⏳Kılıç kuşanan savaşçıların yaralı kelimeleri⌛️

4.8K 302 80
                                    


Selam küçük Nilüferlerim!🌺Küçük bir bayram hediyesi olsun diye başlayıp sabahı bulmayı beklemiyordum 😂 ama neyse ki bitti. Kelime hatalarına bakamadım bu yüzden kusura bakmayın. Güzeşte'ye göre uzun bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. Herkese iyi bayramlar!

Kılıç kuşanan savaşçıların yaralı kelimeleri⌛️

Müzik: Jacop's piano - Horizon

      Yaralı bir adamın kanatlarına yaralı bir çocukla binmiş gökyüzünden süzülerek inmiştik yeryüzüne. Yaralı olan bu adam bizi taşırken yorulan bedenini artık ayakta tutmaya zorlanıyordu. Kırmızı gözlerindeki keder, bir romanın en acı sahnesini okumamak için yırtılıp atılmış kâğıt parçası gibiydi. Karşıya bakıyordu. Tam karşıya...

Kanatlarından indirdiği yaralı çocuğun gidişine bakıyor ve kederli gözlerini dolduruyordu fakat o kadar güçlü ve kudretliydi ki o doluluk tek bir damla serbest kalmıyordu.

Kötü adamların demir parmaklıklar ardında olma sebebi olan bu adam, şimdi kendi gözyaşlarını hapsetmişti.

Yaralı çocuk gidiyordu. Belki de benim sıfırlanmış bir zihinle hayata başladığımda bulunduğum ilk nokta, onun bu binaya giderken başladığı noktayla aynıydı. Yeni bir hayata başlayacaktı. Kim bilir belki de ilerlediği yolda birkaç kez başlangıç noktasına dönerek acının, yaşanmışlıkların, büyümenin anlamını öğrenecekti. Yanımdaki kanatları kanayan adama baktım. Yaralıydı ve bu canımı yakıyordu.

Onun kanatlarını okşamak ve sarılarak ona merhem olmak istiyordum. Onun kadar muhteşem bir adam nasıl bu kadar acı çekebilirdi?

Gözlerim doluyordu. Bunun sebebi yaralı çocuğun buradan gidişi değildi. Bunun sebebi hemen yanı başımdaki bu adamın acı çekecek kadar gözlerini doldurmasıydı. Şimdi ağlasa oturup bende onunla ağlardım. Ne de olsa onun avuçlarından beslenen bir Nilüfer'dim ben... onun avuçları terlediğinde ilk bana bulaşırdı su damlaları. O ağladığında da ilk bana dokunacaktı gözyaşları...

Yaralı çocuk son defa arkasına döndü ve elini kaldırdı. Mutlu gibi görünen çabası bilmediğim hikayesindeki en olgun karakter olduğunu gösteriyordu. Merih elini kaldırdı ve gülümsedi. Onun görünen gamzesinde ilk kez büyük bir mezar gördüm. Acılarıyla topraklanmış, kederleriyle sulanmış ve üzerine yazılacak kelimeleri dahi olmadığı için kimsesiz bırakılmış bir mezar...

Tam o noktaya avuçlarımı kapatmak istedim. Onu bu halde görmeye alışkın değildim. Yaralı çocuk gözden kaybolduğunda Merih hâlâ oraya bakıyordu. Sanki o çocuk oradaydı. Belki de benim bilmediğim bir çocuğa bakıyordu gözleri.

Ona doğru yaklaştım. Ellerim onun elini buldu ama onun gözleri oradan kopmadı.

"Merih?"

Bakmadı. Önüne geçtim fakat onun kadar uzun olmadığım için gözlerimiz kesişmedi.

"Merih iyi misin?"

"Onun gibi girmiştim bu binaya," dedi titreyen dudaklarıyla. Gözünün birinden bir damla yaş firar etti. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım ve elini tutan elimi yüzüne çıkarıp gözyaşını sildim.

"Gidelim."

Gözleri gözlerime indi. Kırmızıydı. Sanki kendini tutmaktan gözleri daha da kızarmıştı. "Neden? Öğrenmek istemiyor muydun geçmişimi?"

Kafamı sağ sola salladım. "İstemiyorum."

"Neden?"

"Acı çekiyorsun," dedim ondan daha hızlı pes edip gözyaşımı dökerek. "Bunu görmeye katlanamıyorum."

GÜZEŞTEWhere stories live. Discover now