23-Elsa'nın Gerçekleri

83 4 1
                                    

Vücudumun kontrolü tamamen ondaydı. Müzikle beraber hepimiz aynı anda harekete geçmiştik. Vals yapıyorduk. Birbirimize tutunduk. Sandığımdan kolaydı. Tamamen kontrol ondaydı. Sevdim mi? Kesinlikle hayır. Çünkü kukla gibi hissetmiştim kendimi. Uzun bir hayatım olacaktı ama bu hayatın şuan ilk 2 ayını hiç etmiştim. Oysaki yeni dil öğrenebilirdim. En basitinden bu dansı öğrenmişte olabilirdim. Birden belimden tuttu. Ve hafifçe yukarı kaldırıp
etrafımızda bizi döndürdü. Dans hızlanmaya başlamıştı. Kontrol bende olmadığı için başım dönüyordu. Birden müzik iyice yükseldi ve zirvede tekrardan sakinleşirken diğer insanlar da bizlere katıldı. Solumuz da Francis ve Violette yer alıyordu. Sağ da ise Tarık ve Adele. Gözlerimi kapattım. Başım dönüyordu. Gözlerimi kapatır kapatmaz yine o bilgelerden birinin sözleri kulağıma doldu.
" Soruların seni takip edecek. Sorularından kaçamayacaksın" Birden korkuyla gözlerimi açtım. Ve onların salona girdikleri yüksek kapıya baktım. Hala kapalıydı kapıları.
Jeremy=İyi misin? İstersen oturabiliriz diye bağırdı kulağıma.
-çok iyi olur. Başım döndü biraz.
Ardından yerimize geçtik. Oturup masadaki sudan içtim.
J-iyisin değil mi?
Kafamı evet anlamında salladım.
J=Benim 5. Evin yanına uğramam lazım.
-Neden dedim korkuyla.
J= Elsa'nin oyun oynadığı belli. Bizi düşman yapmak istiyor tekrardan. Açıklama yapmam gerekiyor. Gelirim çok sürmez.
Kafama bir öpücük koyup gitti. Derin bir nefes alıp önüme konmuş hindi etinden bir parça aldım. Kalabalık ekibin arasından Bizimkileri yakalamaya çalışıyordum. Ah işte oradalardı. Çiftler değişmişti. Ve mutlulukla dans ediyorlardı. Onları böyle görmek içimi ısıtmıştı. Birden müzik değişti. Ve daha sakin bir hal aldı. Çiftlerin bir kısmı yerine geri otururken bir kısmı da sakin müzikte sakin sakin salınmaya devam ettiler.
Albert: Acaba bu dansı bana eşlik eder misiniz?
Yanıma gelen Albert baktım. Elini uzatmış cevabımı bekliyordu. Öyle bir söylemişti ki hayır deme şansım yok gibiydi. Masaya gelen çiftlere baktım. Hepsi aynı anda kafalarını salladılar. Yani evet hayır deme şansım yoktu. Gülümsedim ve elimi eline koydum. Dans pistine adım atarken
-Dans etmekte çok kötüyümdür şimdiden uyarayım.
Al:Hahahaha hiç problem değil.
Neyse ki müzik sakinleşmişti. Basit bir danstı. İkimiz birbirimize sarıldık. Araya olabildiğince mesafe koymaya çalışıyordum.
Al: Eee Meriç, sen ne düşünüyorsun.
-Ne konuda?
Al: Bu tarafsızlık ile ilgili tabii ki. Edward ve Marry çok inatçılar. Ama onlara uymak zorunda değilsin. Bak Tarık ve Adele bizlere katıldı. Ve gayet mutlulular.
-Bu dünyaya yeni adim attım. O yüzden hiçbir fikrim yok. Sanırım bende tarafsızlığı tercih edeceğim.
Beni kendi etrafım da döndürdü.
Al: Ah çok yazık bir fikir. Oysaki yeteneğinle bize çok yardımcı olabilirdin. Fikrini değiştirmek için ne yapabilirim. Lütfen söyle, ne istersen.
Yeteneğimi biliyor olmasıyla şaşkınlık içindeydim. Omzunun ardından bizim masaya baktım. Adele endişeyle bizi izliyordu. Kaşlarımı çatım ona sinirle baktım.
Sessizce ağzında " Özür Dilerim" dedi.
-Hiçbir şey istemiyorum. Şuanlık ailemin aldığı kararı onaylıyorum. Onlardan yanayım.
Al: Çok yazık. Senin gibi birini kaybetmiş olmak benim için çok acı olacak.
-Taraf seçmiyoruz ki neden düşmanımız gibi konuşuyorsunuz.
Al: Bu benim kaçıncı savaşım inan hatırlamıyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da her savaşta ilk tarafsızlar kaybeder.
Müzik durdu. Geriye çekilip elimi öptü Ve beni dans pistinin ortasında bırakıp kalabalığa karıştı. Derin bir nefes alıp içimden ona kadar saydım. Ardından bizimkilerin yanına geçtim. Jeremy henüz gelmemişti. Çevreme şöyle bir bakınıp onu aramaya çalıştım.
V= Thomas'i mi arıyorsun dedi gülerek
Kaşlarımı çatıp ona döndüm.
-Thomas? O kim?
V=İşte şu bilge ekipteki kötü çocuk.
Adele: İstersen seni tanıştırabilirim diye araya girdi sevimlilikle.
Gözlerimi kısıp ona kötü kötü baktım. Yeteneğimi açıklamış olmasını daha henüz konuşmamıştık. Ama suçunun farkındaydı.
-Jeremy arıyorum.
Tekrar etrafıma bakınmaya başladım.
F: Sahi o nerede?
-5. Ev ile konuşmaya gitti. Hemen dönerim dedi ama hala gelmedi.
Endişelenmeye başlamıştım. Diğerleri de çevrelerine bakınmaya başlamışlardı.
Tarık: işte ordalar. Hala konuşuyorlar.
Tarığın gösterdiği yere baktım. Salonun köşesinde gergin bir konuşma yapıyorlardı. Sadece ikisi vardı. Bir süre onları izledim. Bir yandan da yemeğimi yiyordum. Tekrar müzik başladığında bizimkiler de dahil herkes ayağa kalkıp dans etmeye başladılar. Hareketli bir pop müziği çalıyordu bu sefer. Kalabalık bir anlığına görüş açımı kapattı. Yandaki sandalyeye geçtim daha rahat görmek için.
Yoklardı. Hemen ayağa kalktım. Bir saniye içinde nereye kaybolmuşlardı? Hemen masadan kalkıp olmaları gereken köşeye ilerledim. Kalabalığı geçmeye çalıştım. En sonunda köşeye ulaştığım da kapısı açık bir giriş fark ettim. Çevreme şöyle bir göz gezdirdim. Yoklardı. Buradan girmiş olmalar gerekiyordu. Kapı oldukça alçaktı. Eğilerek içeri girdim. Direk yukarı çıkan merdivenler beni karşıladı. Elbisemin kenarını katlayıp
merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. iki yönlü bir koridora açılıyordu. Sağ mı sol mu? Bir süre ses dinlemeye çalıştım. Sağ taraftan bir çığlık benzeri ses duyunca hiç düşünmeden o yöne koşmaya başladım. Sesin geldiği eski kapıyı açıp içeri daldım.
Assiktir. Gözlerimi hemen elimle kapattım. O çocuk, Thomas ve barbie kız sevişiyorlardı.
-Özür dilerim, özür dilerim.
Kapıdan geri çıkıp ardımdan kapatırken birden biri kapıyı tuttu. Ellerimi araladığım da karşımda yarı çıplak Thomas yer alıyordu. Altında smokin pantolonu vardı. Ve önü ıslaktı. Üst vücudu kasla kaplıydı. Her kasın anatomisi adeta
seçiliyordu. Yağ oranı kaçtı acaba. Sıfır falan mı? Göğsünde kıl vardı. Ama daha önce kestiği için kısa duruyordu. Tam kalbinin üzerinde yuvarlak ufak basit bir dövme vardı. çıplak ayağını kapıya koymuştu. Böylece kapatmama engel olmuştu.
Thomas: Dur. Sorularının cevaplarını aramaya mi geldin?
Hala yüzüme bakmıyor gibiydi. Yine içime bakıyor gibi. Saçları sevişmeden dolayı daha Da dağılmıştı.
-Hayır, Jeremy kaybettim de buraya geldi sandım. Özür dilerim, özür dilerim dedim
Arkasında yatakta giyinmeye çalışan Barbie'ye de.
Barbie:Ay sorun değil tatlım. Olabilir böyle şeyler.
Gerçekten ruj beyinli gibi konuşuyordu. Doğrusu nasıl bilgeydi aklım almıyor. Bunu bir tek ben değil herkes düşünüyordu. Sorulan sorulara tek başına asla cevap vermez hep tek olduğun da sorulardan kaçar o dediğini hatırladım Violette'nin.
-Ben aramaya devam edeyim. Kusura bakmayın tekrardan. Tam geldiğim yönde geri dönecektim ki, birden kolumu tuttu.
Kolumu tutan eline baktım. Kafamı salladım Ne oluyor diye?
T: Jeremy dert etme. Hissediyorum o iyi. Sen kendi sorularını dert et. Dilersen onların bir kısmına cevap olabilirim.
Bu sırada gömleğini ilikliyordu. ister istemez gömleğini iliklemesini izledim bir süre. Dalmıştım. Gözlerimin önünde elini şıklattı. gülüyordu.
T: Ne diyorsun?
Allah'ın cezası şuan seni düşünüyordum. Cool cool takılılıyorsun. Yere bakarak bir süre ciddi düşündüm. Aklımda bir kaç soru vardı. Ve artık cevapları Edward veya Jeremy'den öğrenemeyeceğime emindim. Peki ya ona güvenebilir miydim? Bunun cevabını da bilmiyordum. Ama bir şey kaybedecek miydim?
-Karşılığın da ne vereceğim.
T: Zekice bir soru. İnsanlar nedense bilginin karşılıksız olacağını sanırlar. Ama en değerlisi ve paha biçilmezi bilginin kendisidir.
-Yani? Ne istiyorsun?
Şuan felsefik konuşmaları çekecek halde değildim.
T: Bunu bir iyilik olarak düşün. Belki yeri geldiğin de bende senden bir iyilik isterim. Zoraki bir şey gibi de düşünme. İçimden bir ses seninle çok uzun bir yolculuğun bizi beklediğini söylüyor. Genel de yanılmam. En iyisi sorularına karşılık dostluğun diyelim.
Bu cevap beni rahatlatması gerekirken nedense daha çok germişti. Ne yolculuğuna çıkacaktık ki? Gerçekten daha soru sormadan bir sürü başka soru ediniyordum. Derin nefes aldım. Asıl sorularımı düşünüp aklımı çelmesine izin vermemeliydim.
-Kabul ediyorum.
T: O zaman bilge odasına geçelim.
Ardından aynı koridora girdik. Ve tam karşımızdaki kitaplığın karşısında durdu. Ve bir kitabı çekip açtı. Böylece kütüphanenin ardından bir asansör ortaya çıktı.
-Çok klasik dedim gülerek.
Bana yandan bir bakış atıp güldü. Ardından anlamadığım bir kaç tuş kombinasyonuna bastı. Asansör hızla kendini boşluğa bıraktı. Bense tabi çığlığı bastım. Thomas'ın koluna yapıştım.
-Düşüyoruuuz
T: Sakin ol. Varmak üzereyiz.
Bir dakika kadar daha sürdü bu hızlı düşüş. Ve ardından aniden durdu.
T:Artık tırnaklarını geçirmeyi bıraksan diyorum.
O söyleyene kadar tırnaklarımı onun koluna geçirdiğimi fark etmemiştim..
Özür dilerim dedim ve elimi ondam çektim. Önden açılan kapıdan içeri girdik. Ben böyle bir kütüphabe hayatımda hiç görmemiştim. Her taraf eski kitaplarla doluydu. Ve hepsi özenle paketlenmiştiler. Eski kütüphaneye yeni teknolojilerle donatmışlardı. Kenarda bir camın içinde Robot kollar bir kitabın bakımını oldukça yavaş bir şekilde yapıyorlardı. Ağzım açık çevreme bakıyordum. Devasa yükseklikte
bir salondu burası. Tavanda ise siyah ve beyaz iki yuvarlak ve ortasında bu iki farklı rengi birleştiren rengarenk bir şerit vardı. Basit ama görkemli duruyordu. Thomas kütüphanenin tam ortasında duran eski tahta oturdu. Tahtadan taht öyle ağım şahım değildi. Ama yine de dikkat çekiyordu. Bir kulbunda aslan bir diğerinde ise yılan figürü duruyordu.
T-sorunu dinliyorum.
-benim yeteneğim zamanı yavaşlatmak. Evimizin kurucusu ile yeteneğimin örtüştüğü söylendi. Bu ne anlama geliyor?
T: hmmm, bu bilgi doğru değil. Evinizin kurucusu ile uzaktan yakından yetenekleriniz örtüşmüyor. Onun yeteneği iç görüydü. Muazzam bir yetenekti. Belki de beni en çok hayran eden yetenek.
-Tanıyormuş gibi konuşuyorsun.
Gülümsedi ve uzağa odaklandı.
T: Tanıyordum. İhaneti bizler için çok üzücüydü. Ancak yine de bizi kurtarmış olanda oydu
-Kurtarmıştı derken?
T: Eski dünyadan bizi kurtarıp yeni dünyaya bizi taşıyan ekipten biri oydu. Eski dünyanın kapılarını o ve ekibi kapattı. Hükümet tekrardan açılmasından korktu. Hükümetin elde edemediği tek bilginin sahibiydi. O da o kapıların nasıl açılıp kapanacağıydı. Hiçbir zaman bunu söylemedi. Hükümet de bence onu kıskandı. Ama gene de kapılar açılacak. Son bir soru hakkın var. İyi düşün
ve karar ver.
Aslında kafamda iki soru vardı. Biri kapıların ardında ne vardığıydı. Ama ikincisini sormayı tercih ettim.
-Mistik. Mistik nedir?
T: Bu soruyu duymayalı yüzyıllar olmuştu. Mistik çok çok eski bir efsaneye dayanıyor. Tanrı'nın eski dünyaya düşürdüğü 3 gölge ile ilgili bir efsane. Tarihimizin en eski ve asla çözülemeyen efsanesi.
Eliyle tavanı gösterdi.
T: Tanrı Dünya'ya 3 gölgesini düşürdü. Biri beyazdı. Dünyaya doğum oldu. Böylece insanlar ve hayvanlar çoğaldı. Sadece onlarda değil. Bitkiler ve daha bir çok bilinmeyen canlı. Ardından 2. Gölge düştü. Siyah. Bu gölge ölümdü. Böylece insanlar ölmeye başladı. Doğuramamızın nedeni ne hiç düşündün mü?
Kafamı hayır anlamında salladım.
T: Bu da başka eski bir hikaye. İlk seçilmiş çift dönüşümünden önce ölümle anlaşma yapmış. Buna göre ölüm onlara sonsuzluğu verecek ancak doğumdan uzak duracaklardı. Ardından ilk kadın seçilmiş bu duruma çok üzülmüş. Çünkü kimse onlara katılmaz olmuş. Sadece o ve kocası varmış. Bunlar İlk iki evin kurucularıymış. Kadın ölümün anlaşmasını hiçe sayıp doğuma gitmiş.
Doğum da ona kutsal suyu, dönüşürken içinden geçtiğimiz sıvıyı, hediye etmiş. Ölüm çok sinirlenmiş bu duruma. Ve sıvıya Ölüm bulaştırmış. Böylece bu sıvıdan geçen insanların çoğu ölmüş. Çok ama çok çok azı bu sıvıdan geçip doğuma ulaşmış. Bu sıvıdan ilk geçebilense 3. Evin kurucusu. Her zaman göz bebeği olan ilk çocuk.
Birden uzaklara dalıp bu duruma güldü.
-Peki ya 3. Mistik?
T: Ah o benim favorim. Doğumdan ölüme bizi taşıyan. Zamanın ta kendisi. Hiç gören veya duyan olmamış. Kimine göre koca bir efsane. Bize neden hiç işlemez bunu inan bende merak ediyorum. Belki birisi bizim adımıza bir anlaşma yapmıştır zamanında.
Ardından bana baktı. Belki de ilk kez. Direk gözlerimin içine. Siyah gözlerinin ardında sakladığı çok şey vardı. Ve sanki benim gözlerimde bir şeyler arıyordu. Bu siyah gözlerden hem korkup hem de arzu duymak garip bir duyguydu. Birden ayağa kalktı. Ve tam önümde durdu. Gözlerimi onun gözlerinden çekemiyordum. Yaklaşınca yoğun erkeksi baharat kokusu ciğerlerime
doldu. Eliyle yüzümdeki saçı tutup kulağımın arkasına koydu. Nefesini yüzüme verdi.
T: Artık geri dönsek iyi olur.


DönüşümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin