a l t ı

1.7K 253 262
                                    

hort ayol

İnsanlar, istediğini almadan vazgeçmezdi. İnsanlar, istediğini almak için her yolu denerdi. İnsanlar, istediğini almak için denediği her yolda birine mutlaka zarar verirdi. Ya fiziksel ya da ruhsal...

Tam olarak kaç gündür bu oda da esirdim? Tam olarak kaç saat geçmişti? Hangi gündeydik?

Kapının açılması ile acıyan mavi gözlerimi o tarafa çevirdim. Yanağım acıyordu. Yanağım çok acıyordu. Kızardığına adımın Güneş olduğu kadar emindim. Hatta iz bile çıkmıştır.

Bulmuştu.

Evden kaçtığım gün beni bulmuştu.

Cebimdeki bıçakla onu yaralamıştım ama o benden fiziksel olarak daha güçlüydü. Beni döve döve kaçtığım yere geri götürmüştü. Bana el kaldırmıştı, bana vurmuştu! Ve benden hâlâ onu sevmemi bekliyordu! Aptal. Bunu rüyasında bile göremezdi.

Adım seslerini işittiğimde korkuyla, dizlerimi karnıma çektim. Odanın en köşesinde, yere çömelmiş bir vaziyetteydim ve kendimi çok savunmasız hissediyordum. Bana bir kez daha vursa kendimi koruyamazdım. Oldukça bitkin ve yorgundum. Yetmezmiş gibi kaçtığım günden beri yemek bile yememiştim. Üzerinden kaç gün geçti bilmiyorum ama o günden beri karnım açtı. Zayıfladığıma yemin edebilirim.

Önümde çömeldiğinde, bakışlarımı kaçırdım. İşaret parmağıyla çenemden tutup ona bakmamı sağladığında, her yanıma gelişindeki rutini uyguladım.

Yüzüne tükürdüm.

Gözlerini yumdu. Derin bir nefes bıraktı ve cebinden bir peçete çıkarıp yüzünü temizledi. "Böyle bir tepki vereceğini biliyordum, iyi ki yanıma peçete almışım." Kendimi tutamadım. "Keşke beyinde alsaydın orospu çocuğu!"

Bağırışım ardından eliyle burun kemerini sıktı. "Kaçmamalıydın, Güneş." Onu tüm gücümle ittirdim. Beklemediği için kalçasının üstüne düşmüştü. "Haklısın! Buradan öylece kaçmamalıydım! Önce o, sana kendini bir bok hissettiren önündekine sonra da geri zihniyetini barındıran kafana sıkıp, kaçmalıydım!"

Ses tellerim bağırmaktan çok fazla acıyordu. Ama yine de direnmeyi bırakmayacaktım. Ayağa kalktığında ben de kalktım. "Karşına kim çıktı, kimler çıktı bilmiyorum. Sana, kadınlar boyun eğer, sev dedim mi sever, yap dedim yapar, diye kim öğretti bilmiyorum."

Ona doğru ilerledim ve kahve gözlerine bakarak tam karşısında dikildim. İşaret parmağımla, şakağına bastırdım. "Beni, o aptal zihninde nasıl canlandırdın bilmiyorum." Mavi gözlerimdeki öfkeyi sesime yansıttım. "Ama kazanana kadar... Seninle savaşım sürecek." Sırıttım. "Seni yeneceğim."

Alayla güldü ve bir adım geriledi. "Dayaktan gebermek üzere olduğun günü çabuk unutuyorsun, Güneş. 'Bana vurma, bana el kaldırma,' diye yalvarışlarını..." Sinirle ellerimi yumruk yaptım. "Henüz dört gün oldu, Güneş. Ama bu boktan konuşmaların devam ederse, dört gün öncesini seve seve sana hatırlatabilirim." Yumruk yaptığım elimi ona doğru kaldırdığımda usta bir hareketle bileğimden tuttu ve kolumu ters çevirdi. Acıyla attığım çığlık arasında onun kahkahasını duyabilmiştim. Sırtımı, göğsüne yasladığı anda tuttuğu kolumu kurtarmaya çalıştım ama çok zordu. Canım acıyordu.

"Sana bir sır vereyim mi Güneş? Seni yaklaşık iki senedir takip ediyorum." Korkuyla gözlerim büyüdü. "Baban ile aramızda büyük bir düşmanlık var." Söylediği her kelime, alıp-verdiği her nefes tenime çarpıyordu. Kendimden bir kez daha iğrendim.

"Olur da sevgili baban bir yanlış yaparsa diye... Sonra sana karşı bir şeyler hissetmeye başladım." Sözünü kestim. "Hislerine tüküreyim." Cık cıkladı. "O güzel dudaklarına hiç yakışıyor mu bu sözler?" Zor da olsa alayla güldüm. Hangi durumda olursam olayım, huyumdan asla vazgeçmezdim.

kadınWhere stories live. Discover now