Bölüm 15: Profesörden Haberler

1.6K 66 18
                                    


Bölüm 15: Profesörden haberler

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 15: Profesörden haberler...

Profesör, ağır adımlarla laboratuvardan çıkarken gözlüklerini indirdi ve yakasının kenarına sıkıştırdı. Sızlayan göz kapakları ve kambur durmaktan zayıflamış bel kemikleri, dinlenmesi için onu uyarırken o, elinde tuttuğu dosyaları özenle kucaklayıp koridorlarda ilerledi. Beyaz duvarlar ve tek taraflı camlarla kaplı pencereler onun gözlerini daha çok yorarken sonunda aradığı odayı buldu. İçeriye girdiğinde, pek çok ajanın ve devlet adamının büyük masa başında kendisini beklediğini gördü.

''Profesör?'' diye atıldı, Altuğ. Masanın en başında, görkemli sandalyesinde oturuyordu. Parmakları birbiri arasından geçirmiş, elleri dudakları önüne gölge düşürür bir halde profesörü takip ediyordu. ''Umarız bize güzel haberleriniz vardır.''

Profesör, elindeki dosyayı masaya bıraktıktan sonra ellerini iki yana yaslayıp bedenini hafifçe eğdi. Yine kambur durmak zorunda kaldığı için kemikleri sızladı, sesini çıkaramadı. ''Güzel haberden kastınız, Elis'in hayati tehlikesinin hala devam ediyor oluşu ya da adamlarınızın devrilmiş vagonlar arasında can çekişiyor oluşu ise, onlarca güzel haberimiz var.''

Altuğ'un kaşları anında çatılıp dişleri birbirine çarparken ajanlar birbirine bakındı. ''Profesör!'' diye sert bir uyarıda bulundu adam. ''Elis için elimizden geleni yapıyoruz ancak sizin işbirliğiniz bizi bir hayli yavaşlattığı için kayıplar vermeye devam edeceğiz. O adam,''
Öne doğru eğilip işaret parmağını havada salladı. ''O Agron öylece kızın etrafında dolaşıp bilgileri bizden önce almayı hedeflerken ısrarla Elis'in hayatını korumaya çalıştığınızı söyleyerek bize yeterince yardımcı olmadınız. Şimdi de Özge Tanyeli'nin ve o trende bulunan diğer ajanların ölümünün sebebi olmadığınızı mı savunacaksınız?''

Gür sesi odada yankılanırken, Profesör telaşla başını kaldırdı ve mırıldandı. ''Özge'nin ölümü benim suçum değildi.''
''Evet, öyleydi Profesör!''
''Kontrol sizde olsaydı bir Agron'un ölümünü benim üstüme atmaya çalışmazdınız. Özge trend-''
Altuğ ayağa kalktığında, iki öfkeli adam şimdi karşı karşıya dikiliyordu. ''Tüm bunların suçlusunun siz olduğunu, yonga hakkındaki önemli gerçekleri es geçerek bize-''

Altuğ'un gittikçe yükselen sesi aniden odaya giren adam ile yarıda kesildi. Ak saçlı, temiz yüzlü bir adam ikili arasındaki şiddetli bakışmayı bölmek istercesine konuşmaya daldı.
''Altuğ, Profesör...'' ikili kendisine baktı. ''Olanların suçlusunu arayıp her şeyi tek bir kişinin üzerine yıkmaktansa üzerimize düşen sorumlulukları şimdiden sonra kabullenirsek her şey daha kolay çözülecektir.''

Adam, Altuğ'un yanına doğru adımlarken Altuğ bir adım yana kaydı. ''Özge Tanyeli'nin maruz kaldığı durum hepimizi tedirgin ediyor ancak kazayı önleyebilmemiz mümkün değildi. Belki Agronları kızdırdık ama bunun sorumluluğunu da bu odada bulunan kimsenin üzerine yıkamayız. Ayrıca, Elis hala hayatta olduğuna göre endişelenecek bir durum yok.'' Kıdemli adamın sözü üzerine bakışlar etrafta gezindi, odada kısa bir sessizlik oluştu.
Adam, masanın başındaki sandalyeye otururken, Altuğ da Ellerini önünde bağlayıp, birkaç saniye önceki öfkesini hızlıca yüzünden sildi ve hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Aynı anda profesörde yerine geçti.
''Profesör, lütfen araştırmalarınızın sonuçlarından bahsedin,'' dedi kıdemli adam. Profesörde hızlıca başını sallayıp dosyayı açtı. Söze başlarken, dosya el değiştirerek ajanlar arasında dolandı.
''Zehir, kanının %17'lik bir kısmına yayılmış durumda. Son kontrol ettiğimizde, yalnızca %9'du. Beklediğimizden daha hızlı ilerliyor olması bizim için dezavantaj oluşturuyor; bu şekilde ilerlemeye devam ederse, fark edilecektir.''
''Bence,'' diye atıldı Altuğ. ''O Agron çoktan kızın üzerinde araştırma yapmıştır. Zehirden haberi olduğuna eminim. Agronlar tehlikelidir, kız için hazırlanmış sonu hepimiz görebiliyoruz.''

Başka bir ajan Altuğ'u destekledi. ''Barkan, tüm Agronlardan daha tehlikeli. Zehrin sebebini öğrenince atağa geçecektir. Muhtemelen bununla kalmayıp çoktan öldürme emrini almıştır.''
''Ve kötü haberin yayılması da gecikmez.''
Profesör telaşla başını iki yana salladı. ''Eğer Elis'in başına bir iş gelirse, yonga hakkında hiçbir yardımda bulunmayacağımı biliyorsunuz. Bir anlaşma yaptık.''
''Elis'in başına bir iş gelmesi, yonganın zaten Demeter'in eline geçtiği anlamına gelir. Bu durumda, bize yardım etmekten başka şansınız kalmayacak.''
'' Elis'in yonga ile bir ilgisi olmadığını söylemiştim. Elis'ten bir araç gibi bahsetmekten vazgeçin. O benim emanetim!'' Profesörün gür sesi adeta salonda yankılanırken, sözlerinin etkisi hiçbir ajana ulaşmadı. Altuğ'un yüzünde kibirli bir gülümseme oluşurken elini çenesine yaslayıp mırıldandı. ''Acaba zehri kızın içine yerleştirdiğinizden biricik ailesinin haberi var mıydı? Eminim yoktur. Emanetinize ne güzel sahip çıkıyorsunuz,'' Çenesini rekabete hazır bir şekilde yukarıya kaldırdı. ''...Profesör.''

Profesör yeniden telaşla ayağa kalktı. ''Herkes zor kararlar verir ve kimse, sevdiklerini tehlikeye atacak zor kararları kolay kolay uygulayamaz. Eğer, yongayı Elis'e emanet etmeseydik, yonga çoktan Hakan Doğan'ın ölümü ile birlikte Gümrük'ün eline geçmiş olacaktı.''

''Tabii, Gümrük'ü harekete geçirenin kim olduğunu söylememize de gerek yok.''
''Buraya beni sorgulamak veya olanları üzerime yıkmak için çağırdıysanız, bu toplantının burada son bulacağını söylemeliyim.''
''Burada sizi suçlamıyoruz Profesör. Hakan Doğan'ın verdiği yanlış kararlardan bahsediyoruz,'' dedi, masanın başında oturan beyaz saçlı adam. ''Davet son buldu ve yonga el değiştiremedi. Ölmesi gereken kişiler öldü. Şimdi lütfen, bunları geçelim ve devam edelim.''

Profesör uzun uzun iki adama baktı. Söylenenleri kabul etmesi imkânsızdı ancak Vyshe'nin işin içine girmesini engellemek için buna devam etmeliydi.
''Zehirden haberi olabilirler ancak nedeni hala Elis'in bedeninde. Bundan eminim. Onu henüz çıkartmadıkları için şansımız devam ediyor.''

''Eğer nedenini öğrenmişlerse onu çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar.''
''Onu çıkarmak kolay değil, zehir bunu engelliyor,'' dedi karşılığında Profesör. ''Onu çıkarmaları için yeterli-''
''Hala daha kızın canından bahsediyorsan-'' diye atılan Altuğ'un sözü aniden yarıda kesildi.
''Sadece ondan bahsetmiyorum!'' Profesör derin bir nefes aldı ve bu defa o rekabete hazır bir halde başını kaldırdı. ''Emanetime sahip çıkmam gerekiyordu, bu yüzden bende tehlikeli bir şey denedim.''
Bakışlar profesörün kararlı yüzünde gezindi. ''Eğer bu girişim –zehri çıkarmak- doğru bir şekilde yapılmazsa zehir tüm vücuda yayılır ve Elis ölür. Elis ölürse, zehrin nedeni de tamamen ortadan kalkar.''
Odada önce derin bir sessizlik oluştu, ardından kaşlar çatıldı. Öfkeli hırıltılar yerini doldurdu. ''Ne?'' ''Ne?''
''Eğer Elis ölürse, ortada savaşacak bir şey kalmayacak. Bu şey, tamamen Elis'e bağlı. Doğru yapılmadığı sürece tüm emanetler yok olur. Canlı veya cansız, her şey bu dünyada silinir.''



GÖREV: Agron'un Çırağı | I-IIWhere stories live. Discover now