1. Bölüm

3.1K 71 24
                                    

MY STRAWBERRY

Hayır ! Yeter ! Bırak onları. Lütfen ! Onların bir suçu yok. Ne olur.. Sana yalvarıyorum. Senin işin benimle, onlar hiç bir şey yapmadı. Hayır hayır hayır olamaz...H-hayır... S-sen...ne yaptığını sanıyorsun ? A-ah... Anne ? Baba ? Abla ? Cevap verin bana ! Hadi ama ! Cevap ver anne ! HA-YIR !

Ah. Ne ? Yine bir kabustan uyanmıştım. Her zaman ki aynı kabus. Terli terli uyanmamı sağlayan o kabus. Sanki tekrar yaşıyordum. Tekrar, tekrar ve tekrar.

Sinirliydim.

"AAAAAHH" elime geçen ilk şeyi duvara doğru fırlattım. Sessiz çığlık atıyordum.

Bir süre sonra yerimden kalktım ve kırılan eşyanın parçalarını toplamam lazımdı. Duvara doğru yürürken bir tane cam kırığı ayağıma batmıştı.

"Ah ! Lanet cam kırığı" iki duvarın birleştiği köşeye kendimi bıraktım.

'Çok acıyordu...anne...çok.' başımı dizlerimin arasına aldım ellerimi başımın üstüne getirdim. Bir süre öyle durmuştum. Sessiz ve duygusuz.

En sonun da gözümden düşen bir damla yaşla kendimi bırakmıştım. Bir damla, iki damla, üç damla ve göl. Yüzüm sırılsıklamdı, bu sefer kendimi tutmadım ve çok sesli büyük bir çığlık attım. Kuşlar korkmuştu ve hepsi birer birer ağaçtan uçtu.

Peki ben ? Ben neden kuşlar gibi uçamıyordum ? Uçmak... çok güzel olmalı...

Fark etmiyordum. Yavaş yavaş balkona doğru yaklaşıyordum. Bedenim benden bağımsız hareket ediyordu. Camı açtım, rüzgarla birlikte perde savruldu.

Rüzgar tenimi yavaşça okşuyordu. Bu... bu his mükemmeldi. Rüzgarı hissetmek. Kim bilir uçmak nasıl bir duyguydu.

Balkonun demirliklerine geldiğimde, rüzgarı daha fazla hissetmeye başladım. Bu büyü gibiydi... tam kendimi rüzgarın kollarına bırakacakken bir ses ile irkildim.

"Hey ! Bayım çileklerinizi kapının önüne bırakıyorum."

Sadece başımı aşağı yukarı salladım. O buna alışkındı. Ve sonunda çileklerim gelmişti. Aşağı kata inerken anılar aklımda canlanmadan durmadı. Çığlıklar, yalvarışlar, söz verişler, kahkahalar. Hepsi bu evde yaşanmıştı... iki oda hariç. Bu ev iki katlı olabilirdi ama benim için soğuk iki odası olan bir evden farkı yoktu.

Kapıya geldiğim ve yavaşça kapıyı açtım. O gıcırdama sesi sinirimi bozuyordu. Çileklerimi görmek için yere baktığımda birisi vardı. Çileklerimi yiyen birisi. Kim buna cesaret edebilirdi ! Kim benim çileklerimi yemeye cesaret ederdi ?!

"Seni göt deliği !" ayağımla onu ittirdim. Yere düşmüştü.

Yerdeyken yavaşça başını kaldırdı. O sırada onu biraz inceleme vaktim olmuştu. Altında siyah eşofman, üstünde onu tamamlayan siyah bir t-shirt vardı, üstü çamurlu ve saçı dağınıktı.

Bir anda bana kahverengi gözlerle köpek yavrusu gibi baktı. 'Benim bundan etkileneceğimi düşünmüyordur heralde' sırıttım.

Yerden çileklerimi aldım ve sertçe kapıyı kapattım. Mutfağa geçip çilekleri masaya koydum ve zil çaldı. 'Ah seni lanet çocuk' hızla gidip kapıyı açtım.

"Seni lanet ço...-cu-k" tam karşımda patronum duruyordu.

"A-Ah ö-özür dilerim b-ben öyle demek istemedim" karşısında kekeliyordum. Bana boş gözlerle bakıyordu.

"Tamam Luhan !"

Özür diledik ya işte ne bağırıyordu. Bu adamdan da bir o kadar nefret ediyorum.

"Hey içeri almayı düşünüyor musun ?!"

"Ah tamam pardon buyrun efendim" oturma odasını gösterdim koltuklara oturduğun da da sehpaya bir kaç dosya koydu.

"Bunlar nedir efendim ?"

"Senin yapmadığın işler Luhan. Yapmadığın işlerin."

'İğnelemeden de duramazdı zaten beyefendi. Isminde bile meymenet yok Wu Yifan.

"A-Ama efendim bunlar benim işim değil ki bunlat Tao'nun işleri"

"Öyleydi. Artık senin işin."

Seni adi ! Neden bu işleri ona vermediğini biliyoruz. Ona iş haricinde her şeyi veriyorsun ama.

"Peki efendim siz nasıl istiyorsanız"

"Harika halledildi o zaman" bunu söylerken ellerini ovuşturdu ve yine o piç gülüşünü takındı. Gerçekten bu heriften nefret ediyordum.

"Evet efendim"

Yerinden kalktı ve kapıya doğru yöneldi. Onu kapıyı açtım dışarı adımını attığında arkasını döndü.

"Kolay gelsin Luhan"

Seni göt deliği ! Kapıyı sert kapattım. Oturma odasına gittim. Sehpanın üstünde ki dosyaları karıştırmaya başladım. Bir, iki, üç, dört ve bingo.

Bu çocuk sabah benim çileklerimi yiyen çocuktu. Yetimhane'den mi kaçmıştı ? Aslında biraz üzülmüştüm ona vurduğum için. Sadece sevgi ve ilgiye ihtiyacı vardı.

Bir bakalım..

Isim : Oh Se Hun

Yaş : 19

Ee bu kadar mıydı ? Tek bilinenler bunlarmiydi ? Annesi babası bile belli değildi. Bu çocuk gerçekten çaresizdi. Sadece sevgi istiyordu, ona kötü davrandığım için daha da üzülmüştüm. Saate baktım ve oh hayır ! Dokuzu geçiyordu hemen hazırlanmalıyım.

Üstümü giydikten sonra çantama dosyaları koydum. Evden çıktım kapıyı kilitleyip hemen arabanın yanına koştum. Kilidini açdığımda hemen oturdum. Çantayı sol koltuğa koyup, arabayı çalıştırdım ve hemen yola koyuldum.

Bir süre gittikten sonra tam sağıma döndüğümde bir şeye çarpmıştım.

"KAHRETSIN !"

My StrawberryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin