6 - farkında değilsin kendinin

398 60 73
                                    

Gecenin dördüydü, belki beşi. Gözüme bir gram uyku girmemişti. Öylece koltukta mışıl mışıl uyuyan Jimin'i izliyordum karşısında oturduğum koltuktan. Masaya kül tablasına ulaşmak için eğilmenin dışında kıpırdamamıştım. Rüya dahi görmeyecek kadar derindi uykusu. Göz kapakları yahut kirpikleri bir kere bile titrememişti. Kıpırdanmamış, derin nefes almamış, mırıldanmamıştı. Çıt çıkmayan odada burnundan gelen hırıltıyı duymasam öldü sanardım.

Derin bir nefes bıraktım onun aksine. Onu anlıyordum. Anlayabiliyordum. Bu yüzden sinirimin, hiddetimin geçtiğinin farkındaydım. Empati doluyordu yerine. Kendimden nefret etmek istesem de yapamıyordum. Olmuyor. Çünkü titrek göz bebekleriyle bana baktığı andan sonra hiçbir şeyin önemi kalmıyor.

Benim de kendimi çok umutsuz hissettiğim zamanlar olmuştu. Çıkmazdan çıkmaza düştüğüm, destek almak zorunda olduğum. Yalnızdım, herkes gibi yalnız olmuştum. En azından bunu hissetmiştim. Ama her defasında dibe sadece çok yaklaşmıştım, asla değmemiştim. Her defasında birisi beni yaka paça da olsa o karanlığın dipsizliğinin girişinden çekmişti. Hep kıyısında dolanmıştım, ama o kapıyı hiç itmemiştim.

Jimin kapıyı kırarak girmişti.

Ona dayanabileceği yeni bir şey olduğunu göstermeden elindekini çekmek istemiyordum. Evet dayandığı şey kötüydü, ama ondan almak onu öldürürdü. Tamamen kişisel muhakemeye çevirmişti hayatımı. Kendimi ve kişiliğimi sorguluyordum artık.

Hayatım boyunca en korktuğum şeylerden biri çevremdeki birinin uyuşturucu bağımlısı çıkmasıydı. Bu konuda saatlerce annemle, arkadaşlarımla konuşmuştum. Ne yaparım diye, ne yapardık diye. Öylece bırakamazdım, ama bir noktadan sonra devam edemezdim. Çünkü benim de kullanandan bir farkım kalmazdı.

Gecenin bir köründe telefonum çalar da o kişinin adını ve uyuşturucu krizi kelimelerini aynı cümlede duyarım diye ödüm patlıyordu. Bir gün bu gerçekleşecekti, ya da tanımadığım biri arayıp arkadaşınız banyoda bayılmış adres bu diyecekti. Bu korkuyla yaşayamazdım. Kimse yaşayamazdı.

Başıma gelmişti. Şunu söylemeliyim ki, hiçbir şey ama hiçbir şey plan dahilinde gitmiyor. O kadar plan dahilinde gitmiyor ki hiçbir şey yapamıyorsunuz. Plan denen şey aklınıza gelmiyor çünkü her şey bir saniye içinde tepetaklak olup üstünüze yığıyor çığ gibi. Hiçbir şeyin hiçbir anlamı kalmıyor. Titrek eller ve terli alınlar dışında.

İkinci bir derin nefesi bıraktım. Saat beşi çeyrek geçiyordu. Kapının kilidi döndü. Kısık sesle konuşan iki ses zifiri geceyi doldurunca ayaklandım. Başımı geldikleri yöne doğru uzattım. Kapı direkt odaya açılıyordu anca kenardaki kolon yüzünden beni görmeleri için birkaç adım atmaları gerekliydi.

"Yoongi! Uyumadın mı?" İlk gören Namjoon'du beni, Jungkook kapıyı kitliyordu. Kollarımı göğsümde bağlayıp kolona yaslandım. "Yok. Jimin ile konuştuk biraz." Jungkook oyalanabildiği kadar oyalanıyordu. "Gitti mi burda mı?" Elimle içeriyi işaret ettim. "Sızdı. Dün cebinde varmış eroin." Dayandığım kolondan kendimi ittirip terliklerimi sürüyerek saatlerdir oturduğum yere geçtim. Belki Jungkook salak salak oyalanmayı keserdi.

Sırtımı sertçe bıraktığımda Namjoon da ceketini koltuğun koluna atmış ve başını dizime koyup yanıma kıvrılmıştı. "Dışarısı it gibi soğuk." Ellerini bacağımın altına sokmuştu. "Tarzan gibi çıkmışsın." Biz konuşurken kapı kapanma sesi geldi odaların olduğu yerden.

"İyi geceler demeden yatıyor ha? Kimin büyük olduğunu unutmuş." Bacağımın altındaki eliyle etimi sıktıktan sonra konuşmaya başladı Namjoon.

"Mal herif. Sakinleştirene kadar canım çıktı. Çok üzüldü sonra da ağlamasını durdurana kadar canım çıktı. Yürü git özür dile. Telefonuna bakıyordur." Derin bir nefes bıraktım. "Özür dilemek istemiyorum." Cevabı yine bir bacak çimdiklemesiydi. "Ay tamam be, barbar. Gidiyorum." Bacağımı sertçe kafasının altından çekip Jungkook'un kapısına yöneldim.

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum ℘ yoonminजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें