FINAL

362 34 28
                                    

5 ay sonra...

"Dedeni üzmeyin lütfen," diye mırıldandım çocuklara el sallarken. Jane koşarak eve gittiği için beni duymadı ama ağabeyi baygınca başını salladı. Arabanın camından kafamı uzatıp onu öptüm, ardından ittirerek eve girene kadar bekledim.

Yorucu bir gün oluyordu. Sabahtan beri koşturuyordum. Önce onları okula bırakmış, tekrar okul bitiş saatinde kapıda dikilene kadar tüm gün çalışmıştım. Özel öğretmenlik umutlarım tükendiğinden beri bir çiçekçide çalışıyordum. Tüm gün hapşırmaktan, kaşınmaktan ve ilgi alanımın dışında kalan sorularla muhatap olmaktan bitap düşmüştüm.

Elbet bitkileri severdim. Haklarında ilginç şeyler okumak hoşuma gidiyordu. Ama ne zaman bir adam gelip karısına hangi çiçeği alması gerektiğini sorsa, biz kadınların nelerden hoşlanabileceği hakkında fikir edinmeye çalışsa, hatta çiçeğin yanında alabileceği bir hediye tavsiyesi istese karşısında mahcupça omuz silkmekten başka bir şey yapamıyordum. Tavsiyelerim işe yaramazdı. Çiçeklerin hediye olarak verilmesi bana hep saçma gelmişti ve beyaz çiçekler dışında diğerlerini de çok güzel bulmuyordum.

Çocukları bıraktıktan sonra arabayı çalıştırmak yerine biraz dinlendim. Zayn eve gelmeden önce postaneye uğrayıp adına kargolanan kutuları almamı istemişti. Üstelik marketten de alışveriş yapmam, özel öğretmenlik için hazırladığım afişleri okul çevresindeki duvarlara yapıştırmam ve göz doktoruna uğramam gerekiyordu. Postanedeki işlerimi bitirmiştim. Zayn'in kolisi arka koltukta ve mektupları da yanımdaki yolcu koltuğunda duruyorlardı. Uzanıp kimden geldiklerine baktım.

Birkaç ihaleyle ilgili belge vardı. Biri mahkemeden geliyordu. Sonuncusunun üzerinde hiçbir isim göremeyince açıp baktım. Zayn ile bu mahremiyet sınırını aşmak zorunda kalmıştık. Bazı sabahlar uyandığımda telefonuma bakındığını gördüğümden beri bunlardan rahatsız olmadığını, aksine özel olarak hayatıma müdahale etmeye çalıştığını hissediyordum. Normalde olsa onun gibi davranmaz ve bu mektubu umursamazdım ama dün ki garip telefon konuşmalarından sonra canı cehenneme dedim.

Mektup kısaydı. Yıl sonunda yapılacak büyük bir operasyon için birliğin komutası Zayn'e verilmek isteniyordu. Operasyon Orta Doğu'daydı. Ne kadar süreceği bilinmiyordu. Üstelik bu resmi bir mektup değildi; ya gizli yürütülüyordu ya da bu isimsiz mektup resmi olanın ardından Zayn'i ikna etmek için bir dostu tarafından kaleme alınmıştı. Kağıdı koltuğa bıraktım. El frenini indirdim, gazı kökledim ve mahalleden çıktım.

Her şey eskiye dönüyordu. On sene öncesine. Umutsuzca eve kapanıp Zayn'i beklediğim, ağlayarak uyuduğum, oğluma yalan söylediğim günlere dönüyordum. Kendimi yine ona kaptırmıştım. Beni ayakta uyutuyordu ve onun büyüsüne kapıldığım an, asla mantıklı düşünemiyordum. Bu kadardı işte: Beni avutmak için süslü cümleleri ve yalan dokunuşlarıyla geçirdiğimiz beş ay.

Oysa arkamdan iş çevirmeye devam ediyordu. Son günlerdeki gizli telefon görüşmelerinin, fısıltılı tartışmaların, eve geç gelmelerinin nedeninin bir kadın olduğunu düşündüğüm için aptal gibi hissediyordum. Zayn'in sadakatsizliğinin nedeni hiçbir zaman kadınlar olmamıştı ki! Kadınları böyle büyük bir sorun haline getiren bendim. Onun evliliği de, ailesi de, aşkı da ülkesi üzerineydi.

Hayır, bunun için ona kızmıyordum. Eskiden yaptığım hataları yapıp tekrar gitmeyecektim de. Ancak arkamdan iş çevirmesi... Direksiyonu parmaklarımın arasında parçalamak istiyordum. Dişlerimi birbirine öyle kenetlemiştim ki çenem sızlıyordu ve dişlerimin kırılıp dökülmesinden korksam da onları ayıramıyordum. Boğazım, dışarı çıkmak için çırpınan bir öfke haykırışının gölgesinde cayır cayır yanıyordu.

weapons and traumas 2 || zmWhere stories live. Discover now