Her şeyi berbat ettim, diye düşündü Kirishima, gün içerisinde belki yüzüncü, hafta içerisinde ise bininci kez. Artık bunun doğruluğundan emindi, aksini iddia etmesine sebep olacak bir kanıt yoktu.
Katsuki onun yüzüne bile bakmıyordu, yanına gittiği ilk -ve son- seferde ona büyük bir ciddiyetle siktirip gitmesini söylemişti ve bunu söylerkenki ses tonu gerçekten acımasızdı -yani, her zamankinden çok daha acımasız. Gerçekten öfkeli olmalıydı ki bu fazlasıyla normaldi, Bakugou Katsuki'nin öfkeli olması tabii ki normaldi fakat bu öfkenin Kirishima'ya yönelik olması işleri karıştırıyordu.
Siktir, çok boktan biriyim.
Kırmızı saçlı oğlan; kafasını koyduğu yastığı kaldırdı ve başını boş döşeğine koyup, yastığı da kafasına koyarak döşek ile yastık arasında nefessiz kalmayı bekledi. Belki birkaç gün sonra Kaminari endişeden kudurup bir çilingir çağırdığında onu bulurlardı, sonra bir cenaze düzenlerlerdi ve belki Katsuki bile gelirdi, mezarına tükürmek ve ne kadar iğrenç biri olduğunu söylemek için. Gerçekten öyleydi.
Tabii ki öyle olmadı, imkansızdı. Fakat Tanrı, onun bu melankolik halinin farkına varmış gibi kapısının önüne birini getirmişti ve kapı zilinin rahatsız edici sesi küçük dairesinde yankılandığında Kirishima başta sıcak yatağından kalkmamayı düşündü. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Yani, cidden bilmiyordu. Dört gündür okula gitmeyi bırakın, evden çıktığı yoktu; tüm pencere ve perdeleri kapatıp kendisini ölüme terk etmişti; dolayısıyla ne zamandan ne de dışarıda olanlardan haberi vardı.
Sadece düşünüyordu işte, çoğunlukla ne kadar aptal olduğunu. Yine de ayağa kalktı ve üzerinde sadece iç çamaşırı olmasını sorun etmedi. Şanslıysa ve gelen kişi ev sahibiyse, onu böylesine tükenmiş bir şekilde gördüğünde bir daha zile basmazdı ve Kirishima'nın da -bir ihtimal- aldığı bursun yarısından çoğunu bu küçük daire için harcamasına gerek kalmazdı.
Ya da o yaşlı kadın polis çağırırdı, bunu kesinlikle yapardı.
Kirishima; günlerdir yıkanmayan saçlarını, ayak bileklerini kapatan siyah çoraplarını, mutfak tezgahındaki tabak çanaktan oluşan kirli bulaşıkları ve yerlerde bile ramen ve abur cubur poşetleri olan dairesini umursamadan, ayaklarını sürüye sürüye dış kapıya ulaştı. Elini kapı koluna atıp ikinci kez düşünmeden açtığındaysa karşısında hiç tahmin etmediği biri duruyordu.
Yani, o an herkesi beklerdi. Yakın arkadaşı Kaminari, sınav zamanı sürekli ona yarım yamalak bir şekilde tuttuğu notlarını veren Mina, karşılaştıklarında sürekli onu selamlayan Sero, 2-B sınıfından herhangi bir başkası, sınıf öğretmeni Aizawa-sensei, her zaman alışveriş yapmak için gittiği marketteki kasiyer, en son beş yıl önce izlediği animedeki bir karakter, Amerika Birleşik Devletleri başkanı, hatta Bakugou Katsuki'nin kendisini bile beklerdi fakat Toshinori Manami'yi asla.
Tanımadığı bir kadının yanında birkaç yıl geçirip ona öz annesiymiş gibi davranan ve sadece yarı zamanlı bir işte çalışarak kalan tüm vaktini o kadına ayıran, onun için evden uzaklaşma riskini bile göze alamayan kızı kapısının önünde göreceğini asla tahmin etmezdi.
"Annem haklıymış" diye mırıldandı Manami, yüzünü buruşturup Kirishima'nın çıplak sayılabilecek vücudunu kısaca süzdükten sonra. Kırmızı saçlı oğlan ise şaşkınlığından kurtulamadığı için kekelemekten ileri gidemiyordu. "S-Sen -Ne? A-Ama-"
"Ah, kapa çeneni, koca bebek. Bu halin de ne böyle?" Manami ayakkabılarını çıkarıp içeri geçerken söyledi. Kirishima'nın tutulan dilini umursamadan onu kapının önünden çekmiş, dış kapıyı kapatarak apartmandaki soğuk havanın içeri dolmasını engellemişti fakat belki de kapıyı açık tutmalıydı çünkü lanet ev berbat kokuyordu.
"Tanrı aşkına, Eijirou, evin çöplük gibi!" Genç kız avucunun içiyle burnunu kapatırken söyledi. Gözleri yerlerdeki, kanepelerdeki, masadaki boş kutu ve poşetlerde dolaşırken titiz birisi olarak kendisini kötü hissetmemesi imkansızdı. "Anneme bunun için söz verdiğini sanıyordum."
Ah, evet.
Evden ayrılmadan önce gittiğim yeri temiz tutacağımı söylemiştim.
Kahrolası üç yıl önce böyle bir şey olacağını tahmin edememem ne yazık.
"Sen... Annem?" Kirishima; üzerindeki kıyafeti ya da Manami'nin, pis dairesi hakkındaki umutsuz yorumlarını dikkate almayarak söyledi. Şaşkınlığından yavaş yavaş kurtulmaya başlasa da dudaklarından net olarak çıkarabildiği tek kelimeler bunlardı henüz.
"Seni ziyaret etmemi istedi" dedi Manami, çöpleri görmezden gelip etraftaki kirli çamaşırları toplamaya başlamışken. Bu evi temizlemek için yüzüne bir maske ya da öyle bir şey takması gerekecekti. "Sanırım kötü bir rüya görmüş dün gece; bu yüzden ben de bürodan izin aldım ve işte buradayım, daireni daha yaşanabilir hale getirmek için. Burada nasıl nefes alıyorsun sen? Hem, okulun yok muydu bugün?"
"Okul..." Kirishima, Manami'nin söylediğini tekrarladığı sırada sesindeki kayıtsızlık genç kızın kaşlarını çatarak ona bakmasına sebep olmuştu. "Sakın bana gitmediğini söyleme."
"Gidiyorum" diye mırıldandı Kirishima, kafasını başka tarafa çevirirken. "Yani, gidiyorum ama..."
Bakugou'yu görmeye dayanamıyorum.
Lanet olsun, bu hiç erkekçe değil.
"Hey." Manami elindeki çamaşırları kanepenin üzerine bırakıp kapının bir adım ötesinde, ayakta dikilen oğlanın önüne giderken söyledi. Karşısındakinin çıplak vücudunu, kirli saçlarını ya da başka bir şeyi umursamıyordu; önemli olan, Kirishima'da en son üç yıl önce gördüğü şu üzgün ifadeydi ve olumsuz duyguları o kadar fazla içine atıyordu ki bazen onun sadece neşe ve kahkahadan oluştuğunu düşünüyordu genç kız fakat işte orada, bir adımdan daha az bir mesafedeydi öz kardeşi diyebileceği çocuğun kırılmış kalbi; yüzünden okunuyordu.
"Eijirou..." Manami, her zamanki yumuşacık sesiyle söyledi. Ailesini kaybetmeseydi konservatuardan mezun olup bir müzik şirketinde çalışabilir, bir sürü para kazanabilir, ailesini rahatlıkla geçindirebilirdi.
Benim gibi saçma işlerle uğraşmazdı, diye düşündü Kirishima; tüm bunları engelleyemiyordu ve kendisine ölümüne öfkeliydi.
"Bir duş al" dedi Manami, parmaklarını kırmızı tutamlara atıp aralarında gezdirmeden önce. Kirli olmaları umurunda değildi, sadece Kirishima'nın yaşlarla parlayan gözlerini eski haline döndürmek istiyordu. "Evi toplayıp yemek hazırlayacağım, bu yüzden acele etmene gerek yok. Hem, sonrasında çıkıp dondurma falan yiyebiliriz. Ya da mısır patlatıp film izleriz."
Kırmızı saçlı oğlan kafasını kaldırdı ve kendisinden birkaç santim kısa olan kıza bakarken, onun gülümsemesinin içini ısıttığını hissetti. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu, onun ne kadar burada kalacağını bilmiyordu fakat günün sonunda Manami'ye her şeyi anlatmanın iyi geleceğinden emindi.
Çünkü o, Toshinori Manami'ydi; Kirishima'dan sadece iki yaş büyük olmasına rağmen ona kıyasla çok daha olgun ve olaylara daha geniş bakış açılarıyla bakabilen, hiç deneyimlemediği halde "hoşlantı, aşk, aşırı sevgi" gibi konularda Kirishima Eijirou'ya akıl verebilecek yegane kişiydi.
•
şU aPtAL şEyi
20oO (iki bin)
kİşi oKuy0r
bUnU nAsıL bAşaRdıK aKLım aLmıYoR aRkAdAşLarşaka maka okuyan, oy veren, yorum atan herkese çokça teşekkür ederim; beni ne kadar mutlu ettiğinizi bilemezsiniz
özellikle animede güncele gelip burada kurgu aradığım zamanları hatırlıyorum da OF ÇOK NOSTALJİK -en fazla iki ay öncesi-neyse daha fazla sizi sıkmayacağım
tekrar teşekkür ederim hepinize destekleriniz için, çok hoş insanlarsınız ve umarım yazdıklarımı okumaya devam edersiniz, sizi seviyorum♡( bu arada profilimde tek bölümlük bir soukokua var, bakmak isterseniz -LÜTFEN BAKIN- )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ikari 》kiribaku
FanfictionBakugou Katsuki 16 yıldır hemofili hastası ve lisede ayakta durabilmek için kaba olması gerekiyor. [ ikari ; öfke, düşmanlık, nefret ] [ bakugou katsuki × kirishima eijirou ]