrar gözlerini açtığında içi sanki cesaret dolmuşcasına Boran'ın suratını inceledi. Kusursuz değildi ayrı ayrı bakıldığında ama genel baktığında yakışıklı geliyordu insanın gözüne. Yüzündeki kusurlu ve kusursuz parçalar bütünleşmiş onun yakışıklı sıfatını tamamlamıştı. Bütün kızların Boran'da ne bulduğunu düşündü. Sevilecek bir özelliği yoktu, yakışıklılığı dışında. Aslına bakarsa kendiside Boran'ın büyüsüne kapılıyordu yavaş yavaş. Onun yanına geldikçe pır pır atan kalbi, onun her bir dokunuşunda midesinde uçuşan kelebekler, gözlerine baktığında alev alan mavileri...

İstemiyordu! Kapılmak istemiyordu. Lakin sanki elinde değildi. Hayatındaki sevilme boşluğunu Boranla doldurmak isterdi. Boran tarafından sevilmek, sahiplenilmek isterdi.

Boran parmaklarını sonunda yanağından çektiğinde gerçek dünyaya dönmüştü Miray. Boran ayağı kalkıp giderken sorarcasına suratına baktı. 

"Ben son derse girmeyeceğim. Şu defterimi de sen götürürsün."

Miray'ın bir şey demesine fırsat vermeden Atakan, Barış ve Kubilay'a gelmeleri talimatını verip sınıftan çıkmıştı.

"Odun! Su katılmamış odun!" Dedi ayaklarını yere vurarak.


***

Sevgi Hanım kızların yatakhanesinde boş boş dolanırken Miray'ı nasıl bulacağını düşünüyordu. En sonunda bir kızı çevirdi.

"Miray... Miray Daner'in odasını biliyor musun?"

Soyisminin aklına kalmış olduğuna sevindi

"417. oda." Dedi kız. "Siz annesi misiniz?" Diye de ekledi.

"İnşallah yakında o da olacak." Kız anlamaz gözlerle ona bakınca "Teşekkür ederim." Deyip 417. Odaya geldi. Kapıyı tıklatıp bekledi. Esmer bir kız açmıştı kapıyı. 

"Miray yok mu?" Dediğinde Pınar çağırdı. 

"Miray?"

Miray kapıya geldiğinde onu yakından görebildiğine sevindi Sevgi. Yakından çok daha güzeldi. Miray kadının onu incelemesine anlam vermezken konuştu.

"Buyrun?"

"Biraz konuşabilir miyiz bahçede?"

"Siz kimsiniz?"

"Ben Boran'ın annesiyim."

Kapıya üşüşen Pınar, Nihal ve Ayşe gülüşmeye başladığında keskin bir bakış attı onlara.

"Peki, ben bir hırka alayım üzerime."

Hırkasını alıp Sevgi Hanımla bahçeye çıktı. 

"Tanışamadık kızım. Ben Sevgi." Dedi kadın.

"Memnun oldum, Sevgi Hanım." Dedi ve bir süre bekleyip ekledi. "Beni mazur görün fakat ben benimle görüşmek isteme sebebinizi anlamdım."

Sevgi içten gülümseyerek elini tuttu Miray'ın.

"Aslına bakarsan sadece merak ettim seni. Oğlumun nevresimlerini verecek kadar değer verdiği kız kim bilmek istedim."

Değer verdiği kız? Ciddi miydi bu kadın? Bu düşünce nedense midesinde ki kelebekleri tekrar havalandırmıştı. İmkansız olacağını bilse de Boran'ın ona değer veriyor olmasını isterdi.

"Siz yanlış anladınız. O gün ben zor durumda kaldığım için Boran yedek nevresimlerini verdi."

"Bak kızım. Oğlum diye söylemiyorum ama Boran çok bencildir." Dediğinde güldü Miray. "Yani asla zor durumda olan birine yardım etmez. Belli ki sana değer veriyor."

Tam ağzını açıp cevaplayacağı sırada Boran'ın keskin sesi bahçeyi doldurdu.

"Senin ne işin var burada anne?"

***

27/12/2017

ARKADAŞLAR BUGÜN BEŞİNCİ BÖLÜMÜ YÜKLEMEME RAĞMEN GÖRÜNTÜLEME VE YORUMLAR ÇOK AZ.

BİRAZ DAHA HİKAYENİN REKLAMINI YAPARSANIZ DAHA SIK HATTA GÜNDE İKİ BÖLÜM BİLE GELEBİLİR.

SEVGİLER.

Bana Sen Lazımsın Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang