不快乐

468 67 48
                                    

Selam! Nasılsınız? Umarım sınavlarınız iyi geçmiştir. Benimkiler çok çalışmama rağmen beklediğim gibi değildi. Eğer siz de aynı durumdaysanız asla morelinizi bozmayın ve 2. Yazılılar ile performanslara odaklanın. 2.0 da final yapacağım, tadında bırakmak gerekiyor. Sizleri seviyorum 💕

Uyandığımda Tae hala uyanmamıştı. Alnına bir buse kondurdum, o sırada ateşi olduğunu fark ettim. Yavaşça onu uyandırmaya çalıştım.

"Hm?"

"Tae ateşin var, kalk."

"Bir şeyim yok güzelim, korkma. Üşütmüşümdür sadece."

"Nasıl bu kadar rahat olabilirsin? Kalk! Duş al, ben de sana yemek hazırlayacağım."

Gülümsedi ve yataktan kalkıp banyoya girdi. Mutfağa gidip yosun çorbası hazırladım. Hem ona iyi gecelekti hem de bugün onun doğum günüydü.

*Bilmeyenler için: Kore'de doğum günlerinde genelde yosun çorbası içerler. Ayrıca sağlıklıdır da.*

Yanına sevdiği birkaç yemeği yaptım. Bugün onun en sevdiği yemekleri yapacaktım. Onun mutlu olmasını hiçbir şeye değişmezdim.

"Tae! Çıktın mı?"

Ses gelmedi.

"Tae!"

Yine ses gelmedi.

"Taehyung!"

Olabildiğince yüksek sesle bağırmıştım. Yemeği ocaktan aldım ve masanın üzerine bırakıp koşarak banyoya gittim. Kalbim deli gibi atıyordu. Kapıyı açtığımda Tae kurutma makinesini çalıştırmaya çalışıyordu. Ve üstünde hiçbir şey yoktu, tamam bunu görmeyi beklemiyordum.

"Vücudumu süzmeyi bırak, bu şey çalışmıyor."

"Fişi prize takmadığın için olabilir mi?"

"Ah... Doğru."

Gülerek kurutma makinesinin fişini prize taktı.

"Dur, ilk önce üstüne bir şey giy. Daha da kötü olacaksın."

Yukarı kata çıkıp babamın sweatlerinden birini alıp banyoya girdim.

"Bunu giy."

Giydikten sonra saçlarını kurutmaya başladı. Gitmek yerine orada kalıp onu izlemeyi seçtim. Bu çocuk cidden saçlarını kurutmayı bilmiyordu. Okula yarı ıslak saçla geldiği bile olmuştu.

"Bana ver."

Elinden kurutma makinesini alıp saçlarını kurutmaya başladım. Saçları yumuşaktı ve o kadar erkeksi duruyordu ki.. Şu ana kadar gördüğüm en mükemmel insan olabilirdi. Ve ben onu hak edecek hiçbir şeye sahip değildim.

Güzel bir yüz? Hayır.

Güzel bir vücut? Kesinlikle hayır.

Güzel saçlar? Hayır.

Güzel bir stil? Hayır.

Ama o bir şekilde bana aşık olmuştu. O kadar parlayan yıldızın içinde, sönük bir yıldızdım ben. Yine de beni fark etmişti. Yaşadığım cehennemden beni kurtarmıştı. Beni o çukurdan çıkarmıştı. Hayatımı değiştirmişti.

Onun hayatını değiştiren de bendim. Doğru düzgün güldüğünü görmemişken yanımdayken gülüşü hiç sönmüyordu. Ama bir fark vardı; o benim gibi bir yıldız değildi. O, parlamayan yıldızlar içinde parlayan tek yıldızdı. Benim aksime o mükemmeldi, kusursuzdu.

"Hadi yemek yiyelim."

İçeri geçtik ve karşılıklı bir şekilde oturduk.

"Tanrı aşkına! Bunlar çok güzel gözüküyor Soo Hyun."

"Senin için, sevgilim."

Gülümsedi ve yemeye başladık. Hala doğum günü olduğunu hatırlayamamıştı. Hadi ama Tae... Önünde yosun çorbası var, hatırlayabilirsin.

"Bugün hakkında bir düşüncen var mı?"

"Var."

"Cidden mi? Nedir?"

"Hava düne göre baya sıcak ve yemekler güzel."

Gözlerimi devirdim.

"Bugün senin doğum günün, sana yosun çorbası bile yaptım."

"Cidden mi? Üzgünüm ama hatırlayamadım. Gerçekten üzgünüm Soo Hyun."

"Sorun değil.. Yemekleri sevdin mi?"

Konuyu değiştirmeye çalışıyordum ama kalbim hala acıyordu. O bir şeyler unuttukça ben vicdan azabından ölecek dereceye geliyordum.

Yemeğimizi yedikten sonra alışveriş yapmak için dışarı çıktık ve evime en uzak olan alışveriş merkezine gittik. Otobüs ile 1 saatten fazla sürmüştü. Oradan Tae'ye sevebileceği birkaç şey aldım. O da o sırada oyuncak bölümünde Iron Man eşyalarına bakıyordu.

Tanrım.. Bu halleri o kadar şirindi ki. Telefonumu çıkarttım ve Tae'ye seslendim.

"Poz ver."

"Çok güzel

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


"Çok güzel."

Telefondaki resmine bakıp sırıttım. Oradan çıkınca yemek yedik ve eve gittik. Hava kararmıştı ve yaşadığım semt çok sessiz, sakindi. Bu yönü çok güzeldi.

Tae ile el ele tutuşarak eve doğru gittik. Eve gelince üstümüzü değiştirdik ve kahve yapıp odamıza geçtik.

"Bekle biraz, geliyorum."

Koşarak mutfağa gittim ve aldığım küçük pastaya iki tane mum yerleştirdim. Işığı kapatıp Tae'nin yanına gittim ve sevinçli bir şekilde ona doğum günü şarkısı söylemeye başladım.

Ağlayarak beni izliyordu ve sonradan yanaklarımın ıslandığını hissettim. Pastayı bir kenara bıraktım ve Tae'ye sarıldım. O kadar içten ağlıyordu ki, daha önce hiç böyle ağladığını görmemiştim.

"Sakin ol, ben yanındayım."

Bana sıkıca sarıldı ve geri çekildi.

"Seni çok seviyorum, birini daha önce hiç bu kadar sevmemiştim."

"Ben de Tae, ben de."

Bir süre daha sarıldıktan sonra ona aldığım hediyeleri açtı, o kadar mutlu olmuştu ki, gözlerinden anlaşılıyordu.

Yattığımızda saat kaçı gösteriyordu bilmiyorum ama güneş doğmak üzereydi. Onunla olduğum zaman saat, yer veya herhangi bir şey, hiçbirinin önemi yoktu.

O hayatımdaki tek renkti.

Goodbye, My Love.Where stories live. Discover now