13 - yok inanma bi' şey yoktu, söyleyeceklerim yalandı

337 42 60
                                    

Vega - Serzenişte

Tam üç gün olmuştu. Tek başıma kaldığım, kendimi dinlediğim, aynada en çok bu aptal suratı görmek zorunda olduğum üç gün. Açıkçası ilk başta iyi gibiydi, biraz nefes almıştım. Evimdeydim, bir nevi tek sayılırdım. Telefonuma zaten hiç çok bakan bir insan olmadım. Ancak kendi başınalığımın otuz sekizinci saatinin sonlarına doğru bunun böyle olmayacağını ve görmeye çok alıştığım bir başka yüzün olduğu gerçeği suratıma tokat gibi çarpmıştı. Ev halkı benimle konuşmuyordu. Konuşulmayan, ama dimdik ortamızda duran birkaç şey vardı. Geçen bu neredeyse iki aylık süreç hepimizi psikolojik bir savaşa tabi tutmuştu. Özellikle de beni.

Ellerimi dayadığım ıslak lavabodan çektim ve gözlerimi kahverengi saçlarımdan ayırarak banyodan çıktım. Taehyung'un instagramdan açtığı videonun sesi geliyordu içeriden, Hoseok benimle gerçekten konuşmuyordu. Onunla bir şekilde yeniden iletişime geçmeliydim ama nasıl yapacağımı bilmiyordum işte. İnsan ilişkilerim hep iyi olmuştu, ta ki yalan söyleyip kavga edinceye kadar. Ne yapayım, kusurlarım vardı benim de. Karakterimin ağlamaklı yanları. Yapacak bir şeyim yoktu.

Kulağım telefonumdan gelecek bildirim seslerine odaklanmış şekilde içeri yürüdüm. İki bildirim bekliyordum. Birisi gerizekalı abimden beklediğim paranın hesabıma geldiğine dair bildirimdi. Diğeri ise Jungkook'tan almak için yalvardığım adres. Daegu'ya gidiyordum.

Geçtiğimiz birkaç gün gerçekten facia gibiydi. Yoongi'nin odasından kendimi attığımda beni ölümcül bakışlarla mutfakta karşılamıştı yeni 'arkadaş' grubum. Kıpkırmızı gözleriyle bana bakan Yoongi'ye üzülemeden Jungkook'un ateş saçan bakışları yüzünden hiçbir şey konuşamadan apar topar çıkmıştık onlardan, olan Taehyung ile Namjoon'un öpüşme seanslarına olmuştu. Ondan sonraki birkaç saat hiçbir şey yazmamıştım Yoongi'ye, instagramdan kedi veya bebek videosu bile yollamamıştım yani o boyutta konuşmuyordum. Haklı olduğum için falan değil tabi ki de, cesaret edemiyordum. Bir konuşma başlatmaya hakkım yoktu. Sonra birkaç saat geçti ve dayanamadım. Ancak attığım mesajların hiçbirini görmedi. Hiçbirini. Panikle Jungkook'u arayışım hüsranla sonuçlanmıştı çünkü bana Yoongi'nin eve gittiğini söylemişti. Ev eve yani, Daegu'ya. Bildiğin annesinin babasının yanına. Tüylerim ürpermişti. İnsanlar gerçekten kendi hür iradeleriyle ailelerinin yanına gidiyorlardı. Hatırladığım anıyla dikelen tüylerimi ovaladım.

Taehyung'un yanına attığımda kendimi, kafamda yaptığım planı ona da söyleme gereği duydum çünkü en yakın arkadaşlarımdan biriydi. ''Daegu'ya gidiyorum.'' Ağzı beş karış açılmış ve tiktok izlemeyi kesecek bir şaşkınlıkla bana bakmaya başlamıştı. ''Nereye gidiyorsun nereye?'' Pozisyonunu düzeltip dizlerinin üzerine kuruldu, bu sefer onun gibi yayılan bendim. ''Daegu'ya. Yoongi'nin yanına.'' Şaşkınlığı bir saniye silinmezken yüzünden, beni yerimde kıpırdatan Hoseok'un arkamdan gelen sesiydi. ''Embesil misin ne Daegu'su? Virüs var dışarıda.''

Ağzımın içinde bir hyung gevelemeye engel olamadım, son sekiz gün içinde benimle konuştuğu üçüncü cümle olabilirdi çünkü. ''Aptal aptal konuşma.'' Mutfağa yöneliyordu ki bir yumruk gibi boğazıma yükselen cesareti bileğinden yakaladım. ''Hyung bir gelir misin lütfen?'' Bu konuşmama grevinde hiç ondan bir şey rica etmemiştim. Sadece beni azarlamalarına başımı eğip haklısın diyebilmiştim. Kibar tonuma o da şaşırmış olmalı ki bir süre öylece durdu. Sonra yaklaştı ve Taehyung ile aramdaki boşluğa oturdu. Dimdik, sopa yutmuş gibi oturuyordu. En yakın arkadaşım artık benim yanımda rahat değildi. Taehyung sırnaşıklığının hakkını verip bacağını ve kollarını Hoseok'un gövdesine doladı, o da elini Taehyung'un baldırına koydu. Bu tabloda benim yerim Hoseok'un diğer tarafını sarmak olurdu. Yumruk yapıp dizime konumlandırdığım ellerim ve titremesin diye yutkunup durduğum sesimle karşısında dikilmek olmazdı. En yakın arkadaşım artık en yakın arkadaşım değildi.

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum ℘ yoonminWhere stories live. Discover now