1.Bölüm-Giriş: Kayıp Giden Hayaller

21.4K 482 166
                                    

Başlama tarihinizi buraya bırakabilirsiniz 🎇

GİRİŞ - TANITIM

1.Bölüm: Kayıp Giden Hayaller

Kayıp bir benden, bir parçaydı.



Bir ses duydum.
Acılı bir ses.
Ağlayan bir bebeğin sesi.

Ağır ağır etrafıma bakındığımda odanın köşesindeki pembe beşiği gördüm. Beşiğin etrafı oyuncaklarla doluydu, üst tarafından sarkan bir dönence vardı; iplerin uçlarına küçük birer oyuncak takılmıştı ve her sallandıklarında birbirlerine çarpıp ses çıkartıyorlardı. Küçük adımlarla beşiğe doğru yaklaştım, her bir adımımda önce bebeğin havaya kaldırıp indirdiği ellerini gördüm sonra ise yüzünü. Başında pembe bir şapka, ellerinde pembe eldivenler vardı ama öyle çok ağlıyordu ki; ağlamaktan yüzü mosmor olmuştu. Masmavi parlayan gözleri yaşlarla doluydu.

Elimi uzattım, yok oldu.

Bir ses duydum.
Acılı bir ses.
Ağlayan küçük bir kız çocuğunun sesi.

Başımı sola doğru çevirdim, odanın bir köşesinde duran büyük pembe yatağı gördüm. Yatağın hemen üzerinde duran oyuncaklarla dolu rafları, odanın her yerinde olan oyuncaklarla dolu sepetleri... Sonra gözlerim sesin geldiği yere doğru iliştiğinde, o ağlayan küçük kızı gördüm. Yatağın hemen yanında, yerde oturmuş, sırtını duvara yaslamış ve bacaklarını kendine doğru çekmişti. Bacaklarına sardığı ellerinden birinde saçlar vardı, bazıları ise yerlere dağılmıştı. İçin için ağlıyordu; dudaklarından her bir hıçkırık kaçışında kanatırcasına dudaklarını ısırıyor ama sonra tuttuğu nefesinin arasından bir hıçkırık daha kaçıyordu. Ağladığının duyulmamasını istiyor gibi bir hali vardı. Ses çıkartmamak için tuttuğu nefes yüzünü kıpkırmızı yapmıştı. Yaşlarla parlayan mavi gözlerinin etrafı kıpkırmızı olmuştu.

Üzerindeki yırtık kazağı gördüm. Oradan bakışlarım kollarına, bacaklarına hatta ve hatta karnına doğru kaydı. Her bir yanı morluk içindeydi. Ağlamasına rağmen, yamuk yumuk, kısacık kesilmiş saçlarına rağmen yüzü öylesine güzeldi ki, tek bir çizik, tek bir yara ya da iz bile yoktu, tertemizdi. Oysa yüzüne tezat kolları, bacakları ve belki de vücudunun bambaşka yerleri yara bere içindeydi. "Sen daha mor rengin ne olduğunu biliyor musun ki?" diye mırıldandığımda, kendi sesim kulaklarıma ulaşmadı. Belli ki o küçük kız çocuğuna da ulaşmamıştı. Dayanamadım. Ellerimi ona doğru uzattım... Yok oldu.

Sonra bir ses daha duydum.
Yine aynı küçük kızın sesi.

Hemen pencerenin önündeydi, camdan aşağı sarkmıştı ve "Saçlarım." diye bağırıyordu. "Onlar benim saçlarım..." Biraz önce ellerinde tuttuğu saçları camdan aşağı atılmıştı ve sanki onları geri toplayabilirmiş camdan aşağı uzanıyordu. Onu tutmak istedim, düşmesin istedim, ellerimi uzattım ve bir kez daha yok oldu.

Bir ses duydum.
Acılı bir ses.
Ağlayan genç bir kız.

Yine aynı duvarın kenarında oturuyordu, "Anne," diyordu bu kez. "Yine gelmeyeceğini biliyorum." Kaşlarım çatıldı. Her çocuk anne diye ağlamaz mıydı ve aslında her anne diye ağlayış bir yardım çağrısı değil miydi? Neden gelmiyordu annesi?

Sonra bir ses daha duydum.
Acısını yansıtmaktan korkan bir ses.
O, ağlayan genç kızın sesi.

Hemen diğer tarafıma döndüm ve onu gördüm. Pencerenin önündeydi, dışarıya bakıyordu. "Tamam." diyordu. "Ağlamayacağım, söz." Kendi kendine konuştuğunu sandım. Delirmiş miydi, bu kadar çok ağlamak onu delirtmiş miydi? Bir adım attım ona doğru ve bir adım daha. Camdan aşağı baktığımda başka birisini gördüm, genç kızla aynı yaşlarda görünen genç bir erkek çocuğu. Ona söz vermişti genç kız, ağlamayacağına dair. Elleriyle, mavi gözlerini dolduran yaşları sildi ama acısını silemedi. Gülümsedi. Sonra kapının zorlandığını duydum, ardından kapıya bir yumruk indiğini. Panikle, tıpkı benim gibi o genç kızın bakışları da kapıya döndü. Sonra camın aşağısında bekleyen çocuğa dönüp "Benim içeriye girmem lazım." dedi. "Sonra görüşürüz."

Kasvetli RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin