Unutma beni

4.7K 384 309
                                    

Kimsesizlik ile kavruluyor yetimlerin, öksüzlerin fakir yüreği. Öyle fakir ki, acıdan başka hiçbir duygu yetiştiremiyor bitik hayalleri. Bir sevgi sözcüğünün hasreti uzun zaman önce terk etmiş aciz benliğini.

Tıpkı benim gibi. Belki babam vardı. Ama on sekiz yıl sonra bulmuştum onu. Zamanla iki kez annemi kayıp etmiştim. Hem yetim, hem öksüzdüm aslında ben. Hayatım boyunca acılarımın ardına saklanmamış, onları kendime kılıf seçmemiştim. Ama öyle bir râdeye gelmiştim ki, artık o acılar bile umrumda olmamaya başlamıştı. Sadece boş bir hiçlik gibi.

Hastane de geçirdiğim altıncı günün sabahında artık burdan kurtulmanın vakti geldiğini anlamıştım. Burda geçirdiğim tamı tamına altı gün oldukça maraton geçmişti.

Hergün tatsız tuzsuz yemekler tüketmek bana zerre etki yapmış değildi. Çünkü açlığı bilen hiçbir insan bir yemeğin tadından şikayet etmezdi. Bizim için karnımızın doyduğu yeterliydi. Hatta hiç zorlanmadan bu yemekleri yediğimi gören diğerleri oldukça şaşırmıştı. En azından bir kere olsun şikayet etmemi beklediklerini biliyordum. Ama yıllarca açlık çeken biri olarak asla bir yemekten şikayet edip nankörlük yapamazdım.

Bu yüzden asla ses etmeden bütün yemekleri yiyordum. Gün geçtikçe belimdeki ağrı da yerini hissiz bir yokoluşu bırakmıştı. Zaman zaman küçük ısırıklar halinde sızlıyor olsa da, bu daha önce gördüğüm fiziksel ağrıların yanında bir hiç bile kalmayacak kadar değersizdi.

Öte yandan burda geçirdiğim altı gün boyunca beni asla yanlız bırakmayan iki grup vardı. Birincisi ikizler ve Aron olmak üzere kendi kuzenlerimden oluşan bir gruptu. Diğeri ise neredeyse tamamen Alex'ten oluşan bir gruptu çünkü her ne kadar aramız samimi olmasa da Alex'in bana bir nasılsın demelerine dahi izin vermediği Frank ve Henry uzaktan bakmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Zaten bir kaç günde bir uzaktan onları görüyordum. Gün içinde fazla görmediğim Alex akşam çıkageliyor ve hiç konuşmadan saatlerce odada ki tekli koltukta oturup gözlerini kapatıyordu. Onu burda gören Aron çoğu zaman sinir krizi geçiriyor ve üstüne saldırıyordu. Yaklaşık altı gün boyunca kavgasız tek gün geçmemiş bu hastane odasında içimdeki boşluk ve yas havası içinde boğulup gidiyordum adeta.

Bir yandan sanki artık acı hissetmiyor gibi günden günde hissiz bir boşlukta yüzerken, bir yandan da geceleri kabuslarımda ölü kadınları ağırlıyordum. Ellerimde kan, ruhumda kan ve zihnimde kan. Öyle bir duygu ki, gün geçtikçe içimi kemirip bitiren bir canavar edasıyla yok olup gidiyordum.

Bu süreçte beni belkide güldürebilen tek şey Efe'nin hareketleri olmuştu. Alex yanıma her yaklaştığında onu odadan çıkartmak için ya üstüne bir şeyler döküyor, ya da yatağın hemen yanında durana acil durum tuşuna basarak bütün doktorları buraya yığıyordu. Aron onlar için otel odası tutmuş olmasına rağmen ne Efe ne de Ege burdan ayrılmamış aksine yan tarafta boş olan bir hastane odasını paylaşmaya başlamışlardı. Sadece duş alıp üstünü değiştirmek için otel odasına iki günde bir kaç saatliğine uğruyorlardı. Ama o durumda bile geri dönüşleri tam olarak olay oluyordu.

Çünkü hastaneye her döndüklerinde bütün koridorları koşarak geçen Efe yüzünden hastane yönetiminden çoğu kez uyarı almışlardı. Burda yatılı kalan çoğu hastayı rahatsız ettikleri gerekçesiyle uyarılmış olmalarına rağmen Efe'nin yaptığı tek şey onlara sadece orta parmak kaldırmak ve hiçbir güç beni Esiroşumdan ayıramaz kancık kelli gavurlar diyerek bağırmak olmuştu.

Bütün hemşirelere hayatı bezdiren Efe bir yana neredeyse her gün birbirinin yakasına yapışan Aron ve Alex ayrı bir dert olmuştu. Resmen bu altı günde ABD'nin en prestijli hastanelerinden biri olan bu hastane istifa yönetimine gitmeyi dahi düşünmüş olabilirdi.

KAM+18 (Tamamlandı) Where stories live. Discover now