Nefrete sevgiden daha çok güveniyorum. Çünkü nefretin sahtesi olmaz.
- - -
11. Bölüm - Çaylak
"Ben size ne dedim? Ne dedim? Oktay, Melodi!""Dicle. Şey, okuldayız ya. Diğer adlarımızı kullansan?"
"İlk önce soruma cevap verin!"
Melodi başını yere indirdi. "Burada konuşulanlar aramızda kalacaktı. Şimdilik kimseye bir şey söylemek yoktu."
Ellerimi hızla iki yanıma açarak, "Peki siz ne yaptınız!"diye bağırdım. Sakin kalmakta zorlanıyordum. Eskiden beri böyleydi, emirlerimin dinlenmemesi beni oldukça öfkelendiriyordu. Hatta bunun için akademide birçok kez sakinleşme ve arınma meditasyon etkinliklerine gitmiştim. Bir ajan için olmazsa olmazlardan biri diyebilirdim, sakin kalabilmek.
"Dicle bak özür dileriz. Ama söylemek zorundaydık. Kaan'ın buraya geldiğini bilmeleri lazımdı."
Sabır dilenir gibi yukarı baktım. Ellerimi saçlarımdan geçirip sakinleşmeye çalıştım.
"Ama bak senin planımızı öğrendiğinden bahsetmedik. Yine de sözümüzü tuttuk."
Kafamı onlara çevirip anlamayarak baktım. Dalga mı geçiyorlardı? "Söz veren kim? O bir emirdi! Ve siz emirlerimin dışına çıktınız!"
"Gerçekten özür dileriz ama bu bizim görevimizdi. Seni korumalıyız. Bunun için sana bile emir veren yerden geliyoruz."
Göğüs geçirerek, "Zara mı?" dedim.
"Evet, Şey... Özrümüz kabul edildi mi?"
Yapabileceğim bir şey yoktu. Zara liderimdi. Herkesin lideriydi. Onun sözünü dinlenmeyecekler de kimi dinleyeceklerdi. "Edildi." dedim soğuklukla. Küflü, kabarmış duvara hafifçe ağırlığımı vererek yaslandım ve derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Emirlerimin dışına çıkmaları sinirlerimi çok fazla sıkmıştı. Tabi diğer nedense burada birazcık daha uzun kalmak için çabalamama rağmen sürekli tam tersi olmasıydı.
Duvardan kendimi öne iterek kapıya doğru ilerledim. Okulun deposunda çıkarken arkama bakmadan, "Haydi sınıfa! Birazdan ders başlar." dedim. Onlarda zaten beni takip etmeye başlamışlardı. Sinirim yavaş yavaş azalırken elimi sımsıkı yumruk haline getirdim. Artık kızgınlığımı bile içimde tutamaz olmuştum.
Okula geldiğimde bana bir şey hakkında konuşmak istediklerini söylemişlerdi. Ve bu bir şey Kaan'ı merkeze haber vermeleriydi. Tamam, beni korumak istiyorlardı. Ama ben kendimi koruyabilirim. Üstelik bunu en iyi de ben yapabilirdim. Şimdiye kadar tek başımaydım, işlerimi hep kendim halletmiştim. Bundan sonra da böyle olacaksa ne olurdu ki?
Sınıfa girdiğimizde öğretmen masası boştu. Hızla yerimize geçtik. Gözüm istemsizce Ulaş ile Etem'in sırasına kaydı. Etem her zamanki şaklabanlık hareketlerini sergilerken Ulaş sinirle bana bakıyordu. Kaşlarını ve başını 'Bunlarla ne yapıyorsun?' der gibi oynatınca bende omuz silktim. Bir de açıklama mı yapacaktım? Oktay'a ters bir bakış atıp geri önüne döndü. Hoca da çok geçmeden gelmişti zaten. Ve dersimizde, coğrafya.. Yine o sözlücü sinir bozucu kadın.
Öğretmenimiz tahtaya Türkiye haritasını çizip bölgelerine ayırdı. Yerine geçtiğinde ise bana tip tip bakmaya başladı. Ah! Şimdi neye kızmıştı bu kadın? Umursamayarak çantamdan kitabımı ve kalemliğimi çıkardım.
"Bu derste de resim çizmeyecek misin Dicle Hanım?"
Önüme baktığımda masaya elleriyle ritim tutan öğretmeni gördüm. Gözleri kısık bana bakıyordu. 'Sene sonu göstereceğim sana az dur' gibiydi bakışları. Sırıttım. Yapmacık bir sesle "Tabi ki hocam. Siz isterseniz de yapmaz mıyım? Hemen." dedim. Sınıf kıkırdarken ben defterimi önüme açmış, hocaya sırıtarak bakmaya başladım.
YOU ARE READING
Geçmiş Geçmişte Kalır mı?
Teen FictionDokuz yaşında kaçırılarak bir akademiye kapatılmış, daha sonra kendi başarım ile oradan kaçmıştım. Her şeyin bitmediğinin farkındayken bile normal bir yaşam sürmek için çalıştım ama tekrar en başa döndüm. Üstelik iki ayrı taraf beni isterken, özenle...