10. Bölüm

715 73 137
                                    

Medya= Rosie

İlk beliren fotoğraf, isim ve soyisim; sabah öldürdüğümüz iri yapılı olan kıza aitti. Ama şuan "katil olma acısı"nı hissedemiyordum. Çünkü Rosie kaybolmuştu, katil olsam ne olurdu? Rosie'yle ilgili bir sürü endişem varken, katil olmak acı vermiyordu.

İkinci belirecek olan haraçla ilgili tahminimde yanılmadım. İkinci beliren fotoğraf, isim ve soyisimse; iri yapılı kızın müttefiğine aitti.

Onların öldüğünü biliyordum, gökyüzünde belirmeleri beni şaşırtmamıştı. Asıl gerginliğim ise şimdi başlıyordu. Birazdan gökyüzünde Rosie'nin de fotoğrafı, ismi ve soyismi belirecek miydi; işte bu düşünce beni yiyip bitiriyordu.

İkinci haracın da fotoğrafı gökyüzünden silindikten sonra, heykelciğe daha sıkı sarıldım. Bir kez daha dua ettim: "Allah'ım, n'olursun Rosie ölmemiş olsun. Lütfen."

İkinci haracın fotoğrafı silindikten sonraki zaman, bana sonsuzmuş gibi geldi. Rosie'nin ölmüş olabileceği düşüncesi, aklımdaki zaman kavramını donduruyordu.

Nihâyet o sonsuzluk gibi gelen süreden sonra, bana tanıdık gelen melodi sesi yine çaldı. Bu, bugün ölen başka haraç olmadığı anlamına geliyordu.

Kaç tane sevinç çığlığı attım, bilmiyorum. Öyle ki, haraçlardan biri yerimi anlamış bile olabilirdi. Ama açıkçası bu umrumda bile değildi. Rosie'nin halâ hayatta olduğunu öğrenmek, beni o kadar sevindirmişti ki...

Ağız kaslarım yorulana kadar güldüm, güldüm ve güldüm. "Çok teşekkür ederim Allah'ım." dedim gözlerim sevinçle parıldarken.

Rosie'nin halâ hayatta olduğu gerçeği zihnime iyice kazınınca, kalbimi sıkıp nefes almamı zorlaştıran güç yok olup gitti. Rosie'nin halâ hayatta olmasının verdiği mutlulukla derin bir nefes aldım.

Ama tüm bu mutluluklarım, Rosie hakkındaki endişelerimin ortadan kalkmasına izin vermemişti. Ölmemişti ama ölebilirdi. Bu saatte, arenada, tek başına nerede olabilirdi ki; ne yapıyor olabilirdi ki? Arenanın ıssız bir köşesinde, zavallı bir hâlde, benim gelip onu kurtarmamı bekliyor olabilir miydi?

Onu bu saatte aramaya da gidemezdim. Böyle düşünmeme neden olan şey, karşılaşabileceğim tehlikeler değildi. Bu karanlıkta, yakınımda olsa bile onu fark edemeyeceğimdi. Ayrıca bir nokta daha vardı aklımda takılı olan. Ya ben onu ararken o buraya geri dönerse? Bu da onu aramamı engelleyen en temel faktörlerden biriydi.

Saçlarıma düştüğünü hissettiğim bir damlayla ellerimi havaya kaldırdım. İkinci bir damlanın da elime düşmesiyle fısıldadım: "Eyvah, yağmur başlıyor."

İşte şimdi bitmiştim. Ağacın yaprakları yağmuru biraz engellerdi ama ıslanmamı engelleyebilecek kadar güçlü ve çok değillerdi. Tahminimce birkaç saat içinde sırılsıklam olacaktım.

Ağaçtan inip saklanabileceğim ağaç kovukları arayabilirdim ama yine şu düşünce bunu yapmamı engelliyordu: "Ya Rosie ağaca gelip beni bulamazsa?"

Yağmur damlaları her saniye artarken uyku tulumumun içine girdim ve bana en yakın olan çantayı alıp, başıma koyup, başıma yağmur gelmesini engelledim. Bu şekildeyken yağmur beni fazla ıslatamıyordu. Zaten battaniyeler de yeterince kalındı.

Yağmurun fazla sürmeyecek olmasını umdum. Hem ben bir şekilde idare ederdim de, asıl Rosie ne yapacaktı? Yağmurdan korunmak için sığınabileceği bir sığınağı, bu karanlıkta bulabilecek miydi?

Ayrıca yanında ne uyku tulumu vardı ne yiyecek. İki silahı vardı sadece. Çok zor durumda olmalıydı.

Çantayı başımda tutmaktan kollarım yorulurken, kollarımı biraz hareket ettirdim. Ama daha fazla dayanamayacaktım, kollarım çok ağrıyordu. Bu yüzden çantayı başımdan çekip aldığım dala geri astım. Yüzüm ve saçlarım ıslansa da çok bir şey olmazdı, bu yüzden de çantayı başımdan çekince başımı ıslatmaya başlayan yağmur damlalarını umursamadım.

76. Açlık OyunlarıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang