Özel Bölüm

679 55 182
                                    

Medya= 2 Rosie yan yana :')
(NOT: Sağdaki Rosie, Emily'nin arenadaki can yoldaşı olan ve iyi kalbi asla unutulmayacak olan Rosie... Soldaki Rosie; Emily'nin minik, sevimli kardeşi... Aradan 5 yıl geçtiği için, Emily'nin kardeşi de şu an 5 yaşında. Daha yeni doğmamış mıydı diye düşünmeyin yani dksmjssj)

5 yıl sonra...

"Hadi Moon, daha hızlı, daha hızlı koş!"

Kulağıma ilişen ses ile, yontarak şekil vermekte olduğum küçük odun parçasını yere bıraktım. Ses kaynağı bana giderek yaklaşırken, yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım.

"Emily, sen beni Moon'la mı yarıştırıyorsun; ciddi misin? Ben Moon'dan çok daha hızlı koşuyorum, bunu anlamak için yarışmamıza bile gerek yok." dedi Trina bıkkınlıkla. Tek solukta söylediği bu cümleler, bende gülme isteği uyandırmıştı; nitekim buna engel olamadım ve kahkaharla gülmeye başladım.

"Emily gülme ya." dedi Trina, o da gülmeye başlarken. "Moon iyi bir rakip değil, çok kolay bir yem."

Trina'nın bu sözlerini Moon da anlamış olacak ki, kızgınlıkla havlamaya başladı. "Gel Moon!" dedim, Moon'a doğru dizlerimin üzerinde ilerlerken. Boynuna kollarımı sardım. "Sen çok hızlısın Moon."

Moon, bu sefer kuyruğunu sallamaya başladı. Güldüm: "Ama üzgünüm Moon, Trina senden çok daha hızlı."

Bu sözleri söylememle Trina'nın kahkahayı basması bir oldu. "Gördün mü? Kim daha hızlıymış?" dedi Trina Moon'a karşı artist hareketler yaparken. Yine güldüm: "Şansını hâlâ kaybetmiş sayılmazsın Moon, hadi bir daha yarışın."

Belki Moon, eski zamanlarda olsa Trina'dan daha hızlı koşabilirdi. Ama artık yaşlıydı. Çok yaşlı olmasa da, eskisi kadar güçlü de değildi.

Trina ve Moon, koşarak uzaklaşmaya başladıklarında; yine heykelime odaklanmaya çalıştım ama artık ilhamım gitmişti. İstesem de odaklanamayacağımı biliyordum.

Üzgünce, elimde tutmakta olduğum; heykeli yontmamı sağlayan aleti, henüz tamamlanmamış olan heykelimin yanına bıraktım. Gözlerim birkaç saniyeliğine heykelde takıldığında, aklımdan geçen düşünceye engel olamadım: Eğer Rosie burada olsaydı, eminim ki bu heykeli çok beğenirdi.

Gözlerimin dolmasını engellemek istercesine iç çektim. Gözlerimi birkaç kez hızlıca kırptıktan sonra ise gözlerimde biriken yaşları ceketimin kollarına sildim.

Aradan geçen 5 yıla rağmen, Rosie'yi hâlâ unutamamıştım. Bazen bir anda aklıma geliyor, bazen ise aklımdan hiç çıkmıyordu. Onu rüyalarımda gördüğüm de çok oluyordu. Ayrıca, ona dair en ufak bir şey bile gördüğümde Rosie yine hemencecik aklıma geliyor, kalbimin özlemden acımasına sebep oluyordu.

Ama bu durumdan kesinlikle şikâyetçi değildim, onu unutmayı kesinlikle istemiyordum. Hatta bu yüzden, heykelcilik dersleri almaya başlamıştım. Onu hiçbir zaman unutmamak için, onu daima yaşatmak için...

Ona dair olan her anımı, her gece yatmadan önce zihnimden geçiriyordum. Ona dair olan bir şeyi bile unutmak, bana acı verecekti çünkü; biliyordum. Onla ilgili olan bir anımı bile hatırlayamamak; kalbimi yakacaktı çünkü; biliyordum.

Zaman zaman arenayı özlediğim bile oluyordu. Orayı, kendi evimden daha sıcak bulduğum anlar bile... O anlarda hemen başımı iki yana sallıyor, arenada olmanın ne kadar kötü bir his olduğunu kendime tekrar tekrar hatırlatıyordum.

Annem, babam, Trina ve Trina'nın ailesi gibi kişiler; arenadan döndüğüm ve Rosie'nin acısını henüz atlatamadığım o ilk zamanlarda hep yanımda olmuşlar, beni hiçbir zaman yalnız bırakmamışlardı. Onlara bu yüzden minnettardım. Çünkü tek başıma o çıkmazdan çıkamayacağımı çok iyi biliyordum. Onlar beni mutlu etmeye çalışmasa, ben hayatım boyunca odama kapanık ve ağlayarak yaşayacaktım.

76. Açlık OyunlarıWhere stories live. Discover now