on

240 17 8
                                    

Kaderle oyun oynuyordum. Bir kumar masasına oturmuş ve daha kartların adını bile bilmezken en iyilere meydan okumuştum. Ya her şeyimi kaybedecektim ya da masadan kazançlı ayrılmak için kadere bedel ödemek zorunda kalacaktım.

Bacaklarım titriyordu. Arabanın içerisinde yanan kalorifere rağmen elbisemin açıkta bıraktığı sırtım ürperiyordu. Omurgamdan yukarı sinsi bir şeytanın tırmandığını hissediyordum. Tüm bu hazırlığa, Ruth'un söylediği onca şeye rağmen arabanın kapısını açıp dışarı çıkmaya cesaretim yoktu. Sanki ayağa kalkmayı denesem bacaklarım kırılacak gibi hissediyordum. Boyumdan büyük işlere kalkışmıştım.

Ruth dediği gibi önce beni bir kuaföre götürmüştü. Oradaki herkesin arkadaşı olduğunu düşündüğüm samimi ve bol kahkahalı bir ortama girmiştik. Uzun tartışmalara rağmen saçlarımı kızıl yapmayacağıma onları ikna etmiştim. Açık karamel, tenime giden hoş bir renk bulup saçlarımın boyunu kısaltmışlardı. Tüm bunların ne önemi olduğunu bilmiyordum çünkü elbisemi giyindikten sonra onları toplamış, aşağıdan hoş bir topuzla saçlarımı gizlemişlerdi.

Beyaz, sırt dekoltesi olan oldukça gösterişli bir elbise giyiyordum. Belki içerideki hanımefendiler arasında görülebilecek en sade elbise benimkiydi ama basit şeyler ne kadar dikkat çekici ve sıra dışıysa, bu üzerimdeki elbise de herkesin dudağını uçuklatacak kadar güzeldi. Bana kalsa yeni saç rengime uygun koyu renk, daha çirkin, daha sıradan ve daha çok herkesin taşıyabileceği bir parça giyerdim. Böylece bu kadar dizlerim titremezdi.

Taşıyamamaktan korkuyordum. Elime yüzüme bulaştırmaktan, rezil olmaktan, tekrar Zayn'e sorun olmaktan korkuyordum. İki çocuk annesi sorunlu bir kadındım ben, erkek arkadaşından intikam almak isteyen genç ve güzel bir üniversite öğrencisi değildim. Çocuk gibi sevdiğim adamı kızdırmaya, geri döndürmeye çalışamazdım. Kız arkadaşını rahatsız edemez, bir yerlere davetsiz giremezdim.

Zayn karşıma geçip: "Büyüdük artık," diyecekti. "İlişkimizin bittiğine beni hiç pişman etmiyorsun."

"Kendine güven," diye mırıldandı Ruth yan koltukta. "Oradaki en güzel kadın sen olacaksın. Roman seni gördüğünde aklını kaybedecek. Villaya özel olarak gireceği kapıyı araştırdım, böylece Zayn gibi sıradan misafirlerle de karşılaşmayacaksın. Adam isminin listede olmadığını söylediğin de sen benim kim olduğumu biliyor musun falan de, Roman'ın dikkatini çek. Gerisi senin oyunculuğuna kalmış."

"Ya göz devirip yanımdan geçer giderse?"

Dikiz aynasını bana çevirdi. Bir an yansımamla göz göze geldim. Bu makyaj, saçlarımın nazikçe toplanmış oluşu, tenime sürdükleri ve buram buram kokan hoş koku... Hepsi o kadar ben değildi ki, neden hayır diyemeyeceğini anlıyordum.

"Her zaman olduğundan daha güzel değilsin," diye fısıldadı kolumu okşayarak. "Hayatımda gördüğüm en güzel kadın sensin Alexa. Her şeyinle. Tenin yorgunluk kokarken, saçların iki çocuk büyüttüğünden ağarırken de en güzel kadın sensin."

"Peki nasıl çirkinleştim de Zayn'e bu kadar kötülük ettim?"

Bakışlarını kaçırdı. Elleri direksiyona tutundu. Sesi soğuklaştı. "Zayn'e kötülük ettiğini sandığın zamanlar uykunda seni öldürmeye çalıştığını hatırla."

Kelimelerinin ucu sivri bir bıçak gibi tenime battı. Kollarımı kendime sardım. Benim burada ne işim vardı? Neyin amacını güdüyordum? Gece sertçe akan bir akarsu gibiydi, bende sürüklenmiş giden küçük bir taştım. Gökyüzünde kızıl bir boya gibi dağılıyordu ve her şeyden vazgeçmek için henüz erkendi.

"Roman geldi," diye tısladı Ruth dikiz aynasından arkaya bakarak. Arabasını biliyor olmalıydı. "Sana dediklerimi unutma. Hemen kapıya ilerle. Ondan önce orada olursan daha doğal durur. Hadi git! Bir sorun olursa beni ararsın. Gelip seni alırım."

weapons and traumas 2 || zmWhere stories live. Discover now