2. Bölüm: İlk Buluşma

3.5K 263 82
                                    

İlk Buluşma

Sessizlik resmedilebilir mi?

Eğer resmedilirse sessizlik olarak kalabilir mi?

Bundan aylar önce okuduğum bir makalede yer alan 'Sessizliğin Dili' isimli metinden yola çıkarak sessizlik arayışına çıkmıştım. Onu nerede bulacağımı, karşıma nerede çıkacağını asla bilmiyor oluşuma aldırmadan, dik duruşumu bozup umutsuzluğa kapılmadan, içerisinde bir parça bile olsa sessizlik barındıran her yere göz gezdirdim.

Bütün bu uğraşlarımın ve insanlara boş gelen çabalarımın ardından başarısızlıkla başladığım yere geri döndüm ama buna rağmen pes etmek gibi bir amacım hiç olmadı.

Hayatta en büyük korkusu kaybetmek olan birinin pes etmesi nadir şeylerden biridir. Kaybetmek, sadece birinin ölümü ya da gidişiyle gerçekleşmez. İnsanların gitmesi bir yana, başarısızlık da bir kaybetme şeklidir.

Çoğu kişi için söz konusu bile olamaz ama aslında hep bir yerlerde bulunur.

En başlarda asla yok olmayan umudum, zamanla üzerinden tır geçmiş görünümü içerisinde yok olmaya ve bana vakit kaybettiğimi söylemeye başlayarak umutsuzluğa dönüştü. Bu umutsuzluğu kendi kendime yarattığımı bilmeme rağmen öyle yorulmuştum ki, uzun bir aranın bana iyi geleceği kararını almaktan kendimi alıkoyamadım.

Eve adım attığım ilk an, sadece pes etmenin yanlış olduğu gerçeğiyle değil, bazı cevapların çok uzakta aranmaması gerçeğiyle yüzleşmek zorunda bırakıldım çünkü sessizlik herhangi bir yerde değildi.

Sessizlik bizden başka kimseye ait değildi.

Sessizlik içimizde bir yerde, yeryüzüne çıkmak için gecesini gündüzüne katıyor, âdeta var olabilmek için savaşıyordu.

Onu ancak bizler var edebilirdik, ben var edebilirdim.

Eğer istersem yeryüzüne çıkarabilir ve beni ele geçirmesine izin verebilirdim ama beni ele geçirmesini değil, ele geçirildiğinde neler yapılabileceğini merak ediyordum.

Sessizlik ne demekti?

Sessizliği farkında olmadan her saniye hissettiğimi ama eğer onu hayatımda istemezsem bana erişemeyeceğini böylece öğrenmiş oldum. Evdeki saatin tik tak sesi bile sanki benim onu duymamı istiyor gibi daha yüksek bir ses haline geldi. Bazen nefes sesimin bana eşlik etmesine izin veriyor, bazen dışarıdan gelen gürültülerin bana ilham olmasını bekliyor, bazense saati dinliyordum. Eğer duyabileceğimden daha çok gürültü çıkarırsam sessizlik kaçar gibi geliyordu ama öğrenmeye çalıştığınız bir şeyin kaçması, cevapların kaçması demekti.

Sonunda bir gün, Asrın Türkmen sunumlarından birinde, "Sessizliğin dili, belki de iç sesimizin dilidir," dediğinde, bu öyle mantıklı ve öyle akıl ötesinde bir şey gibi geldi ki, geldiğim yer duvarın karşısı oldu.

Elime bir defter alarak duvarın karşısına geçtim ve oraya aktaracağım güzelliğin taslağını çizmeye koyuldum. Kendi evimin duvarlarını sıradan olmayan şeylerle, anlam içeren çizimlerle doldurmayı çok seviyordum ama bunun hepsinden çok daha fazla önem teşkil ettiği aşinaydı.

Sessizliğin dilini, öğrenebilmiş ya da en azından kafamda bir şeyler oluşturabilmiş olmanın mutluluğuyla, önce bir deftere ve ardından bir duvara çiziyor, görmekte bu kadar zorlandığımız güzellikleri çok daha çabuk görebilmeyi amaçlıyordum.

Bundan saatler sonra evden çıkarak sokak sokak gezeceğim gerçeğiyle yüzleşmeden önce yaptığım en anlamlı şey bu oluyordu.

Sessizliği resmediyor, uzun zamandır içimde sakladığım sessizliği gün yüzüne çıkarıyordum. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde olmama rağmen kendimi tehlikeyle burun buruna gelmekten bir türlü alıkoyamıyordum.

Statis: YAKAMOZ (TİLKİ KİTAP)Where stories live. Discover now