2-(bitmişlik)

234 13 53
                                    

Tom beni hala aramamıştı. Onu aramak istedim. Ancak telefonu elime aldığım gibi geri fırlattım. Ona gitme diye yalvarabilirdim ama bana koyduğu şartı kabul edemezdim. Lütfen böyle bitmesin diye iç geçiriyordum. Ben bu rüyaya fazla bağlanmıştım. Sonunda güzel bir şeyler olabileceğine inancım çok yüksekti. Böyle bitmemesi için uğraşacaktım.Joe konusunu ben halledene kadar açmamasını planlıyordum. Ondan ayrılmam mümkün olsa hemen ayrılırdım. Sadece biraz daha zamana ihtiyacım vardı.

Yatağımdan kalktım,elimi yüzümü yıkayıp kendime geldim. Tom ile buluşurken taktığım peruğu taktım. Onu nerede bulacağımı çok iyi biliyordum.

İlk öpüştüğümüz yer, bunca zamandan sonra onu ilk gördüğüm yer... Bizim hikayemiz bu mekanda dönüm noktalarına uğruyordu. Şimdi de tekrar birleşeceğimiz yer olacaktı. Hızlı adımlarla oraya doğru yürümeye başladım.

Oraya girdiğimde yere uzanmış Tom'u gördüm. İçmiyordu. Öylece uzanmış düşünüyor ve hafif hafif ağlıyordu. Yüzünü incelemeye başladım. Gözlerinin yanındaki çizgiler gülerken onu çok sevimli yapıyordu ama ağlayınca sanki acısını üç katına çıkarıyordu. Masmavi gözleri kızarmıştı. Parlayarak bakan gözlerindeki ışık sanki yok olmuştu. Kupkuru ve acı dolu bakıyordu. Gözlerinden burnuna doğru indiğimde burnunun da kızardığını gördüm. Bu hafif ağlaması sanırım onun sakinleştiğini andı. Alt dudağı hala titriyordu. Ellerine kendi tırnağını batırmıştı. İzlerini tek tek takip ettim. Geceden beri burda olmalıydı. Onun usulca kendini yasladığı duvara baktım. Onu buradan götüreceğim gün o duvardan destek almaması için onu kendime üç adım çekmiştim. Sadece bana tutunsun istediğim için. Hafifçe gülümsedim. Yanına gidip ne diyeceğimi bilmiyordum. Belki onu tekrar evime götürürdüm. Onu bu hale getirdiğim için kendimden nefret ettim. Daha ona doğru bi adım atmadan derin bi nefes alarak konuşmaya başladı:

"Gitmeni istiyorum,lütfen."

Şaşırmıştım. Benim geldiğimi bile görmemişti daha.

"Tom,benim Tay."

"Biliyorum."

"Nasıl?"

Bana bakmadan konuşuyordu. Bu durum canımı sıkmaya başlamıştı. Sonunda yavaşça yüzünü bana döndü.

"Sandal ağacı."

"Ne?"

"Saçın... Sandal ağacı kokuyor. Yayılan bi koku. Girdiğinde tüm odayı kaplıyor. Bir köpek olmasam da seni tanıyabiliyorum."

Gülümsemiştim. Ona doğru ben bi adım atınca geri adım attı. Duraksadım.

"Tom,böyle yapma. Ne olur yapma."

Tom suratındaki her ifadeyi yutmuş bir şekilde bana bakıyordu. Öyle boş,öyle duygusuz...

"Taylor lütfen git."

"Seni yalnız bırakmak istemiyorum."

"Sen burdayken de yalnız hissediyorum."

Elimdeki çantamı yere bıraktım ve ona doğru üç büyük attım.

"Tom yeter! Geri alamayacağın şeyler söyleme. Kırıcı oluyorsun."

"Kırmamı istemiyorsan git."

"İyi!"

Geri döndüm ve çantamı aldım. Hafif koşarak çıktım. Arkamı döndüğüm anda ağlamaya başlamıştım.

Kendimi eve atar atmaz peruğumu çıkardım.

Sen varken de yalnız hissediyorum. Bu cümleyi duymayı haketmedim işte. Evet haksızdım o yüzden onun yanına gittim. Ama o bana onun sevdiği kadın değilmişim gibi davrandı. Kendimi gerçten bir hiç gibi hissettim.

"Tom..."

Sonra daha yüksek sesle bağırdım.

"TOM!"

Hayali Tom'u çağırmaya çalışıyordum. Bana iyi davranmasını umuyordum. Ama deliliğim bu sefer bana yardım etmedi. Tek başıma kaldım. Ben onun gibi değildim. O buradayken hiç yalnız hissetmemiştim şimdiye kadar. Onu kırdığım için, onun bana söyledikleri için, onu özlediğim için ve en çok da daha güzel bi hikayemiz olmadığı için deli gibi ağlamaya başladım.

Kaç saat ağladım bilmiyorum ancak kafam koltuğa dayalı bir şekilde halının üstünde uyandım. Uyanır uyanmaz karşımda duran aynaya baktım. Yansımamı tanımam zaman almıştı. Hasta gibi görünüyordum.

Kapı çalınca dünyanın en mutlu insanına dönüşmüştüm. Koşarak kapıyı açtım.

"Joe!"

Onu görmeyi hiç beklemiyordum. Çok büyük bir hayal kırıklığının ortasındaydım.

"Evv, berbat görünüyorsun."

"Teşekkür ederim!"

Joe'yu içeri almayı hiç istemiyordum. Evime girmesini,yanıma oturmasını,bana sarılmasını...

"İçeri almayacak mısın beni?"

Bu soruyu sorarken beni beklemeden içeri girmeye çalışıyordu bile.

"Tabii,geç."

Kanepeye geçtiğimizde Joe gülümseyerek etrafa baktı.

"Bu ev bayatlamış."

"Ne saçmalıyorsun Joe?"

"Belki de yeni bir eve çıkmalıyız. Baş başa..."

Tedirgin olmuştum. İçimden hayır diye çığlık atıyordum.

"Evimi seviyorum."

"Bu eve asla taşınmam."

"Bu ayrı yaşıyoruz demek!"

Joe minik bir kahkaha saldı.

"Sen ve çürük evin kazandı."

Joe mutfağa yöneldiğinde camdan dışarı bakarak iç geçirdim. Tom gerçekten haklıydı. Hem onun için aşırı zor bir durumdu hem de bunu Joe'ya yapmam adil değildi. O sırada Tom'un motorla geldiğini gördüm. Panikle mutfağa baktım. Belki de oyunun sonuna geliyorduk. Tom motorundan inip uzun uzun Joe'nun arabasına baktı. Başını eğerek gitti.

Joe hala mutfaktaydı. Her şeyi mahvetmişti. Tom bana geri gelmişti. Her şeye rağmen gelmişti ama Joe...

O sırada bir mesaj aldım. Tom küçücük bir mesaj bırakmıştı. Ne demek istediğini anlamıştım ama salağa yayacaktım. Çünkü asla bunu kaldıramazdım. Gözlerim buğulanırken tekrar okudum.

"Sanırım artık ikimizde biliyoruz."

BONNIE&CLYDE (afterglow-2)Where stories live. Discover now