himeji castle and cherry blossoms

8.8K 1.1K 658
                                    

Perdesiz pencereden giren son gün ışıklarının ardından, lambaları açmış ve dairenin en büyük odasında oturuyorduk. Ortamdaki aurada garip olan bir şeylerin döndüğünü tek fark eden ben değilmişim gibi hissediyordum. Adının Namjoon olduğunu öğrendiğim hyung Taehyung'a karşı oldukça samimi şekilde hareketlerde bulunuyor, onunla gülüşüyordu. Hayır sorun Namjoon hyung'un ona olan samimiyeti ve yakınlığı değildi. Taehyung gibi ender güzellikteki birine her kim olursa olsun hayranlık beslemesini garipseyemezdim. Sorun olarak gördüğüm şey tam olarak Taehyung'un bundan mutluluk duyarcasına saçtığı gülümsemeler, ve rahatsız olmadığını açık açık gösteren davranışlarla ona yaklaşmasıydı.

Bu duygu karın bölgemde bazı şeytani hislerin düğümlenerek bana bir ağırlık vermesine sebep olmuştu. Öfke ağırlıklı olan bu hisler beni yerimden kaldırıp onları ayırtacak gibi bana baskı yapıyorlardı. Hareketsiz duramıyor, parmaklarımı eklem yerlerim bembeyaz kesilecek kadar sıkıyordum. İstediğini elde etme konusunda fazla hırslı biri olarak kıskançtım. Ama konu ona geldiğinde bu kadar şiddetli ve sarsıtıcı duygularla bir kıskançlık silsilesi yaşayacağımı hiç bilmiyordum.

Kendimi kontrol edemeyerek dişlerimi sıktım ve bakışlarımı kaçırdım. Başta kendi sağlığım, sonrasında diğerlerinin sabrı ve rahatı için sakin olmam gerekliydi.

Kendimi talihsiz olduğumu düşünmekten alıkoyamıyordum. Sonuçta buraya onu görmeye ve altın değerinde saatler geçirmeye gelmiştim. Şu an hissettiğim bu aptal şey arkadaşlarıyla bile rahat rahat konuşmamı gölgeliyordu.

"Taehyung," dedi Jimin. Beni fark ettiğini biliyordum, dilim ile hırsla yanağımı delme çabalarımı görmeyen tek kişinin Taehyung olduğunun farkındaydım. "Jungkookla nasıl tanıştınız?"

Bir kağıt keskinliğindeki bakışlarımı yerden çekip ona çevirdiğimde göz göze geldik ve anlık irkilmesini sezebildim. Ona şu güne kadar her zaman iç ısıtan, onun ruhunda izler bıraktığımı bildiğim şekilde bakmıştım.

"A-anlattım ya." Gözlerini benden çekemediğinde bu durumda bile yüreğime yaşatılan okşayıcı işkenceyi hissettim. Onun gözlerinde benim hayatım saklıydı. Beni harekete geçiren şey tam da buydu.

"Sesi. Sesi sayesinde tanıştık." dedim. Sanırım bedenimde kol gezen bu cesaretin bu denli yoğunca akmasının tek sebebi arka planda hayatını sürdüren kıskançlık bulutuydu.

"O kadar güzel ki, tekrar dinlemek istiyorum. Hem Namjoon hyung da dinlemiş olur?" Jimin gözlerini kırpıştırarak Yoongi hyung'un elinden aldığı su bardağını dudaklarına götürdü. Tanrım, Jimin kesinlikle ne olduğunun farkındaydı ve bana yardım ediyordu. Ona teşekkür etmem gerektiğini, bunu ona geri ödemem gerektiğini aklımın bir köşesine not ettim. Çünkü bilirsiniz, bu benim için önemliydi.

"Jungkook," dedi Taehyung sözüne başlarken. İsmim onun dudakları için yapılmış gibiydi. Kelimelerini her zamanki gibi dikkatle seçecek ve benim aşkımı durmadan katlamaya devam edecekti. Yerinde doğrulmuş, kendini tüm dünyaya duyuracak bir konuşma yapıyormuş gibi hazırlanmıştı. "Jungkook çok değerli biri. Hem benim, hem kendisi hem de evren için. Özel biri."

Aklımda önceden söylediği şeyler yankılandı. "Öyle. O özel. O çok özel."

"Buna değinmek istedim çünkü öyle biri olmasaydı, tanışma hikayemiz de bu kadar hoş ve paha biçilemez olmazdı benim için. Aslında tanışma hikayemiz iki tane. Biri gerçekleri öğrenmeden önceydi," Göz göze geldiğimizde bakışlarımı suçlulukla kaçırdım. Sanırım bu hiç peşimi bırakmayacaktı. "Ama diğeri daha güzel. Çünkü kendisi ve düşünceleri hakkında, hayatı hakkında ne kadar şikayetçi olsa da, bundan yakınıp dursa da o barışçıl ve açık yürekli bir insan. Onu seviyorum."

radio frequency :: taekookWhere stories live. Discover now