Anladım Benim Değilsin

18.6K 1.3K 272
                                    


Hayat çok garip... Tam kendini rüzgârın akışına doğru fütursuzca bırakmaya meylediyorsun. O sırada birden rüzgâr kesiliveriyor. Sanki su dolu bir havuza atlarken birden susuz bir havuzun dibindeki kuru karolara kafamı çarpmışım gibi hissediyorum kendimi. Serin ve yumuşak bir su birikintisine dalma hayallerim varken birden sert ve soğuk taşlara vurmuştum başımı.

En başından beri kendimi sakındım. Hep uzak durdum. Töreden ettiğim nefreti Yağız'dan çıkarmaya çalıştım. Sonra tam da bu düşüncelerimin ne kadar yanlış olduğu konusunda kendimi ikna etmeye çalışırken şimdi önünde durduğum kapı yüzüme kapanmıştı sanki. Öylece kalakalmıştım.

Şaşkındım. Şaşırmak eylemi hissettiğim duyguyu ifade edecek kadar güçlü değildi belki. Afallamıştım. Şok olmuştum. İçimde bir yerlerde, adını yerini bilmediğim bir parçam un ufak olmuştu. Canım yanıyordu. Hayatımda ilk defa kalbim acıyordu. Kalbim neden acıyordu? Bunu anlamlandırmaya çalıştıkça daha da artıyordu sızım.

Çünkü ben değişmiştim. Duygularım değişmişti. Düşüncelerim değişmişti. Tanıdığım bildiğim Yağız başkası çıkmıştı mesela. Evet yine aynı uzak, yabani, aynı yabancıydı benim için. Ama farklıydı. Yumuşaktı mesela. İncitmiyordu. Babamdan ve abilerimden gördüğüm muameleden sonra beni kendine alıştıran pamuksu, kadifemsi bir hali vardı. Gizemliydi biraz da. Uzaktan görüp merak ettiğim şehirler gibiydi. Bedenlerimiz yakındı belki ama ruhlarımız, kalplerimiz birbirine asla değmeyecek iki şehir gibiydi. Yine de onun kıyılarına değme ümidim vardı. Hevesti belki. Boş bir hevesti bu istek. Bir ukde olup boğazımda kalacak bir hevesti.

Çok geç kalmıştım ona doğru bir adım atmak için. Ama o da bana gelmek istememişti belli ki. Tam da gururumdan ödün vermek üzereyken çenemle ördüğüm köprülerden geçip Yağız'ın duvarına çarpmıştım tüm gücümle.

Aslında sevinmeliydim şimdi. Mutlu olmalıydım. Özgür olacaktım, bana karışan kimse olmayacaktı. Ayağımdaki prangalardan kurtulacaktım. Ama özgürlük neydi peki? Yani ruhun özgür olmadıktan sonra, sırtında koca bir kamburla gezdikten sonra, hatta şairin dediği gibi yanında kendini de götürdükten sonra, kaçmak neye yarardı ki? O sarı çiyanın bana bu kalp ağrısını vermeden önce açması gerekmez miydi kafesimin kapağını? Kanatlarımı kırdıktan sonra uçmamı bekliyordu benden? Artık gökyüzü benim için eziyetti bu saatten sonra.

Yine de geri adım atacak değildim. Eğer beni bu kadar kolay bırakabiliyorsa ben de kendi başımın çaresine bakacaktım. Bunda kararlıydım. Ardıma bakmaya niyetim yoktu. Geride bıraktıklarımı da düşünmeyecektim.

Son birkaç gündür kendimce kararlar almıştım. Yüzüme kapanan kapıların önünde oyalanmaktansa yeni açılacak kapılara doğru yönelmek gerektiğinin farkına varmıştım. Bundan sonra yeni umutlar ve yeni bir hayat mücadelesi vardı önümde. Annem yoktu babam yoktu abilerim ablalarım belki Yağız bile yoktu. Ki bana gitmekte özgürsün derken bile peşimi bırakmayacakmış gibi konuşmuşsa da... En çok içimi acıtan bu gerçek, en çok alıştığım onun varlığıydı maalesef...

Cansu gitmişti. Yağız'la konuştuğumuz o gecenin sabahında Salih abi alıp İstanbul'a götürmüştü genç kızı. Giderken öyle hüzünlü ve korku doluydu ki bakışları. Onu anlayabiliyordum aslında. Kaygılarını, burukluklarını ve canının acısını hissedebiliyordum. Ona teselli vermek istedim ama dilimin ucundan dökülmedi o üç kelimelik cümle; her şey güzel olacak. Buna inancım yoktu çünkü. Ne olursa olsun her şey güzel olmuyor daha beter oluyordu. Ama Allah vardı; O varsa gam yoktu, tasa yoktu. Başın ne zaman sıkışırsa Allah'a güven dedim Cansu'ya, O'na sığın. Her zaman dualarımda olacaksın.

YârenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin