41. Bölüm

1.1K 122 61
                                    

|Bölümün etkili olması için sizi üzen herhangi bir şarkı açabilirsiniz|

*Bölümü hangi kafa ile yazmışsam gözüme batıp duruyordu çoğu şey ben de biraz üzerinde oynadım. Sırf gözüme batıp durduğu için de yeni bölüm yazamadım affedin :(*

"Jongin!" Jongin arkadaşları ile gülerken duyduğu yumuşak sesle kasları gerildi, elleri yumruk halini alırken yüz ifadesini değiştirip düz tutmaya çalıştı ama zordu yine de başarmıştı. Kalbi ise bir anlık şok ve öfkeyle hızlandı. Tüm bu vücudunda olan değişimler sadece duyduğu ses ile meydana gelmişti.

Arkadaşları ile konuşmayı kesip arkasını döndü yavaşça. Kendinden bir yaş büyük olan son zamanlarda sinirini bozan Junmyeon'a saygıyla yaklaşmak zorunda olması onu sinirlendirdi. Aynı zamanda onun kendisine seslenmesi içinde bir yerleri derin bir meraka gömüyordu.

Kyungsoo ve Chanyeol de ne olduğunu anlayamadıkları için kaşları çatık şekilde bir Jongin'e bir de Junmyeon'a bakıyorlar merakla. Az önce gülüşe hallerinden eser yok şimdi. Araya soğuk rüzgarlar girmiş de sıcaklığa dair ne alıp varsa götürmüş gibiydi.

"Evet?" İki dolgun dudağının arasından hiçbir duygu barındırmayan bir cevap çıkıyor Jongin'in. Oysa içinde bin bir çeşit duygu kol geziyor.

Okul çıkışı olduğu için herkes eve gitmek için acele ediyorken biri Jongin'in omzuna çarpıyor yanlışlıkla. Ağzında birkaç şey geveledikten sonra ilerlemeye devam ediyor ama Jongin'in tek umursadığı karşısında son zamanlarda mutsuz olmasına sebep olan Junmyeon. Tüm suçu hiçbir vicdan azabı olmadan onun üzerine atması şu anlık sorun değil onun için. Hayatına bir anda girip her şeyi mahveden kişi sonuçta Junmyeon. Yani Jongin böyle düşünüyor. Suçlaması gereken birden fazla kişi var ama onları değil sadece karşısındaki yabancıyı suçlamakla yetiniyor.

"Seninle konuşmam lazım, lütfen." Diyor Junmyeon kibar bir şekilde. Jongin daha da sinirleniyor çünkü Kim Junmyeon o kadar kibar ki Jongin tüm her şeyi onun omuzlarına yıktığı için öfkeleniyor kendisine. O sırada sert bir rüzgarla Jongin'in siyah saçları dağılıp gözünün önüne gelmesini sağlıyor. Herkes için sıkıntılı geçen birkaç saniye sonrasında Jongin konuşmayı kabul etti. Kaybedecek nesi vardı ki sanki? Neyi kalmıştı daha doğrusu.

"Tabii." Jongin kendisinin bile zor duyacağı bir sesle cevap verdiğinde Junmyeon gülümsüyor. Sehun'un neden bu çocuk için kendisinden uzaklaştığını anlıyor. Çünkü o çok güzel gülümsüyor, kibar ve yakışıklı. Junmyeon Sehun'un gözünde kusursuz biri olmalıydı.

Jongin'in kalbi ağrıyor, karnı kasılıyor. Midesi bulanıyor bir anda. Gözleri dakikalarca kırpmamış da kurumuş gibi yanıyorken oysa göz yaşlarının dolmaması için çaba harcıyor Jongin. Burnunun ucu da sinsice sızlıyor, ağrıyor yavaşça. Dişlerini sıkarken çenesi kasılıyor ve bu hissin bir an önce geçmesini istiyor içten içe. Geçmiyor ama. Boğazındaki düğüm her şeyi daha da mahvediyor o an Jongin için. Küçük bir çocuk gibi ağlamak istiyor dizlerini kendine çekerek. Aşk bu kadar acı vermeli miydi? Aşık olduğu adamın başkasını sevme düşüncesi daha doğrusu o düşünce yaşanırken insan bu kadar çaresiz hisseder miydi?

"Teşekkür ederim Jongin." Junmyeon tekrar gülümsediğinde Jongin ona sertçe yumruk atmak istedi ama bunları düşünürken bile karşısındaki insan o kadar kibar bir şekilde kendisine bakıyordu ki suçlu hissetti. Sonra aklına can yakıcı düşünceler geldi. Sehun'a da böyle mi gülümseyip duruyordu? Hayır hayır. Ona daha da güzel bir gülümseme sunuyor olmalıydı. Daha güzel ve büyüleyici.

Jongin dişlerini sıkıyor sakinleşmek için. Dur diyor kendine. Düşünme bunları.

Junmyeon ile beraber okulun yakınlarında bulunan bir kafeye geçiyorlar yolu fazla uzatmamak için. Garson geldiğinde Junmyeon sütlü bir kahve alırken Jongin ise su bile içemeyecek bir durumdaydı. Kalbi hâlâ hızını yitirmemiş son hız devam ediyor atmaya ve bu Jongin'in midesini bulandırmaktan öteye gitmiyordu.

"Seninle Sehun hakkında konuşmak istiyorum Jongin." Diyor sonunda Junmyeon araya girip sakız gibi uzamaya başlamış sessizliği sonlandırmak için.

Jongin yine kendisine acı verecek olan düşüncelere dalmıştı bu sözcüklerden sonra.

Junmyeon, Sehun'u bir de Jongin'den mi dinlemek istiyordu? Ne yani Jongin sevdiği adamı başka birine anlatıp aralarını yapmaya yardımcı mı olacaktı?

"Neden?" Jongin belki de bir bardak su iyi olurdu diye düşünüyor bir an. Boğazı kurumuştu çünkü sinirden. Yutkunmak bile zor geliyordu.

"Onu sevdiğini biliyorum." Junmyeon'un ağzından çıkan zehirli üç kelime Jongin'i yaralamak için harekete geçti birer ok misali. Yaralıyor da. Panik oluyor Jongin ve gözlerini büyüterek hâlâ kibarca gülümseyen Junmyeon'a bakıyor.

"Bunu da nereden çıkardın?" Kendisi bile inanmıyor itiraz cümlesine.

"Gözlerinden, davranışlarından ve onun senin üzerindeki etkisinden."

"Bu seni neden ilgilendiriyor peki?" Jongin masa altından sinirle yumruğunu sıkıyor ama yüzü yine de ifadesiz. Kim için ilgilendiriyordu? Sehun'u sevmesi onu rahatsız mı ediyordu yoksa? Siktirsin oradan.

"Hiç, sadece son zamanlar mutsuz olduğunu gördüm. Mutsuz olmamanı istiyorum."

"Bu da ne demek?"

"Bir şey demek değil. Sadece...aslında seninle neden konuştuğumu bile bilmiyorum. Sadece mutsuz olma Jongin!" Junmyeon sıkıntıyla nefesini verip ayağa kalkarken aslında asıl söylemek istediklerini söyleyemediği için sıkıntıyla ayağa kalktı. "Daha sonra görüşmek üzere. Kendine iyi bak."

Jongin Junmyeon'u oturduğu yerden gitmesini izledi bir süre. Aklında binlerce soru işareti ile oturmaya devam etti kahve kokulu kafede.

Luna |SeKai|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin