Bir Kralın Karısıyla bir sarhoşun karısı.

136 12 0
                                    



Ölüm çanları çaldığı zaman kilisede,
Kimin için çaldıkları sorulmuyor bile.
Doğru insanların ömrü çabuk tükeniyor,
Şapkalarına taktıkları çiçeklerden daha çabuk!
Hasta olmadan ölüveriyor insan.

William Shakespeare- Macbeth

Emin'in kendisini kanıtladığı ikinci olay ise üniversite yıllarından bildiği bir mahallede gerçekleşmişti,kent sosyolojisi dersinde hocanın 'kentleşme ve gecekondulaşma' konulu doktora tezini bu mahallede yaptığını biliyordu. Mahalle Sarıyer'e bağlı olsa da aslında Beşiktaş ile Sarıyer ilçelerinin sınırları arasında kalmış,Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçişte yolun sol tarafı Sarıyer sağ tarafı Beşiktaştı,işte bu sol tarafta kalan mahalle halk arasında 'Küçük Armutlu' diye bilinirdi sağ taraf ise Etiler ,yani sadece fiziksel anlamda bir arada kalmışlık değildi hayatlar da arada kalmış burada,mahallenin sakinleri yoksullukla-zenginlik İstanbul 'un güzelliği ile çarpıklığı,gecekondularla plazalar, işçi sınıfı ile burjuvazisi arasında kalmışlardı.

Olay ilk önce kayıp olayı olarak bildirilmiş ama cinayet şüphesiyle cinayet büro da görevlendirilmişti.45 yaşında Hüseyin adlı adamdan yaklaşık 15 gündür haber alınamıyor yapılan tüm incelemelerde de herhangi sonuca varılamamıştı.Adam eşi ve 21 yaşında ki üniversite öğrencisi oğluyla yaşıyor sık sık alkol alıp karsına şiddet uygulayan biri ,çocukları Kemal ise mahallede faaliyet gösteren yasa dışı sol örgütlerle ilişkili olduğuna dair polis kayıtları vardı. Bunun dışında elde kayda değer bir bilgi yoktu,tüm ifadeler,incelemeler bir kez daha cinayet büro tarafından da yapılmış ama farklı bir bilgiye ulaşılamamıştı.Emin bu gecekondu mahallesini ziyaret etmiş kadın ve çocukla tekrar konuşmuş ama oda herhangi bir bilgiye ulaşamamıştı.Büroda ki yoğunluktan komiserin izinli olmasından ve ortada bir cesedin olmamasından dolayı Emin bu olayı pek önemsemedi.

Emin bir sosyopatın tüm özelliklerini taşıdığını biliyordu ama bir sosyopat olduğunu kabul etmiyordu. İzin günlerin de ikindi saatine kadar uyur sonra Taksim veya Kadıköy'de tek başına genelde de ara sokaklarda tur atar akşam saatlerini de film veya kitap okumaya ayırırdı.O gün ise uzun süredir kovaladığı sonunda yer bulabildiği William Shakespeare'nin Macbeth adlı oyununa gidecekti. Harbiye şehir tiyatroları sahnesi tıka basa doluydu herkes oyunun başlmasını bekliyordu.

Oyun, şimşek ve gökgürültüleri arasında, Üç Cadı'nın bir sonraki buluşmalarının Macbeth'le olmasına karar vermeleriyle başlar.Herkes gibi Emin de Shakespeare'in yazdığı tiratları kaçırmamak için pür dikkat izliyordu. Lady Macbeth'in sahnlerin de bir kadının dünyayı nasıl değiştirebileceğine herkes bir daha inanıyordu,Lady Macbeth kocasını ikna edip Duncan'ı dramatik bir şekilde öldürür ve Lady Macbeth'in o ünlü tiradı geldiğinde Emin bir sanat eseri bir insanı ne kadar aydınlatabilecekse o kadar aydınlanıyordu,Lady Macbeth kanlı ellerini(halbuki defalarca yıkamıştı ve ellerinde hiç kan yoktu) yıkıyor yıkıyor yıkıyordu ve şöyle haykırıyordu;

Çık, mel' un leke! Çık, diyorum! Bir.İki.Eh öyleyse yapmak zamanı geldi. Cehennem karanlıkmış. Ayıp size efendimiz, ayıp! Hem asker olun, hem korkun! Kimin bildiğinden ne çekinelim nasıl olsa kudretimiz sorgu suale gelmez. Yine de, kim ihtiyarda bu kadar kan bulunacağını zannederdi?

.

Fife Beyi'nin bir karısı vardı; şimdi nerede? Ne, bu eller hiç temizlenmeyecek mi? Artık yeter; böyle ürkmekle her şeyi bozuyorsunuz.

İşte hala kan kokuyor. Arabistan'ın bütün sabunları şu minicik elin kokusunu tatlılaştıramaz. Ah! Ah! Ah!

Ellerinizi yıkayın, geceliğinizi giyin, öyle benzi uçuk durmayın. Tekrar ediyorum, Bangue gömüldü, mezarından çıkamaz ki.

giyin, öyle benzi uçuk durmayın. Tekrar ediyorum, Bangue gömüldü, mezarından çıkamaz ki.

.

Yatağa, yatağa. Kapı vuruluyor. Gelin, gelin, gelin; verin bana elinizi. Olan bir şey bozulamaz. Yatağa yatağa yatağa

Shakespeare tam yaklaşık 600 sonra bir aydınlanma daha yaşatıyordu çünkü Emin bu sahneyi bir yerden hatırlıyordu,Küçük Armutlu'da ki o küçük gecekonduda kadının o kısa sürede defalarca elini temizlemeye yeltendiğini şimdi fark ediyordu,''kadın kocasını öldürmüştü.''

Emin daha fazla dayanmadı tirat biter bitmez özür dileye dileye salondan ayrıldı bir an önce eve gidip psikoloji kitaplarına bakmak ve bundan emin olmak istiyordu Shakespeare'in ona hatırlattığını kesinleştirmek istiyordu,bir psikoloji kitabında temizlik takıntılarının(obsesif) bunu büyük bir günahtan temizlenme,günahlarından ve yanlışlarından arınma biçimi olarak gördüklerini okumuştu,taksiye biner binmez google'den DSM den(Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın kısaltılmış halidir.) Obsesif bozukluğun belirtirline baktı; 1- Kimi zaman zorla veya istenmeden geliyor gibi yaşanan, çoğu kişide belirgin bir kaygı ya da sıkıntıya neden olan, yineleyici ve sürekli düşünceler, itkiler ya da imgeler.
2- Kişi, bu düşüncelere, itkilere veya imgelere aldırmamaya ya da bunları baskılamaya çalışır ya da bunları başka bir düşünce ya da eylemle yüksüzleştirme (bir zorlantıyı yerine getirerek) girişimlerinde bulunur diye birkaç belirti okudu ve şunu anladı ' takıntılar kişinin düşünmesini engelleyemediği, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. İstem dışıdır, yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani kaygıya neden olurlar.Eve gelir gelmez kitaplığında obesif bozukluklarla ilgili yazıların olabileceği kaynakları indirdi ilk kitap Tahir özakkaş'ın bütüncül psikoterapi adlı kitabıydı oradan rastgele bir vaka okudu 'dini inançları kuvvetli olan 25 yaşında ki bir genç,tanrıya ibadet ederken masturbasyon yapma şeklide imajinasyonları geliyordu,Kuran okurken kurana yanlış manalar yüklemek gibi düşünceler akılına geliyordu...''Onu bırakıp Kaknüs yayınlarından çıkan anormal psikoloji adlı kitaba baktı orda obsesifliğin hangi biçimlerde ortaya çıkabileceğini okudu' uzun ritüeller şeklinde gerçekleşen açık,yinelenen davranışlar elleri yıkama,kontrol etme,sayı sayma,dua etme ya da bazı sözcükleri sessizce tekrar tekrar söyleme.'Sonra Adler'in kitabından birkaç vaka daha okudu ama aradığın hala bulamıştı kitapları karıştırmaya devam etti ve Alfred Adler'in başka bir kitabında şunun altını çizmiş olduğunu gördü'zorlanım düşüncesi ya da belirtinin amacını arayın bir kadının günah işlediğine inanması gibi.' Kadının kocasını öldürdüğünden emindi okuduğu tüm bu vakalarda obsesifme hangi kuramsal açıdan bakarsanız bakın takıntıların nedeni genel anlamda bir yanlışı düzeltmeye veya o yanlışın tekrar gerçekleşmesini önlemeye yönelikti.

Küçük armutlu'da ki kadın tam 600 yıl sonra lady Macbeht ile aynı kaderi paylaşıyordu çünkü insan doğası lady(leydi) veya ev hanımı olmanıza bakmıyordu,bir kralı öldürmemişti ama bir kralı öldüren kadınla aynı ruhsal bozukluğa sahipti.

Bütün bunlar işin kolay tarafıydı önemli olan bunu kadına itiraf ettirmek olacaktı bunun çok zor olduğunu biliyordu zaten kadın bunu o kadar bastırmaya çalışmış ki sonunda kendisinde ruhsal bir bozukluğa neden olmuştu ama şu da bir gerçekti eğer kadında bu el yıkma takıntılığı kocanın kaybolmasından öncede varsa Emin yanılmıştı ama sonra ortaya çıkmışsa kadın kesinlikle katildi. Kadının psikoloğa gitmediğinden emindi çünkü Anadolu insanı genellikle bunu bir hastalık olarak görmez aksine bunu yüceltme aracı olarak kullanır' çok temiz titiz kadın 'söylemleriyle yüceltirdi dolaysıyla bir psikoloktan bilgi almak mümkün değildi.

Peki kadının katil olup olmadığını nasıl öğrenebilirdi? Çünkü bunu oğlu da yapmış olabilirdi veya ikisi de yapmamış olabilirdi veya ikisi bu cinayeti beraberde işlemiş olabilirlerdi?

BoşlukМесто, где живут истории. Откройте их для себя