they would see me if i cry

10.7K 409 624
                                    

"Hadi ama Jungkook, neşelen biraz!"

Sabahtan beri ona yapacakları partiyi hatırlatan sinir bozucu ev arkadaşının elindeki yastığı çekiştirerek aldı ve yüzüne fırlattı. Normalde de yeterince huysuz ve az gülen bir insan değilmiş gibi, bugün ekstra sinirliydi. Öyle ki beş yıldır halısından çıkmayan yağ lekesine bile tekrar tekrar bakıp sinirlenebilecek kadar dengesizdi.

"Git başımdan Taehyung, ayrıca peynirli cips kokan çoraplarını bir daha yatağımın yanında bırakırsan yüzünü asfalta sürterim piç!"

Taehyung gözlerini devirdi, henüz pes etmemişti. Onun inadını bildiği için bu kovmalarına aldırmıyordu. Jungkook hep böyleydi, hiçbir derdini anlatmaz ve genelde küfrederdi fakat onun kişiliğine göre, en çok da sevdiklerine küfrediyordu. Bir kere bile onu ağlarken, sarılırken veya romantik bir film izlerken görmemişti. Eğlenceli bir insan olmadığı söylenemezdi, onunla fazla takılan birisi kesinlikle içindeki o enerjik insanı görürdü fakat içine kapanık olduğu için bu kişiliğini Taehyung'dan başkası görmüyordu.

"Evde parti var, aptal. İnsanlar gelmeden önce şu odanı topla ve kendine çeki düzen ver."

Oflayarak alnına vurdu, parti demek insan demekti ve insan demek, gereksiz konuşan yaratık sürüsü demekti.

"Hangi salak arkadaşların geliyor?"

Taehyung sinsice sırıttı;

"Fakültedeki tüm arkadaşlarım, ve Jimin. Hani şu, senin bayıldığın Park Jimin. Turuncu saçlı olan."

Jungkook'un gözleri dünyanın en şaşırtıcı haberini almış gibi açılırken, bir anda doğrulup başını koyduğu yastığı arkadaşına fırlattı. Her zamanki gibi sıyrılmıştı.

"Ona bayılmıyorum!"

Yalan. Jungkook, uzun, baya uzun bir süredir ona takıntılıydı. Kendisini bu konularda kimseye açmadığı için hislerini bastırmaya çalışsa da olmuyordu, en fazla iki kere konuştuğu ve onun için hiçbir şey ifade etmediği birine bu denli kapılmaktan nefret etmişti. Kimseyi kırmamaya çalışmasını, arkadaşlarıyla olan iletişimini, gülümsemesini, onun dışında herkese yeri olan kocaman kalbini seviyordu. Uzaktan gözlemlediği ve Taehyung'un onun hakkında anlattığı her şey hayranlık uyandırıcıydı. Melek gibiydi, ya da peri. Ona ne demesi gerektiğini bilmiyordu fakat gün ışığını andıran gülümsemesini gördüğünde aklına gelen terimler bunlardı.

Kahretsin, dedi içinden. Duygusuz bir aptal olarak yaşayıp, kamburu çıkana kadar masasında Outlast oynamak ve bilgisayar ekranının ona yaydığı radyasyondan ölmek istiyordu fakat Park Jimin onun tüm düzenini mahvetmişti. İnsanların gözünde çizdiği Jungkook modelini yerle bir edecek bir güzelliği vardı.

Ve Jungkook, onunla en az konuşan kişi olmaktan, onun için değersiz olmaktan nefret ediyordu.

Onunla yapmak istediği birçok şey vardı. Bisiklete binmek, sahilde yürümek, slow bir müzikte dans etmek, çakıl taşı saymak ve daha bir sürü huzur verici şey. Ona ait olmak istiyordu, Jimin denildiğinde akla onun isminin de gelmesini istiyordu, ondan bir parça haline gelmek istiyordu. Jungkook, sabaha kadar onunla yapmak istediklerini sıralayabilirdi fakat bunları söyleyebilmesine rağmen, aşık olduğunu kendisine bile söyleyememişti. Genelde iç sesinin kurduğu cümleler aynı oluyordu; Onun saçlarını okşamak ve kucağında uyumak istiyorum ama ona kesinlikle aşık değilim. Onun tüm özelliklerini ve ayrıntılarını seviyorum ama ona aşık değilim. Ah, birini incitmemek için gülümserken gözlerinden yansıyan parlak yıldızlara bayılıyorum ama ona aşık değilim.

Aşıktı fakat aptallığı ağır basıyordu, ona baktığında hızlanan kalbine tesadüf diyecek kadar ot beyinliydi. Bilgisayar ekranının yaydığı ısıdan beyni erimiş olabilirdi. Ah, bilmiyorum... Size Jeon Jungkook'un ne kadar aptal olduğunu anlatmaya başlarsam bu hikaye bitmez.

Starry Nights with Jikook Where stories live. Discover now