Είκοσι τρεις (23)

2.5K 279 80
                                    

"Şurası nasıl?"

Diana gösterdiğim yeri inceleyip derin bir nefes aldı.

"1 kilometre öteden bile görülebileceğimiz bir alana kamp kurmayacağız Camila."

Tekrar küçümseyen bakışlarından attığında sinirle soludum.

"Beni küçümseyip durmandan sıkıldım."

"Seni küçümsemiyorum."

Gözlerimi devirip yere bıraktığım çantayı sırtıma aldım.

"Doğru bunu gözlerin yapıyor."

Lauren'ın benim için hazırladığı yemek dolu çantayı da elime alıp etrafa bakınmaya başladım.

"Ne yapıyorsun?"

"Senin üstün 'savaşçı' becerilerinle mükemmel bir kamp alanı bulmanı beklemeyeceğim. Bulunduğumuz yere en yakın yerleşim yeri 20 kilometre ileride. Burada bizi görebilecek tek canlılar hayvanlar. Onlara da zarar vermeyeceğimiz için kendimizi korumamızı gerektiren herhangi bir durum yok."

Cevap vermesini beklemeden Lauren'ın verdiği kılıcı belime yerleştirip ağaçlık alana doğru yürümeye başladım.

"Lauren seni bana emanet etti Camila. Ben ne dersem onu yapmak zorundasın."

"Hayır Lauren bana göz kulak olmanı söyledi. Yani ben ne istersem onu yapacağım, sen de peşimden geleceksin."

Sinirlendiğini bilsemde umursamayıp yürümeye devam ettim. Yolculuğumuzun 2. günündeydik ve Lauren büyülü ormandan çıktıktan hemen sonra bizden ayrılmıştı.

2 gündür ondan haber almamıştım. Onları konuşurken duymuştum ve Lauren büyülü ormandan dışarıya pek çıkmadığını söylemişti. Diana her ne kadar onun iyi olduğunu söylese de yine de endişeleniyordum.

Elbette ona zarar geleceğinden endişelenmiyordum. Tek bakışıyla bir orduyu yok edebilecek kadar güçlüydü. Ona zarar verebilecek biri yoktu. Endişelendiğim şey istemeden masum birini taşa çevirmesiydi.

Taşa çevirdiği her insan onun biraz daha içine kapanmasına sebep oluyordu. İnsanları öldürdükçe acı çekiyor ve acı çekmemek için de hissetmemeye çalışıyordu. Benden uzaklaşmaya çalışabilirdi.

"Camila."

Düşünmeyi bırakıp bıkkın bir ifadeyle Diana'ya baktım.

"Ne var?"

"Burası iyi. Burada duralım."

Her ne kadar karşı gelmek istesemde yorulmuştum. Bu yüzden itiraz etmeden eşyalarımı ağacın dibine bırakıp yere oturdum.

"Ne düşünüyordun?"

"Efendim?"

"Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Lauren hakkında mı düşünüyordun?"

"Evet."

"Endişelenmemeni söylemiştim. O Medusa. Kimse ona zarar veremez."

"Endişelendiğim şey ona zarar gelmesi değil. Onun istemeden bir başkasına zarar vermesi."

Derin bir nefes alıp etrafa bakınmaya başladı.

"Buradan ayrılma. Ateş yakmak için odun toplayacağım."

"Pekala."

Atın kayışını sağlam bir ağaca bağladıktan sonra bana kısa bir bakış atıp yanımdan uzaklaştı. Konuyu kapatması onun da bu konu hakkında endişelendiğini gösteriyordu.

The Curse of Medusa // Camren (gxg)Where stories live. Discover now