Hastane Önü İncir

18K 1.3K 207
                                    

çok beklettim sizi. hakkınızı helal edin.

keyifli okumalar <3 


bölüm türkümüzün hikayesi ; Komşusunun kızıyla beşik kertmesi olan Yozgatlı bir genç askerde verem hastalığına tutulur. Hava değişimi alarak köyüne gelir. Kız tarafı gencin hastalığını öğrendikleri için kızlarını oğlanla görüştürmezler. Genç oğlan gün geçtikçe erimeye başlar. Ailesi çok üzgündür. Kız tarafına yalvarır yakarırlar hiç değilse uzaktan görmesi için ama fayda etmez. Kız tarafının tek şartı vardır, gencin tedavi olması.Genç İstanbul'a, rapor aldığı hastaneye yatmak için yola çıkar. O zamanlar verem çok zor tedavi edilen bir hastalıktır ve gencin hastalığı gün geçtikçe ağırlaşır. Devamlı gözünün önünde nişanlısı, ailesi canlanır. Gözü hastane önündeki incir ağacına takılır ve bu türkünün ilk beyitlerini yazmaya başlar. Bir ay geçmeden gencin ölüm haberi köye gelir. Fakir aile gencin cenazesini bile getiremez. Gencin mezarı İstanbul'dadır."


***


Bir anda hava kararmıştı sanki. Etrafımızı kara bulutlar sarmıştı. Nasıl bir çığlık attığımı bilmiyorum fakat elinde silahı sallayan adam bana bakmıştı şaşkınlıkla. Bir iki saniye öylece kaldı, sonra işaret parmağını Yağız'a doğru sallayıp bir şeyler söyledi tükürükler saçarak. Ardından iri cüssesinin etleri sallanarak koşmaya başladı geriye doğru. O sırada kaçıyor olmasını umursamamıştım.

Hızla ve telaşla yanına geldim Yağız'ın. Açık renkli kıyafeti kırmızı kanlarla boyanmıştı. Elime ıslak kan lekesi bulaşıyordu. Avuç içlerimde hissettim bu ılık sıvı içimi ürpertiyordu. Nefes alırken göğsü inip çıkıyordu. Sanki her biri son nefesiymiş gibi derin ve hırıltılıydı.

" Korkma! Bana bak Yaren, sakin ol tamam mı?" Zorlukla konuşsa da sesi oldukça otoriterdi. " Sakin ol, bir şeyim yok benim." Diyordu. O anlarda tek düşündüğü beni sakinleştirmekti.

" Korkmuyorum" dedim hıçkırıklarımın arasından. Aslında çok korkuyordum. Hem de bunu ona söyleyemeyecek kadar çok korkuyordum. Ellerim titriyordu ve ne yapacağımı bilemiyordum.

Güçsüz nefesi ile kesik cümleler kurarak beni yönlendirmeye çalışıyordu. İçeriye koşup ceketinin cebinden telefonunu aldım. Ambulans çağıracaktım. Ama ekran tuş kilidi uyarısı veriyordu. Zaten gözlerimden yaşlar oluk oluk akarken bu çaresizlik beni daha da yoruyordu.

Yağız'ın yanına çökmüştüm yine. " Tuş kilidi... Tuş kilidi diyor..." dedim nefes nefese.

" Yirmi... Dört... On... Bir... Doksan... Sekiz..." dedi her bir rakamı uzun bir soluk aldıktan sonra ancak söyleyebiliyordu.

Sürekli " İyi misin? Lütfen ölme..." diye yalvarırken buluyordum kendimi.

" Ben iyiyim, sakin ol. Korkma. " gibi şeyler mırıldanıyordu o da.

Ambulans için evin adresini verip telefonu kapattıktan birkaç dakika sonra Salih abi gelmişti koşarak. Nereden haber almıştı neden gelmişti bilmiyorum. Yağız'ı yerde kanlar içinde görünce elini başına götürüp " Çok geç kaldım. Çok geç kaldım." Diye sayıklamaya başladı.

Yağız kesik kesik öksürmeye başladı. " Tamam, iyiyim ben. Küçük bir sıyırık sadece. Abartmayın bu kadar." Dedi.

Salih abi olduğu yerde tur atıyordu. Yağız'ı arabaya koymayı ve kendimiz götürmeyi düşündük ama o sırada ambulansın siren sesi kulaklarımızı tırmalamaya başlamıştı.

YârenNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ