34- Onsra

16.8K 1.3K 1.3K
                                    

Multimedya; Eylül

Onsra; Bir daha aşık olamayacağımızı anladığımızda gelen kalp kırıcı hisse, son aşka deniliyormuş.

Eylül'den

"Ben bir ayyaşım. Sekiz çizer ayaklarım." Elimdeki minik kitap kolisini boş raflardan birine bıraktım, bir yandan dilime dolanan, aklımdan bir türlü çıkmayan şarkıyı mırıldanıyor bir yandan da yeni kitaplığın raflarını temizliyordum. "Özlemişim sarhoşluğunu bu semtin sokaklarının. Gecenin biri, aptalın biri. Kalbinin dışında bekliyor içeri girmeyi..."

Aklım o kadar dağınıktı ki... Düşüncelerimi bir araya toplayıp düşünemiyordum. Sanki düşüncelerim porselen bir vazoymuş da ellerimin arasından kayıp binbir parçaya ayrılmıştı. Toparlayamıyordum. Parçaları toplarken ellerim kanıyordu, birleştirmeye çalışırken parçalar kırıntılara dönüşüveriyordu. O yüzden en iyisi düşünmemekti bazı şeyleri, göz ardı etmekti.

"Bak ne diyeceğim, sen bu kütüphane köşelerinde harcanıyorsun, konservatuvara falan gitmek istemez misin?" Başımı şaşkınlıkla sağıma çevirdiğimde İlker ile göz göze gelmiştim.

Gülümsedim ve elimdeki kitapları bırakıp ona döndüm. "Hangi rüzgar attı sizi buraya İlker Bey?" diye sordum sırıtarak.

"Evde canım sıkıldı." dedi omuzlarını silkerek. "Hem sen de dün işlerin biriktiğini söylediğinde yardıma ihtiyacın olabileceğini düşündüm."

"İyi düşünmüşsün." dedim gülerek. "Öncelikle hoş geldin."

"Hoş buldum." dedi o da gülerek. "Ama yüzündeki şu bakış hiç de  hoş şeyler olacakmış gibi durmuyor."

Omzuna hafifçe vurdum ve önden yürümeye başladım. Peşimden gelmesi için elimi arkaya doğru savurdum. Deponun önüne geldiğimizde kapıyı omzumla ittirerek açmıştım. İçeri girdim ve ışıkları yaktım. İlker ardımdan içeri girdiğinde gülerek ellerimi belime yasladım. "Yüzündeki gülümseme hiç hayra alamet durmuyor Eylül."

"Madem yardım etmeye geldin, iki elden bitirelim diye düşündüm işleri." dedim işaret parmağımla yerdeki büyük kolileri göstererek. Gözleri irice açılmıştı. Tüm hafta boyunca çalışsam ancak biterdi bu işler. O yüzden sinsi sinsi gülüyordum. "İki tane bilgisayarımız var. Tek tek sisteme gireceğiz bu kitapları."

"Yardıma geldiğimi söylemiştim." dedi İlker omzunu duvara yaslarken. "Tüm işleri üzerime yıkmak gibi bir planın yoktur inşallah."

"Tam da öyle düşünüyordum." dediğimde güldü. 

"Tamam. Hangisinden başlıyoruz?" diye sorduğunda en köşedeki büyük koliyi gösterdim. Benimle inatlaşmanın hiçbir işe yaramayacağını anşamıştı galiba. Kolinin kenarlarındaki boşluklardan tutup kaldırdığında kapıyı açtım ve geçmesi için tuttum. Bilgisayarın yanına gittiğinde deponun ışıklarını kapatıp seke seke yanına gittim. Maket bıçağını vermem için elini uzattığında bıçağı arka cebimden çıkarıp avucuna bıraktım. 

Koliyi açmaya çalışırken uzamış olan saçları alnına düşüyor, onu rahatsız ediyordu, sırıtarak yanına eğildim ve başımı koliyle yüzü arasına soktum, kaşlarını kaldırarak yüzüme baktığında sırıtışım iyice genişlemişti. Bileğimdeki -yeni- yeşil tokayı çıkardım, alnına düşen saç tutamını bağladım. Güldüğünde palmiye ağacı şeklini almış olan saç tutamına vurdum, geri çekilip ayağa kalktım.

Kolinin üzerindeki bandı kesip kutuyu açtığında dizlerimi kırdım, kutunun kapaklarını açtım. "Bak bu kitaplardan her biri tek tek sisteme girilecek. Bazı kitapların barkodları arka tarafta olurken, bazılarının ki iç kısmında oluyor."

Habersiz Şöhret (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now