3 - iz bırakanlar unutulmaz

477 63 46
                                    

"Seni şu an asla duyamam." Kıkırtıları arasında seçebildiğim kelimeler bunlardı. Kapıma dayandığı bu gecenin kör saatinin her bir saniyesinde ona ne olduğunu soruyor ve aptal gülüşmeler dışında hiçbir cevap alamıyordum. Uykum tamamiyle açılmışken kendimi tokatlamak üzereydim ki tüm dikkati yeniden kendi üstüne çekti. Eşiğe kustu.

Yarım Saat Önce

Hayatımda verdiğim tek bir istikrarlı kararım vardır. O da telefonumu sürekli olarak sessizde kullanmak. İstikrarlı olup da sevdiğim ve ölene dek devam ettireceğime emin olduğum tek kararım. Ancak bu kararı bu gece değiştirme dürtüsü nereden geldi diye sorarsanız, hiçbir cevap veremem. Beklediğim herhangi bir arama yoktu. Acilen duymam gereken bir haber de. Ama içimdeki o aptal influencer demişti ki, yahu bunca insan seslide kullanıyorsa bu telefonu vardır bir bildikleri.

Ben o kafama tüküreyim.

Gecenin üçünde kapının yumruklanmasıyla eş zamanlı olarak deli gibi çalmaya başlayan telefonumla yatağımda adeta kazık yemiş gibi dik bir pozisyona gelmiştim. Kendimi koridora fırlattığımda canım ev arkadaşlarımı da orada bulmak beni bir nebze de olsa rahatlatmıştı.

"Abi n'oluyor?"

Namjoon'un gözünü öfelerken kurduğu cümleye cevap olarak omuz silkerken Jungkook'un beni hafif kenara itmesiyle dikkatimi ona çevirdim. Ellerini yumruk yapmış ve kendini korur gibi göğüs hizasına kaldırmıştı. "Kesin hırsız. Kesin." Gözümü devirip bu sefer ben Jungkook'u göğsünden itip yumruklanması kesilmeyen kapıya yöneldim. "Beyinsizliğini saate veriyorum Jungkook."

İkisini arkama almış, istemeden, kapıya yaklaşıp gözümü deliğe yasladım. Görmeyi beklediğim şey asla ama asla kızıl saçlar değildi. Kapının sürgüsünü ve kilitleri açmaya başladığımda yumruklanma durmuştu.

Hepimiz hayalet görmüş gibi karşımızda bir dirseği kapının kenarına yaslanmış şekilde yıkıldı yıkılacak vaziyette duran çocuğa bakıyorduk. "Jimin?" İsminin üçümüzün ağzından da aynı anda çıkması hiç şaşırtıcı olmasa da ayakta duramayan arkadaşımız için bayağı komikti. Gülüşlerinin arasında saçma sapan bir şeyler gevelerken biz malum ev arkadaşları birbirimize bakmaktan başka bir şey yapamıyorduk. Çünkü karşımızda hiç görmediğimiz boyutta bir sarhoşluk vakası vardı ve hiçbirimizin bununla tecrübesi yoktu. Hiçbirimiz düzgün içiciler değildik. Kıç topladığımız kadar dağıttığımız da olmuştu ancak hiçbirinde her neredeysek oradan çıkıp birinin evine gidebilecek kadar kendimizde değildik. Jimin'in hiçbir yerinden de kendinde olduğunu belirten bir sinyal almıyorduk. Yani Jimin ya sünger gibi içiyordu ve normal birisi içse alkol komasına girecek düzey onu sarhoşluğun farklı bir boyutuna taşıyordu, ya da Jimin tam olarak şu anda, karşımızda, biz ona bakarken eş zamanlı olarak deliriyordu.

Birkaç yüz kez iyi misin ve ne oldu sorularını sormamıza rağmen yaptığı tek şey taşıyamadığı başını bir öne bir arkaya atmasıydı. En sonunda ellerimi omzuna koyup bedenini hafifçe dikeltmeye çalıştım. "Jimin, iyi misin? İçeri gir." Ağır ağır başını kaldırıp öylece gözlerimin içine baktı. Bakışlarında şu an bunu yaparken çok zorlandığını belli eden bir ifade vardı. Bir süre öylece gözlerimin içine baktıktan sonra konuştu. "Seni şu an asla duyamam."

Ardından iyice ağırlaşan başını öne eğdi ve kendini geri çekip kustu. Dizlerini büküp iki büklüm şekilde kapımızın önüne kusarken Jungkook kendisi de kusmamak için sırtını çevirmişti. "Bezle kova getir." Dediğime buruşturduğu yüzüyle başını sallayarak cevap verdi ve koşar adım içeri gitti. "Sen geçir içeri ben ilaç getireyim." Bu sefer haklı şekilde doktor tribine giren Namjoon'u dinleyerek öylece çömelmiş şekilde duran çocuğun koluna girip ağırca ayağa kaldırmaya çalıştım.

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum ℘ yoonminWhere stories live. Discover now