29

76 4 1
                                    

Eski, terk edilmeye yüz tutmuş bir


pansiyondaydık. Kahirenin biraz dış kısmın

da bir tepe de yer alıyordu. Yıkılmaya yüz

tutmuş bu pansiyonun muhteşem gizli bir

özelliği vardı. O da Kahire'nin ayaklarınızın

altında olmasıydı. Piramitleri ve şehri

tamamen izleyebiliyordunuz.

İşte bu manzaraya karşı bakıyordum.

Balkonun demirlerine yaslanmış, serin

havayı umursamıyordum. Thomas ise

içeride uzanıyordu. Teklifini kabul ettiğim

taksi konuşmamızdan beri ikimiz de

konuşmuyorduk. Nasıl konuşabilirdim ki? Ne

diyebilirdim Hayat arkadaşını kaybetmişti.

Kolay değil, yüzyıllardır bir aradaydılar. O

yüzden sessizliğine saygı duymuştum.

Kafamı kaldırdım ve parıl parl parlayan

yıldızlara baktım.


T:Güzeller değil mi?


Kafamı çevirip yanıma gelmiş olan Thomas

baktım. Yorgun görünüyordu. Üstün de

beyaz bir tişört vardı. Üzerinde ise siyah bir

hırka. Altında ise kırmızı siyah kareli bir

pijama. Siyah saçları dağınıktı.
Yorgunluğun

etkisiyle teni solmuştu. Kafasını yıldızlara

kaldırmış izliyordu. Yıldızların parıltısı gece

simsiyah görünen gözlerinde parıldıyorlardı.

Ve böylece bir gece görüntüsü de

gözlerindeydi. Ve bana sorarsanız en güzel

görünen gece ona aitti. Kafamı ondan ayırıp

bende gökyüzüne baktım.


-Çok güzeller.


Bir süre sessizlik içinde geceyi izledik.

Gözümü gökyüzünden ayırmadan içim de

tuttuğum soruyu sordum.


-Nasılsın?


T: Bilmem. Belki de yüzyıllar sonra nasıl

olmam gerektiğini bilemiyorum. Sence nasıl O
Olmalıyım?


-Üzgün, mutsuz, eksik en çokta kızgın

olmalısın. Biraz da umutlu.


T:Neden umutlu olmam gerekiyor ki?


-Barbara'nın ölüp ölmediğinden emin

olamazsın. Belki de bir şekil de onu

öldürmediler ve tutsak tuttular. Hala umut

yok mu?


Thomas kafasını iki yanına salladı.

Ardından sol elini bana uzattı. Ve işaret

parmağı üzerinde daha önce gördüğüm taşlı

yüzüğü gösterdi. Eski aslan figürü belki taş

DönüşümDonde viven las historias. Descúbrelo ahora