5| yapamam

419 66 139
                                    

Kaçarak birçok gece geçirdim.
Sanırım kaybolmuş ve
bulunamazmış gibiyim.
-The Strumbellas/Spirits

"Ciddi bir sorunu yok, hafızası yavaş yavaş kendine geldiğinden dolayı bu tür şeyler yaşaması normal ama..."

"Ama ne Yoora?"

Beni yatırdıkları bu yerde uzanmış başımdaki doktor kadın -o üzerindeki kırmızı elbiseyle hiç doktor gibi görünmüyordu- ve Hoseok'un konuşmalarını dinliyordum. Aynı zamanda haberimi duyan Minki koşarak gelmiş, bana iyi bakmadığını söyleyip özür dilemişti. Ama elbette ki onun hiçbir suçu yoktu, sorun tamamen bendeydi.

"Garip bir şey var sanki içinde
a-anlayamadım."

Gözlerimi kocaman açmıştım. Ne demek içinde bir şey var? Hamile olamazdım erkektim, bunun dışında ne olabi-

"Yoksa içime şeytan mı girmiş!?"

Herkes bana şaşkınca bakarken yine o büyük oflamalarımdan birini yaptım. "Demek istediğim, içime kötü bir canlı falan girmiş olabilir mi?"

Neden bana öyle bakıyorlardı?

Sarışın doktor ağzını araladı "Daha çok enerji gibi, mistik bir güç de olabilir. Bilemiyorum..."

Büyücü olmadığımı daha kaç kez söylemem gerekiyordu?

"Peki bu konuda ne yapacağız? Babamın kesin emri var, Jeon Jungkook'un başına hiçbir şey gelmemeli."

Hoseok'a karşı gözlerimi kıstım. Daha birkaç saat önce bana yakın tavırları vardı şimdi ise resmen babasının emri için önemsediğini söylemişti.

"Üzerinde testler yapacağım, bunun için arada bir buraya gelmeli."

Çok güzel, şimdi de deney faresi olmuştum. Normal ve son derece sıradan bir insandım, o hatırlamadığım günde neler yaşanmış olabilirdi ki beni buralara getiren?

Bakışlarım neredeyse ağlayacak kıvama gelen Minki'ye kaydı. Gözleri dolmuş ve hakkımda anlatılanları korkuyla dinliyordu. O an kocaman gülümsedim, beni önemsiyordu ve bu gerçekten arkadaş olduğumuz anlamına gelirdi değil mi?

Kapı aniden açılınca tüm kafalar bu kez oraya döndü. Gelen adamı tanımıyordum.

"Kralımız, Jeon Jungkook'u çağırıyor."

~

Benden sorumlu olduğu için taht odasına kadar Minki götürmüştü. Yol boyunca konuşmamış ve başını hep önüne eğmişti, sanırım hâlâ kendini suçluyordu. Buna daha fazla dayanamayacağımı anladığımda kolunu tuttum, durmuştu.

"Neden benimle konuşmuyorsun?"

Gözlerini kaçırıyordu şimdi de. "Minki..."

"Kötü hissediyorum, sana iyi bakamadım. Benimle arkadaşlığını kesmek istersen-"

"İstemiyorum, senin suçun değildi Minki."

Dudaklarımı büzdüm, gezegen bile değiştirsem arkadaş edinmekte yine zorlanıyordum işte. Anlaşılan bu hiç değişmeyecekti.

"Ben yine de sana daha iyi bakmaya çalışacağım..."

Söylediği şeyle ikimiz de birbirimize bakıp gülümsemişik. Daha sonra gözlerini ileride duran büyük kapıya sabitleyip işaret etti. "Burası."

The KINGDOM |YoonKookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant