sekiz

247 17 0
                                    

Bir annene çocuklarının eve döneceğine dair umudu her zaman vardır. Ölmüş olasalar bile. Senden nefret ediyor olsalar bile. Hatta geri dönmeyeceklerini söylemiş olsalar bile.

Eskiden güçsüz bir kadındım, şimdi ise güçsüz olmak zorunda kalan bir kadınım. Eskiden çekip gidecek kadar kendime saygım yoktu, şimdi ise istesem bile arkamda bırakamayacağım insanlara sahiptim. Beklemek zorundaydım. Ezilen, üstü çiğnenen ben olmak zorundayım. Eğer olur da Amerika'ya dönersem, ki Tanrı şahidim bunu çok istiyordum, o halde çocuklarımı yarı yolda bırakmış olacaktım. Şeytan fısıldıyordu.

Bir haftadır burada kalıp, eski evimizi temizleme nedenim buydu. Kızım beni istemiyor olabilirdi ama Jake'i de kendimden soğutmayacaktım. Hiç gelmeyecek olsa bile sözümde durmam, evde onu bekliyor olmam gerekirdi. Üstelik yeni bir hayatın kime zararı olurdu ki? Burada güzel bir iş bulacak, yeni kişilerle tanışacak, babama yakın olacak ve çocuklar haftanın bazı günleri Zayn'le kalırken bende özgür olabilecektim.

Leo'ya gerekli eşyalarımı göndermesi için bir dilekte bulunmuştum. Çok fazla eşyam yoktu bu yüzden çocukların kıyafetleriyle beraber bir bavula sokuşturup kargolayabilirdi. Evin temizliği bittiğinde tamamen buraya yerleşebilecek eşyalarımızın da olacağını umuyordum. Jake için bu evi güzel hatırladığı, Jane için ise güzel anılar yazabileceği bir yere dönüştürmeye çalışıyordum.

Salon ve yatak odası bitmişti çünkü geceleri burada kalmaya başladığım için temizliğe önce kendi odamdan başlamıştım. Mutfak bitmek üzereydi. Çocuklara iki ayrı oda hazırlamış ve sadece kendi zevklerine göre döşeyebilecekleri ayrıntıları bırakmıştım. Jake'in odasının duvarlarını siliyor, daha yeni söktüğüm duvardaki haritanın arkasındaki kararan kısmı çıkarmakla uğraşıyordum. Aklı yerinde olan kimse bu evi tek başına temizlemek istemez, mutlaka temizlik görevlileri çağırırdı. Ama benim zamandan ve yalnızlıktan başka bir şeyim yoktu o yüzden bunu bir terapi işine dökmüştüm. Bir haftadır deterjan koklamaktan burnum yanmaya başlamıştı. Yavaş yavaş, her gün bir odaya girerek temizlenmemiş hiçbir şey bırakmıyordum.

Öğrendiğime göre Zayn evi satmamış ya da kullanmamıştı. Senelerdir hayaletli bir köşk gibi kimsesiz duruyordu. Eşyalarımızın yerleri değişmemişti. On sene önce neyi nerede bıraktıysam, sanki birden zaman ileri akmış gibi on sene sonrada her şey aynı yerindeydi.

Haritayı kaldırıp çöpe tıkıştırdım.

Ben duvarları silerken Jake'in nevresimleri yıkanmıştı. Makinenin sesini duyunca elimdeki bezi bırakıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve beyaz çarşafları kucaklayarak bahçeye çıktım. Çamaşır asmak için dün bahçeye uzun bir ip germiştim. Boş havuzun kenarında bembeyaz çamaşırlar rüzgarla dans ediyordu. Aklımda çocuklar gelmeden havuzu da doldurmak vardı ama onu en sona bırakmıştım. Kuruyan çamaşırları sepete alırken yenilerini asmaya başladım. Havada birkaç kez savurup düzeltiyor ve astıktan sonra her ihtimale karşı küçük parçalara mandallar geçiriyordum. Güneş tam tepedeydi o yüzden kısa sürede kuruyacaklarını umuyordum.

Son parçayı almak üzereydim ki güçlü bir korna sesi yankılandı. Kalabalık bir muhit olduğundan bu korna seslerine birkaç günde alışmıştım. Hiçbir şey on sene önceki gibi değildi, komşularımızın çoğu durmuyordu ve duranlar varsa da onları henüz görmemiştim. En yakındaki market, en yakındaki fırın, en yakın benzinlik... Hepsi değişmişti.

Yine de boynumu çevirip göz ucuyla korna sesine doğru baktım. Sanırım buranın havası insanı meraklı yapıyordu. Ne kadar çok insan tanırsanız o kadar çok şey merak ediyordunuz. Bu sefer bakmakta biraz daha haklı hissediyordum çünkü korna beni çağırıyordu. Bir içgüdüyle onun benim için çaldığını hissetmiştim.

weapons and traumas 2 || zmWhere stories live. Discover now