8

1.5K 207 164
                                    

/ve eğer ölüm senin için geliyor olsaydı, hayatımı sana verirdim -get u the moon

Okulların açılmasına yaklaşık bir hafta vardı ve ben o günden sonra bir daha o kahve dükkanına  gitmemiştim.

Çünkü çok canımı yakmıştı.

Onu birisiyle görmek, sanki yaşamak için nedenimi elimden almış, geriye sadece cam kırıklarıyla dolu bir kalp tutuşturmuştu elime.

Onu tekrar o kızla görmeye dayanamayacağımı bildiğimden, tam da ergenliğime uyacak şekilde tüm tatilimi odamda, yatağımın üstünde geçirmiştim. Gerçi onu istesem de göremezdim çünkü Kunpimok bir ay önce Jimin'in artık orada çalışmadığını söylemişti ve onun normalde nerelerde takıldığını bilmiyordum. 

Bomboş tavanı izlediğim anlardan birisiydi, annem odama girmiş ve söylenmeye başlamıştı. Bu kadar boş ve işe yaramaz takılmama çok kızıyordu ama yapabilecek bir şeyim yoktu.

İçimden herhangi bir şey yapmak gelmiyordu.

Ama sırf söylenmeyi bıraksın diye üstüme elime geçen tişörtü ve eşofmanı geçirmiş, kendimi dışarı atmıştım. Nereye gittiğimi bilmeden birkaç dakika yürüdükten sonra, arayacak kimsem olmadığım için Kunpimook'u aramış ve dışarı gelmesini söylemiştim. 

''Okula gidelim, bahçesinde basketbol oynarız.'' demişti. 

''Tamam.'' demiştim ben de. ''Ben geçiyorum, çabuk gel.''

Okul bomboştu. Elbette. 

Tatilde bizim gibi aptallardan başka kim okula gelirdi sanki? 

İkimiz de birbirimizden asosyaldik ve tencere kapak gibi birbirimizi bulmuştuk Kunpimook ile. Yine de şikayetçi değildim. Kunpimook'un beni anladığını biliyordum ve sevişmek için gidilen partilere gidemiyoruz diye eksik hissetmiyordum. 

İstediğim tek bir kişi vardı ve o değilse bir bedene dokunmak, bir dudağı öpmek istemiyordum. 

Okulun bahçesindeki banklardan birine geçip rahat bir şekilde oturmuştum. Başımı geriye atmış, ensemi bankın arkasına bırakmış açık renk gökyüzünü izliyordum kısık gözlerimle, Kunpimook'u beklerken. 

Çok değil, sadece birkaç dakika geçmişti ben düşüncelerimde boğulmak üzereyken. Zaten ne zaman yalnız kalsam, gözümün önünde canımı yakan görüntüler canlanıveriyordu ve ben bu şekilde tüm tatili yalnız başıma yatağımda geçirmiştim. 

Sesleri duyduğumda, sıkıntılı bir iç çektim ve yavaşça doğrulup gülüşme seslerinin geldiği yöne çevirdim başımı. 

Jimin, Jackson ve Hoseok'un kollarına girmiş gülüşerek okulun merdivenlerinden iniyordu. 

Oturduğum yerde, öylece kaldım gözleri gözlerime dikkatsizce değdiğinde. 

Jimin'in gözleri önce kısıldı kim olduğumu anlamak istercesine, sonra havalandı kaşları. Yanındakilere bir şeyler söylediğinde, onların da gözleri bana değdi ve Jimin yanlarından ayrılıp yanıma doğru adımlamaya başladı.

Pekala, oturduğum yerde kıpırdanıp dururken ne düşündüğümü tam olarak hatırlamıyorum. Sadece kalbimin göğüs kafesimi çatlatmak üzere olduğuna yemin edebilirim sanırım. 

''Jungkook?'' dedi Jimin sorar gibi, tam önümde durduğunda. ''Burada ne işin var?'' 

''Kunpimook'u bekliyordum.'' Sesim tuhaf çıktığından öksürmek zorunda kaldım önce, sonra yavaşça yerimden kalktım ve karşısına dikildim. ''Basketbol oynamak için çağırmıştı.''

hiraethHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin