22

1.8K 78 42
                                    

Tokyo'da mükemmel bir şekilde eğlenmiştik, neredeyse tüm gezilecek yerleri gezmiştik. Akvaryuma ve hayvanat bahçesine gittiğimizde çok mutlu olmuştum. Jeongguk benim bir sürü fotoğrafımı çekmiş, çektikten sonraysa çok güzel şeyler söyleyip beni utandırmıştı. Mabetlere ve tapınaklara da gitmiştik, birçok parkı gezmiş ve çok güzel anılar biriktirmiştik. Artık Tokyo'nun neredeyse her bir köşesinde bizim aşkımız mühürlüydü.

Jeongguk'un her saniye benimle ilgilenmesi çok hoşuma gidiyordu, benimle ilgilenirken çok tatlı oluyordu!
Hiçbir zaman şirket kelimesini ağzına almamıştı. Anlaşılan orada işler düzenli ve güzel gidiyor olmalıydı. Eh, sonuçta sevgilimin ortağı şirketle ilgileniyordu. Yolunda gitmemesi tuhaf olurdu zaten. Yolunda gitmese de icabına bakardı zaten.

Şimdi ise bir ay boyunca kaldığımız lüks otelin odasında, çift yatağımızda yatıyorduk ve ben Jeongguk'un kollarının arasındaydım. Sevgilimin gözlerinden öperken fısıldamıştım. "Düşüncelerinle boğuşman hiç hoşuma gitmiyor."

Söylediklerimle gözlerini hemen karşımızdaki perdeden çekip gözlerime çıkarmıştı. "Bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum, Jeongguk. Sen gittiğinden beri hep düşüncelerimleydim, başka kimseyi yanıma yaklaştırmadım. Her seni, bizi düşündüğümde daha çok boğulduğumu hissettim. Evimin her köşesinde seninle olan anılarımız varken seni ya da bizi düşünmemek olanaksızdı. Sırf bu yüzden evden ayrılmak bile istemiştim, tıpkı senin gibi uzaklara gitmek. Çünkü o ev benim yaramı daha çok kanatıyordu." dediğimde dolmuş gözlerini gözlerimden çekti, güzel kirpikleri aşağıya doğru düştü.

"Üzgünüm, sevgilim. Söylediklerimle seni üzmek istememiştim. Sadece şu an birlikteyiz..." deyip boynundaki bir elimi yanağına koymuştum. "Ve önemli olan da bu. Her şeyin üstesinden gelebileceğiz, Jeongguk. Seninleyim ya her şeyin düzeldiğini hissediyorum. Sadece bizim gücümüze inan, aşkımız her şeyin üstesinden gelebilir." dedim. Taptığım gözlerinden intihar eden damlaları gördüğümde kalbimin burkulduğunu hissettim. Hemen ıslanan kirpiklerini öpüp ıslanan yanaklarını sildim.

"Artık sadece ağlamayalım istiyorum."

"Güzelim, kirpiklerimi öpmeni çok seviyorum. Şu sıralar sık sık şunu düşünüyorum; benim gibi şerefsiz birisi seni nasıl hak etmiş olabilir ki?"

"Ne diyorsun, Jeongguk? Gökyüzüne baktığımda bile yalnızca seni görüyorum, gözlerimin önüne hep senin güzel gözlerin geliyor. Beni sevdiğini fısıldayan güzel gözlerin. Bu yüzden şöyle kendine hakaret etmeyi kes, tamam mı?" dedim, kesin bir dille. O da hafifçe başını salladığında kollarımı boynunda daha da sıkılaştırdım. "Yarın dönüyoruz, hım?" diye sorarcasına baktığımda yeniden başını salladı.

İnanılmaz gibiydi, zaman su gibi akıp gitmişti ve şimdi de Kore'ye dönecektik. Jeongguk ile evlendiğimizde zamanın nasıl hızlı geçeceğini düşünüyordum. Hemencecik yaşlanırdık o zaman, ikimiz de yaşlı babalar, hatta dedeler olurduk. Bu hayallerime sadece gülümsüyor ve kalbime gömüyordum. Çünkü her şey yoluna girdiğinde bunların olacağına inanıyordum. Sadece sabretmeli ve güçlü olmalıydık.

~

"Teşekkür ederim, sevgilim." deyip, elini tutarak gülümsediğimde o da bana karşılık vermişti. "İlk önce emniyet bebeğim." diyerek göz kırpmıştı ve ben de sırıtmıştım.

"Uyuyabilir miyim, Kookie? Uçaktan azıcık korktuğumu biliyorsun ve midemi de bulandırıyor."

"Biliyorum, güzelim. Geçenki uçuşumuzda da uyumuştun. Bebek gibisin resmen... Hem senin yanında dağ gibi sevgilin var, neyden korkuyorsun?"

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 11, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

i want you ღ taekook Where stories live. Discover now