4

2.5K 351 111
                                    


/ben sadece etrafında anlamsızca dönüp duruyorum.  -134340


Kunpimook'un Jimin'den hoşlandığımı öğrendindiği andan sonraki birkaç ay, her zamanki gibiydi. Tek farkı, Jimin'i gördüğü her an, sanki ben aynı mekana girdiğimiz ilk andan itibaren fark etmemişim gibi, beni dürtükleyip ''Jimin burada.'' demesiydi ya da Jimin'in ve Jackson'un etrafındaki kişiler hakkında nereden öğrendiğini anlamadığım bilgileri bana aktarmasıydı. 

''Min Yoongi.'' demişti birini gösterip. Jimin'in en yakın olduğu çocuktu gösterdiği. Hepsiyle yakındı, aslında hepsi, hepsiyle çok fazla yakındı ama bu beyaz tenli çocukla Jimin'in farklı bir ilişkisi var gibiydi. 

O zamanlar sevgili olduklarını düşünmeye başlamıştım ve bunun verdiği acı tat hakkında konuşmam gerekirse, her yerime kıymık batmış gibi hissettiriyordu. Saf bir kıskançlık hissediyordum, Min Yoongi'den de nefret etmeye başlamıştım. 

Kunpimook ile ikimizin ezeli düşmanları belliydi bu yüzden, Kim Namjoon ve Min Yoongi. Onları, bizimkilerin etrafında gördüğümüz her an birbirimize dönüp yüz buruşturuyor ve sövmeye başlıyorduk. Elimizden de başka bir şey gelmiyordu ki, onlar neredeyse biz oradaydık ve gözlerimizi onların üstlerinden almayı da aklımızın ucuna getirmiyorduk. Biz sadece anlamsızca etraflarında dönüp duruyorduk.

 Geceleri birbirimizi arayıp ''Çok seviyorum galiba.'' diye başlayan, sonra melankolik bir havaya giren konuşmalar yapmaya başladığımız bir döneme giriş yapmıştık ikimiz de. Seviyorduk ve sevdiğimiz adamlar da bir başkasını seviyordu. Aptaldık, saftık ve ergendik. Bu sevmek, sevgi, ya da aşk diye adlandırılan duyguların acısı bile güzel oluyor demiştim ya, o zamanlar bunu anlamasak bile, şimdi görebiliyorum ki bundan hoşlanıyormuşuz aslında. Birbirimizi arayıp ağlamamız gereksiz, demiyorduk. Tam tersi, canımızı yakacak müzikleri birbirimize dinletiyor ya da ''Bak yine yan yanalar.'' diye birbirimize gösteriyorduk. 

Yedi kişilik bir grupları vardı ve gerçekten okuldaki en popüler tiplerdi. Herkes onları tanırdı. Herkes, basketbol takımındaki Min Yoongi'yi, şiir yarışmalarında bir kez bile birinciliği kaptırmayan Kim Namjoon'u, okul başkanı Kim Seokjin'i, okulun birçok yerinde çizdiği resimler asılı olan Kim Taehyung'u- ki kendisi okul başkanının üvey kuzeni ve sevgilisi, aynı zamanda da Namjoon'un kardeşi olur- dans kulübünün başkanları Jung Hoseok, Park Jimin ve Wang Jİa Er'i tanırdı.  Tanıyanların yarısı da onlardan hoşlanırdı zaten. Onlardan? Aslında hayır, onları tanımıyorlardı bile. Popüler olmaları dikkatlerini çeken asıl şeydi. Sadece o grubun içinde yer almak ve onlar gibi popüler olmaktı dertleri. Yani benim hissettiklerimle ya da Kunpimook'un hisleriyle uzaktan yakından alakası yoktu onlarınkilerin. 

 Ama zaten onlar dışarıya oldukça kapalıydı, ki ben bu durumun sahte insanları ayırt edebilmelerinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum, çünkü oldukça fazla sahte kişi vardı etraflarında. Yanlarında sürekli olarak onlarla takılan bir başkasını görmemiştim hiç. Egolu değillerdi, tamam  Min Yoongi biraz öyleydi, onunla yakın olduğum zamanda bile öyleydi ama aslında çok güler yüzlü ve sıcaklardı. Yanlarına gelip onlarla sohbet etmeye çalışan kişileri terslemezlerdi, öylesine kullanıp attıklarına da şahit olmamıştım. Sürekli izlediğim düşünülürse öyle insanlar olmadıklarından emindim. Ama biz yedimiz birbirimize yetiyoruz imajı vardı işte üstlerinde. Bir başkasına ihtiyacımız yok.

Bir gece Kunpimook beni aradığında ''Bizi hiç fark etmeyecekler.'' demiştim kısık bir sesle. Annemin duymasından korkuyordum çünkü ergenken aşk acısını saklamak isteyen bir yanın oluyordu ailene karşı. ''Hiçbir zaman adımızı bile bilmeyecekler.''

Kunpimook ağlıyordu, sürekli burnunu çekmesinden anlamak zor değildi. Onun ağlıyor oluşu benim de gözlerimi doldurmuştu. Kalbimde bir sızı hissediyordum, okulun son aylarında, ilk aylarında hissettiğim çiçekli duygular solmuştu. ''Onu seviyor işte.'' demişti, sesi biraz pürüzlüydü. ''Ondan başkasına bakmıyor ki, nasıl görsün beni? Nefret ediyorum ondan.''

''Ona aşıksın Kunpimook, nefret etmiyorsun.''

''Kim Namjoon'dan bahsediyorum. Ondan nefret ediyorum.'' Sustu, sustum. Ben de Min Yoongi'den demedim. Bunu defalarca söylemiştim zaten.

Kunpimook telefonda tekrar ağlamaya başladığında, ki hıçkırıyordu, benim kendimi tutmak için kullandığım güç kırılmış ve yerini ince bir yoldan akan gözyaşlarına bırakmıştı. ''Çok seviyorum Kunpimook.'' demiştim. ''Bir gülüyor, yeniden doğmuşum gibi hissediyorum ve  o bana bile gülmüyor.''

''İlk başlarda beni sevmesini istemiyordum Jungkook. Tek başıma sevebilirim gibi geliyordu ama yetmiyor. Artık yetmiyor. Ona sarılmak istiyorum.''

''Kokusunu bile bilmiyorum.'' demiştim hıçkırıklarımın arasından. En çok canımı sıkan buydu. Kokusunu bile bilmiyor olmamdı.

''Onlar biliyorlar ama,'' İç çekerken söylemişti. '' Yoongi ve Namjoon. Onlar sarılabiliyorlar. Öpüyorlardır da kesin. Öpüyorlardır değil mi?''

Cevap verememiştim. Bir soru nasıl böyle can yakardı, ergen bir erkek çocuğunun yüreğini nasıl yatağının içinde nasıl cayır cayır yakardı?

Sorun boyumuzdan büyük işlere kalkışmamızdı. Küçüktük ama büyük seviyorduk. Bünye bunu kaldıramıyordu. Bu kadar çok sevilmezdi ki canım! Bu kadar büyük sevilmezdi.

Biz büyüdükçe, hisler de büyüdü. Ama hep daha büyüktü, altında kaldık. 

Ama en çok ezilen ben oldum. Benim bütün kemiklerim kırıldı.

Otuz üç yaşıma ulaştığı bu yıl, seksenlik seviyordum. Otuz üç yaşımdayken de altında kaldım, otuz dördümde de altında kalırdım. Ama artık, hislerimin ağırlığını hissetmek istemiyordum. Artık kırılacak kemiğim kalmamıştı.

Artık, otuz dördümü görmeme gerek yoktu. 






Yorum istesem çok mu şey istemiş olurum ki? 

Ame


hiraethHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin