AŞK

17 4 2
                                    

Aşk, çok güçlü bir  tılsımdır. Mevlana ve Şems’te olduğu gibi... Bu tılsıma yakalananlar dünya nimetlerinden  soyutlanırlar. Aşkla  doyar, aşkla yatıp  kalkarlar, hatta onsuz nefes alamazlar. Buna yakalananların sonu, bazılarına göre maalesef hezimettir, tatlı bir hezimet…
Aşkın çeşitleri vardır: Kimileri  paraya âşık  kimileri şan şöhrete. Bir  de ilahi aşk vardır. Allah  (Celle ve Celaluhu)  için  sevmek. Günümüzde bunlardan hiçbirine rastlanılmaz,  zira artık  ne paraya,  mal mülke  âşık olunuyor ne Allah  (Celle ve Celaluhu)  için seviliyor.  Toprak  altında çürüyüp  gidecek  bir et  parçasının  tufanına yakalanıyorlar.   Zifiri karanlık  zindanlarda   hapsolup
onun derinliklerinde can veriyorlar.
Aşk, fedakârlık  demektir. Aşk,  baldıran zehrini,  gözünü  kırpmadan   içmektir.  Cehennem   içinde  cenneti
yaşamaktır aşk…
Aşk için;  zamandan, ömürden,  her şeyden  vazgeçeceksin, lakin  günümüz insanının, arzularını tatmin edilebilmesi  için  girilen bu  yola,  sahte  duyguların  yalan dünyasına aşk denilmiş onun uğrunda  yapılacak her şey
mubah sayılmıştır. Bundandır ki;
-Giden gitmiştir, gittiği an bitmiştir.
-Çok  talibim  var  diyenler;  ucuz  malın  alıcısı  çok olur.
-Sevgimin kıymetini bilmeyeni yokluğumla terbiye ederim.
-Uzaktan  adam  gibi  görünüyorsun;  ama  tanıyınca adamlıktan uzaksın.
-Adam  olan   sevdiğini  ağlatmaz,   korur  koynunda uyur; ama başkalarıyla aldatmaz.
-Sen dünya güzeli olsan kaç yazar,  kalp kömür karası olduktan sonra…
Bu gibi sözlerin ardı arkası  kesilmiyor, zira gerçekte aşk denen  o tılsımdan  bir eser  yok ortada.  Âşık maşukuna kötü  bir söz söyleyecek  de kulaklar bunu  duymamak için  sağırlaşmayacak, dudaklar  kelimelerin dışarıya çıkmasını  engellemek için  kilitlenmeyecek, dil  söylediği  bu   sözlerden  dolayı  lal  kesilmeyecek…   Kalp bunun azabından durmayacak, mümkün mü?
Hazreti Yakup (aleyhisselam), koca çınar! Bir ihanetin gölgesinde kalmıştı. Her şeyi bilmesine rağmen susmuş ve olacakları sabırla beklemeye koyulmuştu. İlk gün yanmıştı  yüreği,  lakin hiç  umudunu kesmedi.  Ağlamaktan  aklar  düştü,  perdeler  indi  gözlerine. Maşuk
görülmedikten sonra zaten gözlerin görmesi niye?
Bir Züleyha getirin gözünüzün önüne. İlk bakışta nasıl da dünyası  yıkılmıştı. Hayal âleminde yeni bir benlik kazanmıştı.  Gözünü kırpmadan nefsin hoşuna giden o güzelliğinden geçmiş, aklı kör olmuştu.
Hanne  bir   çocuk  istemişti   âlemlerin  Rabbi’nden. Hayatın tüm zorluğuna karşı koyabilir  insan, fakat bir söz yıkar, talan eder. Çocuk doğduktan sonra onu mabede bağışladı Hanne. Kolu komşunun yılan zehrinden beter sözleri yağmur gibi  yağıyordu ocaklarının üstüne. Ağzını açmadı. Söz konusu olan kızıydı.
Sabretti! Her şeyi sineye çekti. Yar için  nice  ağıtlar yakıldı,  türküler söylendi;  şiirler, romanlar, mektuplar, anılar yazıldı. Gönülden seven birinin  dilinden dökülen  kelimeler,  dinleyenlerin  duygularını tutuşturur.  Bir  kıvılcımda yanar  durur.  Yar’ın eline bir diken  batsa seven  kalbinden hançerlenir  yine
de acıya aldırmaz, zira benlik  sahasında  değil  aşkın deryasında yüzmektedir. Çok  zaman geçmedi  aradan, fakat  insanlar  çok değişti. Gözden  içeri giremeyen  bir güzelliğin  esiri oldular. Kırdılar  hayâ zincirlerini. Ruhun  tüm isyanına karşın bedenin  yularını nefis  aldı eline. İstediği gibi  dörtnala  koşturdu.  Aşk   dedikleri  şeyin  aslında  bir  serap olduğu iş işten geçtikten sonra ortaya çıktı.
Arzularının peşinden koşanlar, istediklerini aldıktan sonra ızdırabın  esiri olurlar. Arzu azdıkça insanlar, daha çok haram  ve sahte rüyalara  dalarlar. Oysa bu  sahte rüyalar hep  acı sonla bitmektedir. Kara toprak üstlerini
örtmeyene kadar ne nefis doyar ne arzular tatmin olur.
Biz tarihimizden  beslenmeyip  başka kültürlerin  yalan  dünyalarına takılıp  kaldık. Onların gözünden  baktık  hep  ve sözde  aşkı  anlamaya çalıştık.  Onlar gibi  sevdik, sevildik. Ruhumuzu değil, bedenimizi doyurduk.

Yıldızların Altında Kimse Isıtmadı EllerimiziWhere stories live. Discover now