Bölüm 27: Yüzleşilmesi gerekenler

1.4K 58 5
                                    

Elis, büyük bir savaşın içine girmekle kalmadı; sınanması gereken yalnızca bedeni değil, aynı zamanda zihni... Elis, acılarına ve korkularına karşı koyabilecek mi?


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Bölüm 27: Yüzleşilmesi gerekenler

''Sana güveniyorum...''
Bardağı tutan elini önce aşağıya doğru eğdi, ardından da hızla yukarıya doğru savurdu. Elindeki bardak fırladı, aramızdaki onca kata rağmen merdiven boşluğunda yukarıya doğru çekilmeye başladı. Gözlerim hayretle açıldı, bardak yavaş çekimde bana doğru yol alırken aklımda onlarca felaket senaryosu oluştu.

O bardak Profesörün parmak izini taşıyan ve benim laboratuvara girmemi sağlayacak olan çok önemli bir araçtı ve biraz sonra olduğum kata ulaşamayıp yere çakılacak, paramparça olacaktı. Planımız tamamen alt üst olacaktı. Zira bardağı gören adamlar merdivenlerden düşmeyi göze alarak bardağa uzanıyor ve hızını yavaşlamasına neden oluyordu.

Bardağın on ikinci kata ulaşması imkânsız olduğu gibi, titreyen ellerimin onu yakalaması da imkânsızdı. Bardağın hızı an be an yavaşlarken on birinci kata kadar ulaştı ve ben onu yakalayabilmek için olabildiğince aşağıya doğru eğildim. Kendime olan tüm inancım yerle yeksan olmuş bir halde bardağa uzanmışken beni tamamen hayrete düşürecek bir mucize gerçekleşti ve bardak parmaklarım arasındaki yerini aldı. Üstü kana bulanmış cam bardağı yakalar yakalamaz dudaklarımdan şaşkınlık nidaları döküldü. İki yana kıvrılıp samimi bir gülücük oluşturan dudaklarım yakınımdan duyduğum adım sesleri ile aniden gerildi ve arkamı döndüğüm gibi çelik kapıyı açıp alandan çıktım. Karşıma çıkan uzun koridorun her iki yana kıvrılan duvarlarını görünce önce ne yapacağımı bilemedim, ardından da soluk soluğa kalmış Barkan'ın sesini duydum.

''Sağa!''

Koştum, ayaklarım çamura bulanmış gibi kayganlaşmış ve yorulmuş olmasına rağmen iki elimle sıkı sıkıya kavradığım cam bardakla delicesine koştum. Barkan, gitmem gereken her bir kıvrımı an be an tarif ederken hayatımda hiç olmadığı kadar heyecan doluydum. Dakikalar geçti, bir yerden sonra Barkan'ın sesi kesildi.

Korku, telaş ve adrenalin birleşip kalbimin göğüs kafesimi tırnaklamasına neden olurken sonunda durup soluklandım ve Barkan'a sesledim. Uzun bir süre ses vermeyişi, onun yakalanıp yakalanmadığı konusunda beni umutsuzluğa düşürürken bilmediğim yolları ilerlemeye devam ettim. Sık sık arkama bakıyor ve birinin peşimden gelip gelmediğini anlamaya çalışıyordum ki, biraz sonra biriyle çarpıştım.

Bardağı düşürmemek için hızla göğsüme yaslarken çığlık atmamak için kendimi zorladım ve çarptığım kişiye baktım. Benim boylarımda ve oldukça zayıf olan, üzerimdeki tuluma benzer siyah bir tulum giymiş ve sarı saçları kızıla çalmış kızı görür görmez kaşlarım çatıldı. Bebeksi yüzünden aşağıya dökülen terler, en az benim kadar yorgun olduğunu mırıldanırken dış görünüşünün bana ne kadar çok benzediğini düşündüm. Başımı hafifçe yana eğdiğimde o da eğdi ve biran için karşımda devasa bir ayna var sandım.

''Buradan git,'' diye mırıldanan kız, harekete geçmem için omzuma vururken bunun planın bir parçası olduğunu anladım.

Barkan, yalnızca kendi ile dikkat dağıtamayacağını bildiğinden sahte bir Elis oluşturarak benim rahat hareket etmemi sağlamayı amaçlamış olmalıydı.
Kızın söylediği yöne, sola doğru döndüğüm sırada koridorda adım sesleri duydum. Hemen ardındansa kız dramatik bir şekilde çığlık atıp tam tersi yönüme koşmaya başladı.

Bunu umursamaya çalıştım ve koşmaya devam ettim. Dakikalar sonra ise büyükçe bir alana geldim. O kadar büyük bir alana çıkmıştım ki, burasının da davet salonundan geri kalır bir yanı yoktu. Sağda ve solda onlarca çelik kapı vardı, yanlarında bulunan cam panellerin çoğunda ise şifreli giriş için izin gerektiren tuşlar mevcuttu.

Burasının gelmek istediğim yer olduğunu anlayabildim, sonunda laboratuvarın olduğu alana ulaşmıştım. Ancak hangi kapının Profesörün laboratuvarına açıldığını bilmiyordum.

Alana doğru koştum ve kapıların yanlarındaki panelde parmak izi gerektirenleri bulmaya çalıştım. Burada en az yedi tane kapı vardı ve bunlardan yalnızca üç tanesinde el izi gerektiren paneller bulunuyordu. İlk kapının yanına geldim ve giriş istediğimi belirten tuşa bastım. Panel hareket etti ve karşıma tamamıyla el şeklini andıran bir çukur çıktı. Elimdeki bardağa baktım, bardağı panele yaklaştırmayı denedim ancak bu mümkün değildi.

Barkan'ın nasıl yapacağımı dahi söylemeden beni buraya salmış olduğu gerçeğinin beni ne kadar sinirlendirdiğini görmezden gelmeye çalıştım. Telaşımdan dolayı yanaklarımı kaplamış ve makyajımı berbat eden gözyaşlarımı elbiseme silip etrafıma bakındım. Yaklaşmakta olan adım seslerini duyabiliyordum.

Bardağı uzunca inceledim, havaya kaldırıp ışığın altında yüzeyine baktım. Defalarca yüzeyine dokunmuş olmama rağmen üzerinde tek bir el izi görüyor olmamın bir işaret olduğunu düşündüm. Ardından vuran ışıkla belli belirsiz görünen kare bir bant olduğunu fark edince tırnaklarımı onu sökmek için kullandım. Biraz sonra ise bandı söktüm. Elimde, üzerinde el izi olan şeffaf bir kâğıt tutuyordum artık.

Kâğıttaki el izi elimi örtecek şekilde tuttuktan sonra paneldeki boşluğa yasladım ancak kırmızı bir ışık yanıp söndü, kilit açılmadı. Yanlış kapı olduğunu düşünüp hızla diğer kapıya koştum ancak ikinci kapıda aynı kırmızı ışıkla beni karşıladı.

Çaresizce son kapıya koşarken ardımdaki koridordan kuvvetli bir ses duydum. ''Olduğun yerde kal!''
Telaşla arkamı döndüm, onlarca ajanın üzerime doğru koştuğunu ve silahlarını tereddüt etmeden bana doğrulttuklarını gördüm. Çığlığım yine bizi yalnız bırakmazken korkum ellerimi titretti ve şeffaf kâğıdı yere düşürdüm. Mermer zemin üzerinde aniden kaybolan kâğıt korkumu ikiye katladı. Yere eğilip deli gibi kâğıdı aramaya başlarken ajanların bana doğru yaklaştığını gördüm.

Büyük alana çıkan adamlar hareketsiz kalmam için bağıradururken aniden irkilmeme neden olan ikinci bir gürültü alana yayıldı. Tavandaki havalandırmadan aşağıya düşen üç kişi aniden önümde belirip ajanlar ile arama bariyer oluştururken oluşan toz bulutunu def etmek için elimi sağa sola salladım. Ciğerlerime dolan tanecikleri def etmek için öksürdüm.

GÖREV: Agron'un Çırağı | I-IIWhere stories live. Discover now