selamun aleykum
bölüm kısa farkındayım tekrar bilgisayar bulduğumda kaldığım yerden devam edeceğim inşaAllah. idare ediverin. toparlandıkça devam ederiz uzun uzun ;)
keyifli okumalar...
**
Üzerimi bir çırpıda giyinip aşağıya indim. Direk mutfağa geçip kahvaltı hazırlamak için işe koyuldum. Her ihtimale karşı iki kişilik hazırladığım kahvaltıyı aslında tek başıma yapmaya niyetliydim. Yani o sarı çıbanı sofraya çağırmak gibi bir niyetim yoktu. Suratsız!
Kahvaltıyı hazırlarken kapı çalındı. Merak edip kapıya doğru geçtiğimde Yağız'ın kapıyı açtığını gördüm. Kapıda da yine bizim uzak akrabalardan Salih abi vardı. Elinde canlı bir tavuğu kanatlarından tutuyordu. Tavuk acı acı gıdaklıyordu.
" Aferin" dedi Yağız Salih abiye " Nereden buldun bu tavuğu?"
" Saliha teyzenin kümesten çaldım."
Salih abinin gevrekçe gülerek verdiği cevap ile kendime engel olamayarak hafifçe güldüm. Çıkardığım ses anında Yağız'ın dikkatini çekmiş, çatık kaşları ile kararttığı yüzünü bana çevirmişti. Başı ile bana işaret edip içeri girmemi söyledi. Bu harekete oldukça aşina biriyimdir aslında. Abilerim, ablalarım ve babam sıklıkla yapar bu hareketi bana. Gerçi Yağız yapınca biraz daha ürkütücü olduğunu itiraf etmeliyim. Sessizce mutfağa geri döndüm. Sarı çiyan, Salih abi ile bir süre daha konuştuktan sonra adamı içeri bile almadan kapıdan yolcu etti.
Sonra mutfağın kapısını açıp bana seslendi. " Büyük bir bıçak alıp yatak odasına gel."
Derin bir nefes alıp çekmeceden büyük bir bıçak aldım elime. Elim titriyordu merdivenleri çıkarken. Bu bıçağı Yağız'a saplayıp arkama bakmadan gidebilirdim buralardan.
Yatak odasının kapısından girdiğimde Yağız'ı elinde canlı tavukla beraber gördüğümde tekrar bir gülme isteği yerleşmişti kalbime. Komik görünüyordu. Tavuğu nasıl tutacağını bile çözememiş hayvan da iyice rahatsız olduğu için huysuzlanmıştı.
Bıçağı Yağız'a uzattığımda çaresiz bakışlarla elimdeki bıçağı süzdü. Elinde tuttuğu tavuğu bezgince bir hareketle bana uzatıp " sen şunu tut" dedi.
" Ne yapacağım ben bu tavukla?"
" Getir" diyerek yatağın üzerini işaret etti. " Kafasını şuraya yatır ve hareket etmemesi için sıkıca tut."
Tavuk kesme konusunda acemi olduğu her hareketinden belli oluyordu. Yine de soğukkanlı ve kararlı görünüyordu. Aslında ben köyde annemle beraber çok tavuk kestiğim için bu konulara aşinaydım ama bunu söylemek niyetinde değildim hiç.
Yağız tavuğa acıyarak baktı. " Kusura bakma" diye mırıldandı, sayıklar gibiydi. Tavuğun boynuna dayadığı bıçakla beraber güçlü bir hamle ile boynunu kesti. Gırtlağından kanlar akmaya başlayan tavuğu elimden alıp yatağın ortasına tuttu kısa süre ve sonra cansız tavuğu kenarda tuttuğu bir market poşetine koyarak " Nasıl oldu?" diye sordu. Yine odada ben yokmuşum gibi kendi kendine sayıklıyordu.
Bir Picasso tablosu gibi dedim içimden. Ama bunu sesli söyleyecek cesaretim yoktu o an için.
Şimdi siz bu seremoninin sebebini merak etmişsinizdir. Bizim buraların gereksiz adetlerinden biri de " Kanlı çarşafı Sergileme" âdetidir. Eskiden gerdek gecesi gelin ve damadın yanında her iki aileden de bir kişi nöbetçi kalır gece o iş bitene kadar beklerlerdi. Eskiden dediğime bakmayın abilerim ve ablalarım için bile yapılmış bir adetten söz ediyorum. Sonrasında kanlı çarşaf alınır erkek evinin balkonuna asılır günlerce sergilenirdi. Evet, oldukça utanç verici bir durum ama bazı kızlar bundan gurur duyuyorlar maalesef. Namuslarının göstergesi sanıyorlar kanlı çarşafı. Oysa cümle âleme sergilenen iki damla kan hiçbir şeyin kanıtı olamaz. Muhtemelen bizim çarşaf da amcamın köydeki evinin balkonunda sergilenecektir birkaç gün boyunca. Mide bulandırıcı ve kadını aşağılayıcı bir adet işte.

YOU ARE READING
Yâren
SpiritualBaşımı geriye doğru savurmuş ve " Allah'ım ne olur bitsin bu kâbus..." diye yalvarırken onu gördüm; müstakbel kocamı. Suretini sevdiğim! " Senin ne işin var burada ya!" diye terslendim ilk önce. Sesim ağlamaklı çıkmıştı. Midem kasılmaya devam ediyor...