Yavaş Gel, Sevgili(M)-14.Bölüm

680 71 12
                                    

Hint filmlerini ve müziklerini sevenlere süper bir şarkı bıraktım, hatırlayanlar mutlaka beğenecektir :)) Eğlenceli müzik eşliğinde okuyup yorum ve beğeni bırakmayı atlamayın canlar :* 

Keyifli okumalar :)

Göz altlarına inmeye başlayan yorgunluk, şakaklarını ele geçiren kırlaşmış saç telleri eski hayatımızdaki gençliğinin sonunda olduğunun göstergesiydi. 

Bir zamanlar çok sevmiştim Ömer'i.  Bakışlarında, dokunduğu her şeyde, aldığı nefeste dahi sevilecek bir ayrıntı bulmayı başarırdım.   Çekip gittiği o akşam üstü bile kalbimi avutacak bahaneler bulabilmiştim.  O haftayı yatak odasından çıkmadan, ara sıra boş midemin gürültülü sesini bastıracak kadar yemek alabilmek için mutfağa uğrayarak geçirmiştim.  Cenin pozisyonunda kıvrılarak yattığım yatakta döktüğüm gözyaşlarının haddi hesabı yoktu.  

Ağlamaktan içim katılana, gururum ezilene, geri dönmeyeceğini aptal kalbime ispatlayana kadar tam tamına altı gün geçti.  Valizlerimi toplamam ise sadece yarım saat sürmüştü. 

Bir kadın kolaylıkla terk edemiyordu evim dediği yeri.  Erkek tek bir sözle evi terk edebilirken kadın dediğin mahlukat zorlu evrelerden geçerek, tüm ihtimallerin üstünü çize çize gitme kararı alabiliyordu.  

Bir kadın plan yapmadan kolayca ilişkisini bitirebilecek kadar güçsüz değildir. Konuşmak ister, sorunlardan kaçma acizliğini göstermez. Velhasıl biten ilişkilerimde dahi kendi tarafıma düşen yanlışların üstünden geçen biri olmama rağmen, Ömer'in ruh hali tam bir paradokstu. 

Durumun kısa özeti şu;

Bir yanımda saniyeler önce neredeyse öpüşmek üzere olduğum yalancı patronum, diğer tarafta kapının eşiğinde kızgın haliyle köpürmek üzere olan  aç parantez (beni terk edip yıllar sonra dönen) kapa parantez Ömer duruyordu. 

"Benimle yemeğe çıkacağını umarak odana uğradım ama seni yerinde bulamadım" 

Ilık elimi kavrayan sıcacık parmaklarla bir adım geriye çekildim.  İri cüssesine nazaran yarısı kadar yer kaplayan bedenimi omzunun arkasına gelecek şekilde konuşlandıran Uğur, direkt Ömer'e kitlenmişti. 

"Gördüğün gibi Selvi benim yanımda öğlen yemeğine çıkacağız. Eğer onunla görüşmek istediğin bir konu varsa  bu gün olacağını sanmıyorum Ömer abi" derken ses tonunda taviz vermeyen tını üçümüz arasında soğuk rüzgarlar estirdi. 

Abi mi? 

Allah'ım daha neler duyacak bu naif kulaklarım!

"Buna istersen Selvi karar versin Uğur.  Çünkü emrivakilerden hoşlanmadığını bilecek kadar iyi tanırım" dediğinde bakışlarını Uğur'dan çekip benim üstüme dikti. 

"Karnımı doyurmanın neresi emrivakiden sayılıyor?  Her şey bir yana seninle görüşmek için sebep bulamıyorum. " Nasıl bir cesaret geldiyse artık Uğur'un böceğinin koluna girip "Açlıktan ölüyorum hadi gidelim" derken en cilveli halimi takındım.  

Ömer'in yüzünde yeni yeni gördüğüm çizgiler iyice belirginleşirken, Uğur ile kol kola odadan dışarı çıktık.  Şirketten çıkana kadar süren bu yakınlık anı güneşi tepemde, sıcaklığını alnımda hissettiğim anda sona erdi.  Kolumu geri çekip yüzüne dahi bakmadan kırmızı Düldülümü park ettiğim garaj yoluna yöneldim.  

Şöfor koltuğuna yerleştiğimde Uğur da yolcu koltuğuna geçti.  Arabanın motoru sarsılarak çalışmaya başladığında içimde bir şeylerin kopup gittiğini fark ettim.  Yeni, yeniden yapılanan duygular içerimde barınıyordu.

AL TAKKE VER KÜLAHDonde viven las historias. Descúbrelo ahora