41. bölüm

3.2K 130 7
                                    

Biliyor ve görüyorsunuz ki bu sadece aşk üzerine yazılmış bir kurgu değil.
Aslında en rahat yazdığım Ercüment ile İlay'ın diyologları
Kitabın isminde geçen 'Canımcım' Ercüment ve İlay'ı temsil ediyor.
Aklınızda oluşan sorular varsa yanıtlarım arkadaşlar. 
Bu bölümde kısa şimdilik... Tabiki gerisi gelecek...

                          ♣♣♣

Sessizlik...
Huzur veren sessizlik... Ve kuş sesleri...
Uzandığım yumuşacık yüzey sanki kuş tüyü yatak hissi veriyordu.
Eğer tataktaysam bu kuş sesleri de neyin nesiydi onu henüz çözememiştim tabi!
Gözlerimi yavaşça açtım! Yani açmaya çalıştım.

Güneşin keskin ışıkları gözlerimi sikecekmiş gibi hücum ederken elimi gözlerime siper ettim.
Bir süre sonra normal görmeye başlayınca sırtımı yattığım yerden doğrulttum.

Yem yeşil çimlerin üzerinde mavi gökyüzüne bakıp, üzerimdeki  beyaz elbisenin ipeksi dokusu içindeyken korkunç bir detay dikkatimi çekti.

Ulan mezarlıktayım!

Yatak başlığı gibi görünen beyaz mermer üzerinde ismimi görmemle dilim damağım kuruyup kısa bir an nefessiz kaldım.

Hassiktir! 
Ne zaman öldüm?

Hafızamı biraz zorlamamla Yavuz ile olan son görüntüler aklıma doldu.
Piç herif, beni ne bok yemeye vurmuştu. 
Aceleyle karnımı yokladığımda hiç acı hissetmedim ve gariptir ki yara izide yoktu.

Yem yeşil çimlerin üzerinde ellerimi dolaştırdım. Şu anın gerçekliği ürperticiydi ve beynim buna inanmayı reddediyordu.

"O taş gibi vücutla toprağın altına girmek sana hiç yakışmadı be İlay'ım. Ama hiç merak etme, ben iyi bir arkadaş hatta kardeş olarak üzerime düşen görevi layıkıyla yaptım.
Neriman cadolozuyla  bu hayli kavga ettik ama cenazende tiramisu dağıtmaya ikna ettim. Kabul etmeliyim ki  damgamı vurdum, e iyide oldu kız kimse senin cenazeni unutamayacak.
Kırk mevlüdünde de profiterol yaptıracağım, bu kıyağımıda unutma ha."

Ercüment mezarımın yanına yerleştirdiği tahta taburede oturmuş bol köpüklü türk kahvesini yudumlarken sanki karşısında ben varmışım gibi umarsızca sohbet ediyordu.
Ne zaman ölmüştüm acaba?

"Ercüment?" Sesim kıçıma kaçmış gibi zayıftı.

"Birde şu anlaşma konusu var. Sen öldüğüne göre anlaşmamız geçersiz değilmi canım arkadaşım?" Sanki cevap bekliyor gibi duraksadı.

"Verdiğin söz hala geçerli!" dedim sesimi duyup duymayacağını bilmeden. Gerçi hiç beni görüyor gibide değildi, yelloz! 

"Anladım bebişim. Seninde 'istediğin erkekle yat, ben nasıl olsa imamın kayığına bindim, kıçımada pamuğu tıkadılar, senin ne bok yediğin umurumda değil' dediğini duyar gibiyim. Merak etme tatlım eskiden olduğu gibi dövmesi olan erkekleri elimden kaçırmam." dedi keyifle.

Ulan ben ne zaman öldüm de Ercüment bu kadar rahat! Ne olursa olsun arkamdan üzülmesi gerekmezmiydi?
Acısı hafiflesede gelip mezarlıkta kehve keyfi yapması çok anlamsızdı!

"Ercü? Beni duyabiliyor musun?" Bir kez daha kahvesinden höpürdetince  ağlamak  istedim. 
Resmen tescilli ölüydüm!

"Kız ölmeseydin iyiydi be."

"Senin gibi bi hatun için ölüm zor olmalı... Belki yaşlanıp buruş buruş bi nine gibi görünseydin aynı şeyi düşünmezdim tabi." Dedi suratına yayılan hafif gülümsemeyle.

"Hadi kız açık konuş dedikoduları merak ediyorsun dimi?" Hem konuşup hemde dirseğiyle mezarımı dürtüyordu.
Yinede bir konuda haklıydı. Merak ettiğim şeyler vardı.

"Merak ediyorum. Nasıl öldüm? Ne zaman öldüm?..." Ben sanki duyacakmış gibi sorularımı sıralarken o konuşmasına ufak bir es verip devam etti.

"Önce Neriman yellozundan konuşalım. Oyol karıda ne azim varmış. Çocuk çocuk diye diye 50sinden sonra hamile kaldı.
Azgın bunak..." Attığı gür kahkahayla bende gülmeye başladım.

"...birde Zeynep var. Kız  evlenmekten kaçarken şimdi o nişanlısı olacak herif sikse gık demeyecek. İnanabiliyor musun bizim utangaç bakire adama bakarken bile orgazmın kıyılarında dolaşıyor..."

"Abartma Ercü, okadarda değildir." Dedim kendimi tutamayıp. Beni duymayacağını bildiğim halde!

"Abarttığımı düşünebilirsin ama durum bundan ibaret bebişim. 
Birde Kağan senin yokluğuna dayanamayıp Amerika' ya gitti. Hadi itiraf et çok üzüldün demi kız?"

"Hı hı ne demezsin!"

"Adi piç sen yaşarken huzur vermedi sen ölünce de gideceği tuttu. 
Amerika'nın yolları götüne düz giresice!" Birkez daha höpürdettiği kahvenin fincanını mezar taşımın kenarına bıraktı.
Dik dik mezarıma bakarken sanki beni görüyor gibiydi.

"Ulan İlay! Bokmu vardıda öldün kaltak karı.
Okadar yaşam savaşı verdin okadar zaman yoğun bakımda kaldın, geri döneceğin yerde gördüğün beyaz ışığa doğru ne gidiyorsun safoz karı.
Hadi beni düşünmedin, ki düşünülmeyecek kadar basit değilim sonuçta dünyanın 9. harikası sayılırım ama neyse. 
Ah ne diyordum,  hadi beni düşünmedin, altına yattığın seks canavarını da düşünmedin ki oda düşünülmeyecek gibi değil hani, 
oğlunudamı düşünemedin orospu!" Sitem dolu sesiyle söylediği sözlere gözlerinden akan birkaç damla yaş eşlik etti.

"Serhat kadından kadına atlayıp duruyor. Sanırsın sikme rekoru kıracak şerefsiz it! Her gece başka bir karıyı inletiyor, nereden biliyorsun deme bilirsin eski kulağı kesiklerdenim. Ah onu siktiret! 
Oğlun...
Oğlun seni çok özledi be İlay'ım. 
Biliyorsun senin yokluğunu aratmam ona. İlk milli olacağı tarih bile aklımda ama illaki senin varlığındaki gibi olmayacak.
Sınıfında bir kız var. Geçen okuldan almaya gittiğimde birlikte dondurma yiyorlardı.
Eee bu gün dondurma yalar, yaşları biraz büyüdüğünde 'benim' sayemde birbirlerini yalarlar..." Dedi suratındaki buruk gülümsemeyle.

Bunları inadına söylediğini biliyordum, damarıma basmak için kelimeleri özenle seçiyordu adi yelloz!

"...hele bir yaşı 13-14' ü geçsin bak gör, o Grey'i bile geçecek, seks dehası olması için elimden geleni yapacağım. Kadınları bakışıyla bile orgazm noktasına getirecek bir yakışıklılığa sahip olacak şimdiden belli." Birde mezarıma doğru eğilip göz kırptığında öfkeyle elimi kaldırıp vurmaya çalıştım.
Elimin kontrolü bana ait değil gibiydi.

"Ercüment bi siktir git!" Bağırmam bile fısıltı gibiydi.

"İlay? Arkadaşım... O koca götünü kaldırıp geri dönecekmisin?" Durgun sesi acizdi.

"Nasıl döneceğimi bilmiyorum." Diyebildim.
Parmağımı bile oynatamazken ne yapabilirdim ki?

"Sen şaytana bile pabucu ters giydirirsin o sıkıştığın araftanmı kurtulamayacaksın. Hadi canımcım...
Seni bekliyoruz...
Önce derin bir nefesle başla, gerisi gelecek...
Hem sana ufacık bir sürprizim var." dedi göz kırpıp. Sonra arkasını dönüp gitti!

Benim bir oğlum vardı.
Onu olası her türlü tehlikeden korumalıydım.

Başta Ercüment'ten!

Birde Serhat'ın canına okuyacaktım. Ne demek her gece başka bir kadın! 
Dünyasını ters döndürürüm ben o karıların!

Ercü'mün dediğini yapıp derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum.
Sanki her yer toz bulutuna dönüşüyor gibiydi.
Birkaç kez daha derin derin soludum. Ciğerlerime dolan oksijen sanki kendimi hafifletiyor gibiydi.
Mezarlıktan giderek uzaklaşıyor  göğe doğru yükseliyordum...

Şimdi sıçtım çarkına Ercü! Demek ben ölsem mezarımda kahve içeceksin!

                                       

Ruby...

Kayıp DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin