2.6K 186 46
                                    

Duygusallığımı minimum seviyede tutmak benim için karşı çıkamadığım bir alışkanlıktı. Bu alışkanlık beni bir çok yıkımdan uzak tutmuştu.

En azından insanlar önünde yıkılmıyordum. Genel olarak enerjisi oldukça düşük biri olduğuma inanırdım ama doğru moddaysam durdurulamaz olabiliyordum.

Enerjimi her gün daha da yukarı çıkaran, her gün yataktan sürünerek çıkmamı engelleyen yegane kişi Hoseok'tu.

Hoseok her zaman neşeli değildi. İlk arkadaş olduğumuz zamanlar daha önce hiç onun kadar karamsar bir çocuk daha görmemiştim.

Tamam, ben de oldukça karamsardım ama Hoseok o zamanlar felaketti. Sanki her şeyini çıkan bir fırtınada kaybetmiş ve geriye hiçbir şeyi kalmadan sokaklara düşmüş, yıllarca sokaklarda sürünmüş ki hiç umudu kalmamış gibiydi.

Sonra, ona Hope demeye başladım. Bir anda nereden gelmişti bu isim bilmiyorum ama ne kadar felaket halde de olsa bana yanlız olmadığımı hissettiriyordu. Hoseok o zamanlar kendi çıkış yolumu bulmam için umudum olmuştu.

Bana depresyonun kötü olmadığını öğretmişti. Bana istersem her şeyi kenara bırakıp gülümseyebileceğimi öğretmişti. Olduğum kişi olmama yardım etmişti ve bunları bana benden farklı olmadığını göstererek yapmıştı.

Ona Hope demeye başlamamdan sadece günler sonra onun da yüzü daha çok güler olmuştu ama Hope'u ayrı bir kişilik için kullanmasını istemiyordum.

Bu yüzden bir süre sonra ona yeniden Hoseok demeye başlamıştım ama o geriye dönmemişti çünkü kendini umutlu daha çok sevmişti. Kendini, çevresini, hayatını umutlu birine dönüşünce sevmeyi ve görmeyi öğrenmişti.

Ona yanlızca gerçekten depresyona girdiğinde Hope derdim ki neler başardığını kim olduğunu tekrar tekrar hatırlasın. Çünkü Hoseok yüzü gülerken güzeldi ve onu üzen şeylerden gerçekten nefret ederdim.

"Hope, hala kalkmadın mı?" depresyondaydı.

Herkesin bizde olduğu gün Jimin'in Seokjin hyungu öyle ısrarlı reddedişinden beri Hoseok kendini her şeye kapatmıştı.

Evde genelde neşeli kişi Hoseok olduğundan ve görevini yerine getiremediğinden, istemsizce neşeli olma sırası bana geçmiş gibiydi.

Erkenden yatağımdan çıkıyordum. Kahvaltı hazırlayıp bütün perdeleri açıyordum, sonra da yatağından çıkmayı kesin bir dille reddeden Hoseok'un yanına gidiyordum.

Bir şeyler yemesini sağlamak için bazen ağzını zorla açmam gerekiyordu ki söylemeden geçemem beni ısırmıştı da.

Jimin bize geldiğinde odasının kapısını kitliyordu. Çünkü biliyordu ki o kapı açık olsa ya kendisi dayanamayıp çıkacaktı, ya da Jimin kapıya vurmak yerine içeri dalmış olacaktı.

Her gün geliyordu da Jimin. Hoseok'un kapısını bir yerden sonra çalmayı bırakmış, sessizce kapının arkasında oturup ya kapıyı açarsa diye beklemeye başlamıştı uzun bir süre.

"Uyanmayacağım." bu sefer ısrarcı davranmak yerine yatağın kenarına oturdum.

Bacaklarını kendine çekmiş öylece yorganın içinde yatıyordu.

Nasıl da incindiğini biliyordum. Hoseok duygularıyla hareket ederdi çoğu zaman ve onu incitmek çok kolaydı. Bazen söylediğim ama kast etmediğim en küçük laf onu yerle bir ederdi.

Jimin de acı çekiyordu çünkü hala kabullenmese de Hoseok'u günlerdir görememek, neler olduğunu tahmin edememek onu bitiriyordu.

"Yapma böyle Hope." ellerimi saçlarına o bebekken annesinin yaptığı gibi daldırdım. Yumuşacık saçlarında ellerimi hissetmeyi sevdiğini biliyordum.

See U And Love U /TaegiWhere stories live. Discover now