8. Bölüm

11K 614 11
                                    

O garip günün üstünden 3 gün geçmişti kararım çoktan belliydi de yine de kafam karışıktı. Ne olursa olsun Hasan amcayı yüz üstü bırakamazdım. Barış biraz daha mantıkla yaklaşmamı iyi para kazanacağımı söylüyor, tamam haklı olabilir ama  paraya önem veren hırslı, dünümü, elimden tutanı unutan biri olmadım hiçbir zaman. Sağolsun yetim deyip hor görmedi, paraya şıkıştığımız dar zamanlarda dile getirmemize dahi izin vermeden cebimize koydu ihtiyacımızı. Bu gün arayıp kararımı bildirecektim Mehmet Beye. Sanıyorum ki oda vefa borcunun paradan daha değerli olduğunu anlayıp saygı gösterecekti kararıma. Bu gün dersim yoktu okulda, Ayşemin sabahtan resim kursu vereceği öğrencisi olunca erkenden çıkmıştı. Tabi beni de zorla kahvaltı masasına oturtmuş öğleye kadar uyuma planlarımı baltalamıştı. Bu kızın benim uykumla ne alıp veremediği var çözemedim bir türlü. Kendisi kargalar kahvaltısını etmeden kalkabiliyorsa benim ne suçum vardı bunda. Giren çıkan hep ben zavallıya oluyor zaten. Şahsen uykumu bölen kim olursa olsun bu nutuğu çekmeye asla erinmem içimden dahi olsa. Ben kendimi kaptırmış içimden sitemlerimi sıralarken çalan  telefonla dünyaya döndüm. Ekranda Kılıç'ın adını görmek biraz şaşırmama sebep oldu. O malum günden sonra bir daha konuşmamış, cafede de karşılaşmamıştık. Şimdi ne konuşmak istiyordu ki. Aklımdan tahmin tutarak anayamayacağıma göre yeşil tuşa basıp aramayı kabul ettim.

"Aşağıdayım seni bekiliyorum" ne oluyorduk ya. Neydi şimdi bu tavrı.

"Bir şey mi oldu Kılıç?"

"Hadi Eylül hazırlan bekliyorum seni arabada" sesi o kadar sabırsız geliyordu ki bir soru daha sorma cesaretini gösteremedim. "Tamam" dedikten sonra hızla üzerimi değiştirip çantamı aldım yanıma. Aşağıda arabasının içinde beni bekleyen Kılıç'ın yanına ön koltuğa geçtim. Sinirli görünüyordu, gözlerinin altı kararmıştı bu da gece uyumadığının işaretiydi.

"Ne oldu Kılıç ne bu acelen?" Başını bana döndürdüğünde gözlerinin kızgınlık, üzüntüyle solduğunu gördüm.

"Sadece konuşacağız Eylül" önüne dönüp arabayı çalıştırdı. Konuşmadım. Madem konuşmak istiyordu ilk o anlatacaktı derdini sormaya cevap aramaya cesaretim yoktu doğrusu. Baya bir yol katettikten sonra ormanlık bir alanda durduk. Etrafımızda ağaçlardan başka bir şey görünmüyordu. Kılıç yüzüme dahi bakmıyor direksiyonu tutan elini sıkıyor parmak boğo-umlarının beyazlamasına sebep oluyordu.

"Burda ne işimiz var" sonunda dayanamadım aramızda uzayıp giden sessizliğe. Artık anlatmalı birşeyler söylemeliydi susmak çözüm olmuyordu. Bunu ben yetimhanenin küçük penceresinden bakarken öğrenmiştim içinden konuşmanın yararı yoktu. Sustukça gözlerime yerleşen hüznüm acım birikirdi tek çare önceleri usul usul yetmediği zamanlar bağIrarak şarkı söylemekte buldum. Kendi sözlerim acıydı dilimden düştüğü vakit yakar susmamı sağlardı ama başka duygulardan birikmiş yaşanılmış kelimeler benim rahatlamama yardımcı olurdu. Garip olduğunun farkındayım ama olsun ben zaten yetimhanenin kapısına bırakıldığım gün normal bir insan olma ihtimalimi kaybetmemiş miydim. Yere düştüğün zaman kaldıran sıyrılan dizlerine bakıp azarlayan sonrasında sinesine saran bir annen yoksa çoçukluğunun normal geçtiğini asla dile getiremezsin. Okulda öğretmenin babanızla olan en güzel anınızı yazmanızı istediği zaman  o boş sayfaya yazacak tek cümlen olmayışı öldü diyememek bile nasıl ezer kalbinizi bilemezsiniz. Siz bunları yaşamışsanız normal biri olmazsınız...

"Sana diyorum Kılıç burda ne işimiz var ne koşunuşacağız?" sabrım iyiden iyiye bitmek üzereydi. Konuşmak istiyorum diyen kendisiyken neden susuyordu.

"Bunu yapacak mısın Eylül beni bırakıp gidecek misin"  neden bahsediyordu.

"Ne bırakmasından bahsediyorsun buda nerden çıktı şimdi" yüzüme baktı kararmış göz altlarıyla yorgun br o kadar bitkin görünüyordu.

Gözyaşındayım( YUVASIZ KUŞ/UM)  KİTAP OLDUWhere stories live. Discover now