YEDİNCİ BÖLÜM Rüyaları Kemiren Böcekler

70 6 0
                                    


Bize deniliyor ki hapishaneler aşırı kalabalık. Peki ama ya aşırı hapsedilmiş olan halklar? M.Foucault




Emin, rüyaların bilinçdışı arzuların bilince doğru sızması olduğunu biliyordu. "Rüyalar geçmiş hayatımızın özeti geleceğimizin fragmanlarıdır. Yani saatlerin, haftaların hatta yılların birkaç saniyeye sığdırılmasıdır. Arzularımızın, anılarımızın, bastırılmış dürtülerimizin özgürlük haykırışlarıdır. Korkularımızın, günahlarımızın, beklentilerimizin canavarlara, kuşlara, atlara, öğretmenlerimize, ağaçlara, mağaralara, çiçeklere, bitkilere dönüştüğü bir film setidir." Bunlar gibi rüyalarla ilgili bütün bildiklerini, abi ile göz göze geldiklerinde o anki birkaç saniyelik sessizlikte belleğinden çekip alıp çocuğun yüzüne vurdu. Bunu anlamış olacak ki çocuk, kaleyi ve böcekleri küçük kızın yanına bırakarak bir kaleden çıkan kahin misali Emin'e baka baka annesinin yanına yürüdü. Emin aileden bir bilgi alamayacağını bildiğinden telefonundan okulun numarasını öğrenip, çocuğun sınıf öğretmenine ulaşarak konuşmaya başladı. Öğretmenin anlattıklarına göre ölen çocukta da abide de kayda değer bir problem yoktu. Ancak ikisi de aynı okulda olmalarına rağmen bunu sanki arkadaşlarından sakladıklarını, onların pek yana yana gelmediklerini söyledi. Emin'e anlatabileceği bir şey olmadığını sadece abi kardeşin bir keresinde okul çıkışında Beşiktaş'a kadar yürüdüklerini, orada abinin küçük çocuğu kayıp ettiğini,küçük çocuk sokaklarda uzun süre dolaştıktan sonra polisler çocuğu bulup aileye teslim ettiğini, küçük çocuk bulunduğunda abisini suçladığını onu bilerek orada bıraktığını söylediğini Emine aktardı. Emin, abinin rüyasında dolaştığını hissediyordu. Bekçileri geçmiş kalenin içindeydi. Krala kadar gidebilecek miydi bilmiyordu. Eve vardığında kitaplığındaki rüyalar ile ilgili psikoloji kitaplarını indirdi, kanepeye yüz üstü uzanarak okumaya başladı. Erich Fromm şöyle yazmıştı: "...Genellemeye gitmek bence bazı sakıncalar doğuracaktır. Çünkü öyle semboller vardır ki farklı uygarlıklarda farklı anlamlar içerir." Bunu da güneş örneği ile açıklıyordu. Güneş, bazı kültürlerde büyüme ve gelişmenin kaynağı olarak görülürken; bazı kültürlerde sıcaklığı, koruyuculuğu ifade eder. Kitabın sayfalarını karıştırmaya devam etti. Altını çizdiği başka bir satırda şöyle yazıyordu: "Onlara göre uyumak veya rüya görmek, ilkel ve vahşi duygularımızın bir sonucudur." Gündelik hayatta yaptıklarımızın, rüyalarımızı nasıl etkilediğine dair Fromm şöyle bir örnek veriyordu: Yatmadan önce çok tuzlu bir yemek yediyseniz, rüyanızda bir su kaynağı arayacağınızı ve onu bulup bol bol su içeceğinizi söylüyordu. Kitabı karıştırmaya devam ediyor ancak aradığını bulamıyordu. Bir paragrafa daha rast geldi: "Örneğin rüyalarımızda, neredeyse hiç cinayet işlemeyiz. Aile içi cinsel ilişki yapmayız ya da başka bir suça yönelmeyiz." Bunun nedenini ise bilinçteki sansürün bazı rüyalarda bile geçerli olduğuyla açıklıyordu. Fromm birkaç sembolün ne anlama geldiğini Freud'dan yararlanarak, "Örneğin erkeğin cinsel organı, sopa, ağaç, şemsiye, bıçak, kalem, çekiç ya da benzeri başka şeylerle sembolize edilmektedir... ayrıca cinsel arzuyu da dans etme, ara binme, dağa tırmanma ya da uçakta uçma gibi hareketler temsil eder." açıkladı. Paragrafın sonuna doğru geldiğinde ise Emin aradığı şeyi bulmuştu. Sembollerle ilgili son kısımda şöyle yazıyordu: "Örneğin, anne veya baba Kral ve Kraliçe ya da İmparator ve İmparatoriçe ile sembolize edilirken; çocuklar, küçük hayvanlara ölüm de uzun bir yolculuğa benzetilmektedir. Bunun yetersiz bir bilgi olduğunu düşünerek Psikoterapi Enstitüsü Yayınları'ndan çıkan Uygulamalı Rüya Yorumları kitabını alarak daha önce okuduğunu düşündüğü şeyi aramayı başladı. 600 sayfalık kitapta altını çizdiği paragrafları tek tek okudu ama aradığını hala bulamamıştı. Gözleri kapanıyor ama zihni abinin rüyasıyla açılıyordu, gözleri kapandıkça abinin rüyasına giriyor kalede dolaşıyor tam uykuya dalacakken kapıdaki bekçilerin seslerini duyuyordu. Gözleri kendiliğinden açılıyor göz kapakları bekçilerle savaşıyordu. Okuduğu kitaplardan aldığı notlarını yazdığı kağıdı aradı ve aradığı şeyi buldu. Oraya not etmişti ama bunu yetersiz buluyordu çünkü kendini hükmü açıklayacak bir hakim olarak görüyor; hükmü vermeden önce delilleri iyice incelemek istiyordu ve elde tek delil bu rüyaydı. Elindeki notlardan bu bölümün hangi sayfalarda olabileceğini tahmin etti, tekrar karıştırdı ve aradığını buldu. Kursiyer ile Tahir Hoca arasında geçen şöyle bir konuşmanın altını çizdiğini gördü: Kursiyer: Rüyalarda görülen böcekler, bunlar kardeşlerle mücadelenin bir ifadesidir.Tahir Özakkaş: Kaç tane böcek olması lazım? Kaç kardeşi var?Kursiyer: Bir tane ama birçok ufak böcekten bahsediyor. Ama aynı tür böcekten bahsediyor. Hüküm Emin tarafından çoktan verilmişti. Çocuk abisi tarafından inşaattan atılarak öldürüldü. Ancak Emin rahatlamak yerine dizginleyemediği bir gerginlik yaşıyordu. 15 yaşındaki çocuğu bir hücreye göndermek onun elindeydi hem de bir rüyadan yola çıkarak. Kaldı ki o suçun bireysel değil sosyal bir olgu olduğunu düşünüyordu. Durkheimciydi. Suç toplumun, devletin, iktidarın yozlaşmış haliydi. Birileri suçlanacak ve cezalandırılacaksa ilk cezalandırılacak olan toplumun kendisi olmalıydı. Vicdanı, aklı, görevi arasında gidip geliyordu. Meşrulaştırmalar yapıyor, id ile süperego savaşıyor, ego arada çoktan yok olmuştu. 15 yaşındaki bir çocuk hapishanede tutularak cezalandırılabilir mi, hapishane onu gerçekten rehabilite edebilir miydi? Emin, abinin kalesinden çoktan çıkmıştı. Bekçileri çoktan atlatmıştı ama böcekler kaleden onla birlikte çıkıp onun kafasının içindeydiler. Abinin böcekleri onun düşüncelerini kemiriyordu. Ne yapmalıydı?

BoşlukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin