sleeping with you

9K 1K 587
                                    

"Jungkook! Nasılsın?" Telefonu kulağıma bastırdıktan sonra kıkırdadım. "Çok iyiyim Taehyung sen?"

"Çok sevindim. Ve ben de iyiyim...bir şey sormak için aramıştım." Derken soğuk havada ilk üşümeye başlayan yerim, elimle montumun cebinde anahtarımı arıyordum. Eve yaklaşmıştım. "Tabii, seni dinliyorum?"

"Biz bizimkilerle, Jinyoung hyung da dahil her sene bir kampa gideriz. Bir göl var, onun yanına çadır kurup vakit geçirmeyi çok seviyoruz. Haftasonu yeniden gidiyoruz, merak ettim de...sen de arkadaşlarınla beraber gelmek ister misin?" Güldü. "Hem hyunglar da çok istiyor gelmenizi."

"Benim bir programım yok ama onlarla konuşmam gerek."

"Jungkook," Dedi mızmızlanarak. "Lütfen...senin de olmanı çok istiyorum."

Bu hallerine ilk defa şahit olmak beni aşırı heyecanlandırırken gülerek başımı iki yana salladım. Beni ciddi anlamda delirtiyor olabilirdi. "Pekala, sorup sana mesaj atacağım. Benden haber bekle olur mu?"

"Sabırsızlıkla bekliyorum! Acele et sen de."

Yeniden gülerek iç çektim evin bahçesine girerken. Kapıya adımlamış, anahtarlarımı çıkarmıştım. "Tamamdır, ediyorum. Görüşürüz."

"Görüşürüz~" Deyip kapattığında aptal aptal bir süre ekrana mutlulukla bakmamın ardından kapıyı açıp içeri girdim.

"Jin hyung!" Beni üşüten havadan kurtulsam da içeri girdiğim an akan burnumu çekerek seslendim. Onlarla konuşmak için can atıyordum. Çıkardığım montumu gelişigüzel bir kenara fırlattıktan sonra evdekilere bakınmaya devam ettim. "Yugyeom!"

Yanaklarımı şişirerek üst kata doğru çıkmaya başlamış, bir yandan da kıyafetlerimi değiştirmeye can attığımdan üzerimdeki kazağı çıkarıyordum.

Onlarla oldukça yakın olmama rağmen, dün gece abimi baştan aşağı anlattığım zaman daha önce varlığını hiç fark etmediğim ince bir duvar aramızdan çekilmiş, Yugyeom ve Jin hyungla daha yakın olduğumuzu hissetmiştim.

"Jungkook-ah?" Duyduğum o her durumda içindeki tatlı şefkati barındıran sesle başımı kaldırdım ve gülümsedim. "Hoseok hyung?"

"Kasların güzel duruyor." Beni süzerek kaşlarını haylazca ve biraz edepsizce oynattığında gülerek elimdeki kazağı omzuma attım. "Çok uğraştım, güzel dursunlar."

Beraber kısa bir gülüşmeden sonra eliyle Yugyeom'un odasının kapısını işaret etti ve iç çekti. "Bizimkiler içeride, ben de gidiyorum işlerim var."

"Görüşürüz hyung, kendine iyi bak." Onunla vedalaşarak odanın kapısını açtım ve yatakta karşılıklı oturan ikiliye doğru ilerledim.

Bu odayı seviyordum, bordo duvarları ortamı hep karanlık yapmasına rağmen asılı tablolarla bir araya geldiğinde garip şekilde sizi fazlaca yatıştırıyordu. Ve Yugyeom en az ben kadar titiz biri olduğundan her zaman rahatlatıcı kokulu olmasına özen gösterdiği oda parfümlerini sıkar dururdu. Üzerimdeki mayışmış havayla onlara baktığımda ikisi de aynı anda tebessüm ettiler.

"Jungkook? Hoşgeldin." Dedi Jin hyung. Yatağın kenarına oturarak az önce omzuma koyduğum kazağı kucağıma çektim ve içimdeki mutluluğumun, hevesimin yansıdığı bir ifadeyle gülümsedim. "Bu haftasonu işiniz var mı? Umarım yoktur."

Yugyeom esnerken yatağında uzandı ve başını dizime koyarak bana doğru baktı. "Benim yok, neden?" Çehresindeki tükenmişlik, göz altlarında yer edinen mor halkalar ve gözünün beyaz kısmındaki kıpkırmızı kılcal damarlarla ben yorgunum diye haykırıyordu. Maddi açıdan zorluk çekmese bile çalışmak istediğinden babasının yanına işe gidiyordu ve bu onu durduk yere yoruyordu. Onun için üzülüyordum.

radio frequency :: taekookWhere stories live. Discover now