his life savior

12.5K 1.8K 1.2K
                                    

Ruhumda hissettiğim şey; uzaklardan parlayan bir ışıktı. Yüreğimde sarsıntılar seziyordum, heyecandan mı sevinçten mi anlayamıyordum. Ani bir hareketle o kaybolduktan sonra önüme döndüm. Soğuk havanın hoş serinliği tenimde geziniyordu. Rüzgardan hışırdayan ağaçların fısıltısı hariç duyduğum diğer şey, kalbimin tempolu atışlarıydı. Tanımadığım bir yaşamın kendiminkine bağlandığını hissediyordum. Takatsiz adımlarımı attığım yol az önce dünyanın en güzel çarpışmasına vesile olmuştu. Bu tarifi imkansız duygu gittikçe şiddetleniyor, boğazımdaki sıkışma artıyordu. Adeta ürpermiştim.

O gerçek olmayacak biçimde güzeldi. O güzelliğini hiç fark etmediğim ve yaşayamadığım aşk kadar güzel bir adamdı. Bu hikayenin sonunun nereye varacağını bilmememe karşın, yaşamak istiyordum. Ben onunla yaşamak istiyordum. Usulca hayallere dalmıştım, parmaklarım hafifçe titriyordu. Yüreğimin derinliklerinden ağlıyordum, mutluluk gözyaşları ile. Şimdi içimdeki her şey, ama her şey, iyileşmeye başlamış gibi duruyordu. O, içime kristaller gibi yerleşen, bitmek bilmeyen acıları yıkayıp götürmüştü. Huzurlu bir dinginlik içerisindeydim. Rüzgarın savurduğu çiçeğin güzelliği gibi, taze ve narin, ama bir o kadar da güçlü olan bu duyguya hazırdım.

Dişlerimi sıkarak caddeye çıktım ve bir taksi çevirip evin adresini verdim. Yol boyunca başımı buğulu cama yaslamış, o anı beynimde hücrelerim karışıklıktan ölene kadar tekrarlamıştım.

§
{ertesi akşam, aynı saatlerden biraz önce}

Parmaklarım klavyenin tuşlarında gezinirken sürekli olarak yeniden silme tuşuna gidiyor, bir türlü toparlayamadığım kelimeleri siliyordu. Bal sesli adamın programını dinliyordum yaklaşık yirmi dakikadır. Dinleyicilerle güzel sohbetler ediyor, sesiyle beni günahlarımdan arınmış hissettiriyordu yeniden. Artık görünüşünü de biliyordum, onu birkaç saniye görmüş olmama rağmen eşsizliğini beynimin en ufak noktalarına kadar özenle işlemiştim.

"Ne yazık ki söylediğine katılamayacağım Sihyun, seninle farklı siyasi görüşlerde olmak biraz kötü. Fazla uzatamıyorum, çünkü böyle herkesin duyabileceği bir programda siyaset konuşmak başımıza işler açabilir. Neyse...başka konular açalım. Mesela...mesela itiraflarda bulunun. Bunun hakkında konuşalım, belki dertleşir, belki eğleniriz, hm?"

Alt dudağımı üst dişlerime tutsak edip, onu kuvvetsizce ısırarak işkenceler ettim. Şimdi düzgün bir şeyler çıkarabilirdim.

Dürüstlüğün, geleceğinize ekeceğiniz ve büyüdüklerinde hayat yolunuzu güzelleştirecek çiçekler olduğunu bilirdik. Dürüstlük ve cesaret her şeyi daha iyi yapardı. Utanmama gerek yoktu, şansımı her fırsatta denemeliydim.

"V, hayatımda ilk kez aşık oldum. Koskoca bir karanlığı kendi ışığına köle ettin, ve ben seni daha yeni gördüm. Sesini kısa saniyeler içinde işitsem de onun sen olduğunu biliyorum. Dün çarpıştık. V, sen çok güzel bir adamsın."

Diğer ve kullanmadığım telefonumdan yazdığım mesajı, isim kullanmadan numaraya gönderdim. Kendi numaramı kullanırsam bir şekilde beni bulur diye korkmuştum. Daha az önce aşkın verdiği cesaretten bahsedip, boyundan büyük tavırlar sergileyen çocuk sen değil miydin diye merak eden bazı beyin hücrelerim vardı. Henüz açık açık söyleyecek kadar delirmemiştim, anonim yaklaşmak da bir cesaretti.

"En yakın arkadaşımın doğum gününü unuttum, beni dinliyorsan özür dilerim Daehyun. Taehyung." Küçük bir kıkırtı. Şu an belki de zayıf bedenini sarsan o küçük kıkırtı benim de akıl sağlığıma zarar veriyordu. "Daehyun seni affetmeyebilir, adaşım. Ama eğer dinliyorsa umarım bunu alttan alır."

Adı. Adı Taehyung'tu demek. Tavana doğru kayan bakışlarımın ardından dudaklarım aralandı ve odanın sessizliğine bir fısıltı bıraktım. "Taehyung..." Göz kapaklarım titreşerek kapanırken yutkunmak zorunda kaldım. İsmini söylemeyi çok sevmiştim, umarım ileride daha çok kullanma fırsatını yakalardım. Kendisine karşı.

Onu yeniden hatırlamaya koyulmuştum o sırada elimde olmadan. Kıyafetlerine dair aklımda en ufak bir kırıntı yoktu, ve daha da zorlayıp anıyı aklımdan silmek istemiyordum. Ama yüzü. Yüzünü öylesine muntazam bir keskinlikle hatırlıyordum ki, burada oturup tüm ayrıntılarından söz edebilirdim. O başlı başına güzel bir adamdı. Ses tonu sayesinde onu zaten aklımda canlandırırken çok ayrı ve güzel kalıplara sokmuştum. Ama o çok farklıydı, yemin ederim. İnsan beyninin hayal yeteneğini sınayacak kadar güzeldi, o hayal edebileceğiniz bir tip değildi. Ancak görürseniz, böyle bir insanın var olabileceğine inanırdınız. O sahiden eşi benzeri olmayan biriydi. Göz bebeklerinin parlıklığı, benim gözlerimi önünde diz çöktürebilirdi. Süslü anlatımlara gerek var mıydı bilmiyorum, ama o gerçekten en iyi kelimeleri hak ediyordu. İçime derince çektiğim nefesi seslice geri bıraktım.

Yine aynı heyecan bedenimin her noktasında gezerken ben yastığıma sarıldım ve beklemeye başladım. Okur muydu, yine diğer her şey gibi emin değildim. Ona bu çeşit mesajlar atan yüzlerce kişi vardı belki de.

İşaret parmağım ile siyah çarşafımın üzerinde birtakım şekiller çizdim. O sırada bende olmayan dikkatim çoktan duvardaki resimlerime kaymıştı. Şu anda kendimi meşgul edecek her şeye açıktım, bu yüzden onlara odaklandım. Çizdiğim resimler gören insanlar, çok yetenekli olduğumu söylerlerdi. Hoş, yanıldıklarını da düşünmezdim. Bu konuda mütevazi davranmayacaktım, ben iyi resim çizerdim. Çizmek için yalnızca güzel şeyleri seçerdim. Güzel ve özel şeyler hep dikkatimi çekerdi.

Taehyung gibi, onu çizmek istiyordum. O eşsiz bir havaya sahipti, her insanın dikkatini çekecek türden. Hayaliyle heyecanlanıp kendimi bitirdiğim şeyler listesine bunu da ekledim.

"Hyungsik, okulda pantolonunu ben çaldım, Youngjae." İtirafları okumaya devam ediyor, sesiyle bende kadehlerce şarabın üzerine su içmişim gibi bir sarhoşluk etkisi yaratıyordu. Şarabın üzerine su içilmeyeceğini, içilirse sizi defalarca kat daha sarhoş edeceğini bilirdiniz.
"Seni yaramaz, Hyungsik eğer dinliyorsan göster ona gününü!" Eğlenceli bir tona bürüdüğü sesi beni güldürmeye, içimde bir yerlerde çiçekler açtırmaya yetmişti. Bir gün ona gerçekten teşekkür etmek istiyordum. Ellerinden tutup önünde diz çökmek, ve hayatıma 'hayat' diyebilmemi sağladığı için defalarca kez minnettar olduğumu söylemek istiyordum. Kelimeleri bir araya getirip en kısa ve uygun tanımı yapacak olursam; o benim hayat kurtarıcımdı. Evet, tam olarak böyleydi.

"V, hayatımda ilk kez aşık oldum. Koskoca bir karanlığı kendi ışığına köle ettin, ve ben seni daha yeni gördüm. Sesini kısa saniyeler içinde işitsem de onun sen olduğunu biliyorum. Dün çarpıştık. V, sen çok güzel bir adamsın, diyen biri ismini söylememiş. Dürüst olmam gerekirse dün tam üç kişiyle çarpıştım, keşke seni bilebilsem. Şey, üzgünüm ne desem bilmiyorum. Teşekkürler?"

Kalbim olduğu yerde sıkışırken, dişlerimi de eş zamanlı olarak sıkmak zorunda kaldım. Nefes alma ihtiyacımı tamamen aklımdan çıkarmış, bedenim buz kestiğinde gözlerimi kapatmıştım. Çok bir şey söylemesini zaten beklemiyordum, fakat mesajımı okuması beni öylesine heyecanlandırmıştı ki; keşke anlatabilme kabiliyetine sahip olsaydım. Şans neden birkaç gündür bana böylesine gülüyordu bilmiyordum. Başka nasıl söylendiğini bilmiyordum; tüylerim diken diken olmuştu. Vücudum korkmuşum gibi tepkiler verirken ben kesinlikle içimde oluşan diğer şeylerden memnundum. Çocuklar gibi etrafta koşuşturmak ve bağırarak sevincimi dışa vurmak istiyordum.

Fakat sonra söyledikleri, benim mezarıma toprak olmuştu.

"Ama umarım son çarpıştığım çocuksundur."

§

tekrar düzenleyerek baştan paylaşıyorum hikayeyi ama baştaki bu kısa bölümleri nedense bozmak istemedim, böyle tatlı olduğunu düşünüyorum artık :3

radio frequency :: taekookWhere stories live. Discover now