Çantada Keklik

132 28 6
                                    

Kendimi yine caddenin diğer tarafı gibi hissediyorum. Eğer bir caddenin köşesine oturup gözlemlerseniz caddelerin genellikle bir tarafı öbür tarafında daha fazla işlektir, bir taraftaki dükkanlar daha değerlidir. İnsanlar genellikle tek taraftan yürürler. 

İşlek olmayan, değersiz caddenin tarafı gibi hissettiğim zamanların içindeyim. Olumlu bakmam gerekirse bu taraf olmasa diğer tarafın değeri anlaşılmaz. İki taraf tek caddeyi oluşturuyor. Bugün değersiz tarafta hissetmem bir gün caddenin tamamı gibi hissetmeyeceğim anlamına gelmiyor. Ki caddenin değersiz tarafının asıl olayı ikindi vakti güneş almasıdır. Bu yüzden değersizdir. 

İnsanlar ikindi vakti güneş altında yürümek istemedikleri için değersizdir. İkindi vakti güneş almayan caddenin diğer tarafındaki değerli dükkanlar için para kazanmak çantada kekliktir.

Çantada keklik de ne acayip deyim.

"Tatil çantan hazır mı?"

"Eveet"

"Kremler nerede?"

"Çantada"

"Havlular?"

"Çantada"

"Keklik?"

"Çantada"

"Bal porsukları?"

"Onlar bahçede yanımıza almadım."

Bu deyim böyle bi' diyalogtan çıkmamıştır ama aklıma ilk bu geldi.

Şimdi baktım, Keklik aslında Osmanlı'da para birimiymiş, çantada keklik deyimi nakit para olarak kullanılıyormuş. Bi' yaşıma daha girdim, bununla beraber bugün fazladan 6 yaş yaşlandım demektir.

Üstümdeki hissizliği atmak için keşke erkek kanaryalar gibi bahar aylarında günde 20.000 yeni nöron üreterek şarkı söyleme becerimi geliştirebilseydim. Gerçi bahar dönemi geçince bu yetenekleri yok oluyor.

Haftalar önce şöyle bir şey yazmışım deftere;

Galiba bu bolluğun içinde sınır duygumu yitirdim. Her istediğim şeye ulaşabiliyorum. Çeşit çeşit yemekler, oyunlar, kitaplar, bilgiler, ilişkiler. O kadar hızlı tükeniyor bir sonrakine geçiyorum ki bir son olduğunu unutuyorum. Hiç ölümü aklıma getirmeden, aylar hatta yıllar geçirebilirim. Önümde sonsuz bir zaman olduğunu düşleyip gerçeklerden gitgide uzaklaşıyorum. Sanki enerjimin sınırı yokmuş biraz daha çabalayınca her şeyi elde edebilecekmişim gibi. 

Sanıyorum ki birkaç kitap daha okuyup birkaç derse daha girersem yeteneklerimi ve becerilerimi öyle bir noktaya kadar geliştirebilirim ki, bambaşka bir insan olabilirim. Teknoloji zaten her şeyi ulaşılabilir duruma getirdi. Anlayacağınız büyük bir illüzyonun içindeyim.

Bu bolluk beni düşlerimde zenginleştiriyor, çünkü düşlerde hiçbir sınır yok, ama gerçekte beni yoksullaştırıyor. Yumuşayıp çökmeme neden olup elimdekilerden bıkmama yol açıyor, canlı olduğumu hissetmem için bir dizi şok yaşamam gerekiyor. Başkaları sonsuz düşlerde güzelliği bulurken, benim güzelliği gerçeklerde bulup, sınırlarımı bilerek ve sahip olduklarımdan azami düzeyde yararlanmam gerekiyor.

Günlerimin sayılı olduğunu, her an öleceğimi bilmek beni gerçeklerin temeline oturtması gerek. Asla yapamayacağım şeyler, sahip olamayacağım yetenekler, ulaşamayacağım hedeflerimi silip, yoluma devam etmeliyim. Sahip olduklarımın üzerinde odaklanmalı ve güçlerimi mantık çerçevesinde kullanmalıyım. Ne zaman yavaşlamam, yeniden güç toplamam veya geri çekilmem gerektiğini öğrenmem gerekiyor. Bunları yazarken de aklıma Orhan Veli'nin şiiri geldi.

Handan, hamamdan geçtik

Gün ışığındaki hissemize razıydık

Saadetinden geçtik

Ümidine razıydık

Hiçbirini bulamadık

Kendimize hüzünler icadettik

Avunamadık

Yoksa biz...

Biz bu dünyadan değil miydik?


Sahi siz nasılsınız? Bu dünyadan mısınız?

Monteyn şüpheye sundu.


np - Porteghale Man - Marjan Farsad

Anna Karantina.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin