thanks for the coffee

9.4K 1.2K 494
                                    

Park Jimin, telefon numaramı Taehyung'dan almış ve hastanedeyken benimle tam tanışamadığı için beni radyo istasyonlarına çağırmıştı. Mesaj aynen şöyleydi:

"Merhaba Jungkook. Jimin ben, numaranı Taehyung uyurken gizlice aldım. Tae tanıştığınız günden beri aranızda geçenleri bana anlatsa da aranızda fark ettiğim başka şeyler oldu. Kuzeni olarak şu yaşına kadar kimseyle böyle samimi sarıldığını görmemiştim. Anladığım kadarıyla onun için özel birisin. Yalan olayından sonra Taehyung çok üzülmüş ve sen de çok pişman olmuşsun, dün yayın sırasında burada olduğumdan hepsini duydum. Onu seviyor olmalısın. Yanlış anlama, arkadaş olarak tabii, belki düzsündür. Pekâlâ şu an baya saçmaladım çünkü gerginim. Hastanede kafam yerinde olmadığından seninle tam tanışamadım, kusura bakma. Eğer senin için de uygunsa bugün öğleden sonra bizim radyoya gel. Hem Taehyung'a sürpriz yapmış olursun hem de Yoongi hyung, Mark hyung ve ben seninle tanışmış oluruz. Bekliyorum, adresi attım."

Öğleden sonra saat beş buçuktu, sokak ışıkları henüz yanıyordu. Çisileyen tatlı yağmurun ardındaki ferah kokuyla ve turuncudan laciverte doğru giden gökyüzünün altında, sakin bir yerleşkedeydim. Güzel ve şiddetsiz bir sonbahar meltemi esiyordu. Badem ağaçlarının dallarında ve bazı balkonlarda süse benzer şeylerin asılı kaldığı, daha dün bir kutlama yapılmış havası veren bir sokaktaydı stüdyo. Kaldırımlar tertemiz, kenarlarına dikilmiş ufak tefek renkli çiçekler vardı. Evler iç açıcı bir şekilde sıralanmış, önünde durduğum binayı daha dikkat çekici gösteriyordu. Sokaktakilere kıyasla daha uzun bir binaydı, bir iş merkezi görüntüsü vardı ama hiçbir tabela asılı değildi. Bulunduğum yer çok güzel gelmişti nedense, Taehyung gibi samimiydi. Bu sessiz sokakta bir ben, bir de ucu gözüken parktan gelen seslerden anladığım kadarıyla birkaç çocuk vardı. 

Cesaretimi toplayıp binaya girdim, adresteki gibi son kata çıkıyordum. Merdivenleri bir bir gerimde bırakırken dudaklarımı yiyor, yepyeni bir ortama gireceğimden dolayı kendimi kendimce eğitmeye çalışıyordum içimden. Taehyung'a gösterdiğim gibi gerçek benliğimi ortaya serersem onlar da beni onun kadar sever miydi? Her neyse, o da orada olacaktı. Gerilmeme hiç gerek yoktu, beni sakinleştiriyordu. Ayrıca arkadaşlarının yanındaki halini de görüp, onu daha da tanıma fırsatını yakalardım.

Sonunda son kata vardığımda bir kapıyla karşılaştım. Cam ve mat bir kapıydı, opaklığından ardı görünmüyordu. Ne konuşulduğu anlaşılmasa da içerideki sesleri biraz dışarı çıkaran bu kapının üzerinde güzel harflerle DB FM yazıyordu.

İçimi umarsız bir heyecan kaplarken, kalbimi gıdıklayan adamın simasını görmek için mi bu kadar can attığımı bilemeyerek küçük zile bastım.

Birkaç tıkırtı sesinin ardından büyük kapı içeriye doğru açıldı ve biraz kısa boyuyla, sevimliyim ama seni tek bakışımla öldürebilirim diye bağıran sıfatıyla kapıyı Jimin açtı. Siyah saçları özenle dalgalandırılmış, çehresine yakışacak şekilde taranmıştı. Gülümsemekten birer hilale dönüşen parlak gözlerinin ortasından inen şekilli bir burnu, dolgun dudakları arasında inci gibi ışıldayan düzgün dişleri vardı. Yanakları ise dokunulmaya değer gibi duracak şekilde yumuşak gelmişti gözüme. Yine de her zaman sevimli olmadığını ve korkutucu olabileceğini de sezmiştim. Üzerinde sarı, ona bol gelen bir kapüşonlu ve altında da bolluğuna tezat düşecek kadar dar siyah pantolonu vardı. Bir bütün olarak aşırı güvenilir, içten ve arkadaş canlısı birine benziyordu.

Gülümsemesine nazik bir tebessümle karşılık verip ben konuşacakken bana susmamı işaret etti ve beni içeri çekerek kapıyı kapattı. Onu takip etmemi birkaç garip el hareketiyle anlatmış, beni mutfak tarzı bir yere çekiştirmek için kolumu tutmuştu. Mutfağa girdiğimizde arkamızdan kapıyı kapatıp tekrar bana gülümseyerek döndü. "Hoşgeldin Jungkook."

radio frequency :: taekookWhere stories live. Discover now